Aslı Tohumcu kimdir?

1974 yılında Leverkusen’de doğdum, Bursa’da büyüdüm. Bir süre İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Değişik yayınevlerinde editörlük, TRT2’de muhabirlik yaptım. Kürşat Oğuz’la birlikte Vatan Kitap ve Akşam Kitap’ı çıkardım. İlk öykülerimde gündelik hayattaki şiddeti anlattım. O öyküler 2003’te “Abis” adı altında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı.

İkinci kitabım “Yok Bana Sensiz Hayat”ta ölüp giden bir yakınım (c.n.) için romantik ve fantastik bir ağıt yaktım. Bu kısa roman 2006’da İş Kültür Yayınları tarafından basıldı. Almanca, Bulgarca, Arnavutça ve Arapça’ya çevrildi.

Türkiye’de kadına yönelik şiddete dair öykülerim “Şeytan Geçti”, Mart 2010’da İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.

Son romanım “Taş Uykusu”nda bir belediye otobüsünde birlikte yolculuk etmek zorunda kalan insanların zihninden geçenleri okumaya ve günümüz Türkiye’sinin şiddet yüklü yüzünü anlatmaya çalıştım. Taş Uykusu aralık 2010’da Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından basıldı.

Diş hekimi Boğaç Akkoç ile evliyim ve Tomris adında bir kızım var 🙂

Kaç yaşında anne oldunuz? Planlı mıydı?

Artık eşin dostun benden umudu kestiği bir yaştı 🙂 Otuz beş yaşında, bile isteye (!) anne oldum.

Öğrendiğinizde ne hissettiniz, yakınlarınıza ne zaman, nasıl söylediniz?

Hamile olduğumu, neredeyse daha bir buçuk aylık hamile bile değilken öğrendim. Üç aya kadar söylenmezmiş, nazar korkusu mu, ayıp yapma korkusu mu bilmiyorum artık… Ama tezcanlı bir tip olduğumdan öğrenir öğrenmez annem ve ablamla paylaştım. Eşim ben haberi aldığımda hasta baktığı için ne yazık ki üçüncü sırada yer aldı!

Hamilelik nasıldı?

Çok güzel geçti hamileliğim. Herhalde hayatımda bir daha asla kendimi hamile olduğum zamanki kadar güzel, iyi ve keyifli hissetmeme imkân yok. Hiçbir şey beni üzemiyor, sinirlendirmiyordu. Çok özlüyorum o açıdan hamileliğimi. Merakın verdiği heyecan vardı bir de; o da çok güzeldi.

Onu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?

Doğum azıcık sıkıntılı olmuştu, ben daha sonra geldim odaya. Sesini duydum önce, ağlıyordu. Hemşire Tomris’i sedyeye yaklaştırdı, burnumu burnuna sürttüm kedi gibi. Sonra o sustu, ben ağlamaya başladım! Şöyle bir şey bence: Gün gelir kim olduğumu unuturum, ama Tomris’i gördüğüm anı unutacağımı hiç sanmam…

Evde altları kim değiştirirdi?

Eşim yokken ben. Ama eşim evdeyse iş ayırt etmez koştururdu. Hatta bazen babam dalga geçerdi, bu çocuğun annesi kim diye. Hoş, bazen hâlâ dalgasını geçiyor ya…

İsme nasıl karar verdiniz? Ne oldu?

Ne yalan söyleyeyim… Çocuğuna pek sevdiği bir roman kahramanın adını veren birinin dedikodusunu yaparken, “Bu kadar kitap okuduk, yok mu bizi etkileyen roman kişisi!” diyerek kitaplığa koşturduk. Kadın yazarlardan seçelim dedik sonra. Gözüme bir Selçuk Baran, bir de Tomris Uyar kitabı değdi. Selçuk sıkıntı yaratır diye düşündük, zaten Tomris Uyar eşimin de sevdiği bir yazardı. Hiç tartışmadan, başka alternatif de düşünmeden Tomris’de karar kıldık. Ama şimdi size anlatırken Sevgi Soysal’ın hatırı kalsaymış keşke diye düşündüm.

Kariyeriniz ve sosyal hayatınız nasıl etkilendi?

Kariyerim değil ama, ben fena etkilendim açıkcası. Özel sektörde umursansa da umursanmıyor böyle şeyler. Ben evden de olsa yoklama verdim iş yerime. İki buçuk aylık olduğunda Tomris, ofise de gitmeye başladım zaten. Sosyal hayatımda pek bir değişiklik olmadı ama… Çünkü işten çıkıp doğruca eve, yazmaya gelen bir tiptim. Tomris bebekken güzel uyurdu, ben de onu yatırıp yine yazmaya otururdum. Hamileyken Şeytan Geçti’yi yazmıştım. Doğumdan sonra Taş Uykusu’nu yazdım. Eskiye göre daha yorgun ve elbette ki şaşkın olmak dışında değişen bir şey olmadı diyebilirim. Şimdilerde kafamı eskiye nazaran daha çok sokağa uzatmak istiyorum, kimi zaman oluyor kimi zaman olmuyor. Bakıcının ne kadar izin verdiğini bağlı!

Nasıl bir anne olacağınızı düşünüyordunuz? Düşündüğünüz gibi oldu mu?

Açıkcası bilmiyordum… Hamileyken, acaba beni sever mi, diye düşündüğüme göre herhalde komik bir anne olacağım baştan belliymiş. Şaka bir yana, iyi bir anne olmak istiyordum. Kimdir iyi anne peki? Galiba benim gözümde en çok, çocuğunu istemiş bir anne olmak, onunla tanıştığına mutlu bir anne olmak, sevgisini sürekli dile getiren, dokunarak da gösteren bir anne olmak. Düşündüğümden çok daha zor bir meslekmiş annelik, bitmeyen bir vicdan azabı haliymiş. Bununla başa çıkmak zor açıkcası. Bir de mesela Tomris ağlayarak ya da korktuğu için bana koştuğunda içim burkuluyor. Bir insanın korktuğu şeylerden, acısından size sığınması çok acayip bir şeymiş. Her seferinde “Ben kimim ki!” diyorum kendime. Ama fena gitmiyorum sanırım, en azından Tomris’e birkaç kez isterse başka bir anne deneyebileceğimi söylediğimde gerek olmadığını söylediğine göre 🙂

Eş-dosttan giysi/oyuncak aldınız mı?

Yakın dostum Süreyya’nın oğlu Alper’in giysi dolabını bizim eve taşıdık diyebilirim. Onun dışında kız çocuğu olan başka arkadaşlardan da gelen giysi oldu, beğendiklerimi giydirdim hep Tomris’e. İlk bir yıl sadece heves ettiğimiz için ufak tefek şeyler aldık, yoksa ihtiyacımız olmadı.

Bebeğinizin bakımına kimler yardım etti?

Evdeyken eşim hep ilgilendi. Zaman zaman yardım etmekten öte üstlendi Tomris’in bakımını. Onun dışında anne babalar ya uzak ya da çalışmak zorunda olduklarından, bir Safiş’imiz vardı, o kendi çocuğu gibi sevdi Tomris’i sağolsun. İlk bir buçuk yılı Safiş’le geçti Tomris’in. Ama geçen sene ben bir yazı grubunda çalışırken, mesaim sürekli gece yarılarına sarktığından, babam da çok ilgilendi Tomris’le. Artık nasıl kendilerini kaptırarak oynuyorlarsa, babamın arkasından sürekli ağlıyordu, biz de karı koca bozuluyorduk 🙂

Kendinizi annenizle kıyaslasanız…

Onların kuşağında genel olarak pek olmayan bir şey sanırım sarılmak, sevdiğini söylemek. O açıdan annemden öndeyim. Ama annem o kadar iyi bir oyun arkadaşıydı ki, onu yakalamam imkânsız. Ama tabii şöyle bir şey var; annem benim annemdi, ben Tomris’in annesiyim. Bu değişkenin de çok önemli olduğunu düşünüyorum ben.

Kendi tarifiniz bebek/çocuk yemekleri varsa anlatsanıza…

Uu, bana kaldıysanız yandınız. Yemekle hiç aram yoktur, ne yapmasıyla ne yemesiyle… Ama mesela sizi şahane bir kurabiyeciyle tanıştırabilirim: Feyza Usta. Kendisine şuradan ulaşabilirsiniz. http://www.cookiemookie.com Tarifini vermeyecektir belki ama portakallı kurabiyesinin üstüne tanımam.

Çocuğunuzla beraber hayatınızda ve sizde neler değişti?

Eşimle bekâr hayatı yaşıyorduk açıkcası Tomris’ten önce. Şimdi öyle bir durumumuz kalmadı haliyle. Eşimi evde daha çok arar oldum diyebilirim, destek almak açısından. Eskiye göre biraz daha kaygılı, aynı zamanda daha mutlu bir insan oldum ben de.

Çocuğunuzla beraber neleri yapmaktan zevk alıyorsunuz?

En çok geceleri yatakta sohbet etmekten hoşlanıyorum. Hayallerini, isteklerini, düşüncelerini, merak ettiklerini öyle güzel anlatıyor ki, gece hiç bitmesin, Tomris hiç büyümesin istiyorum. Onun dışında koşmayı, yarışmayı seviyorum Tomris’le, sanırım o çok sevdiği için. Ah, bir de benim dandik çizimlerimi şahane şeylermiş gibi bir hayranlıkla boyadığı için, onunla resim yapmayı seviyorum.

Çocuğunuzun sevmediğiniz huyu?

İnatçı olmasını sevmiyorum demeyeyim de, inatçılığı beni bazen çok zorluyor dersem yalan olmaz hani!

Deneyimlerinize dayanarak annelere ve adaylarına önerileriniz var mı?

O kadar olmadım daha ama… Bence en önemlisi kimsenin öğüdüne tavsiyesine kulak vermesinler, kendi içgüdülerine güvensinler. Bir çocuğun ihtiyaçlarını annesinden iyi kimse anlayamaz sonuçta.

Annelik neymiş?

Çok zor bir meslekmiş. Haa, bir de herkesi şaşırtmakmış!

Bu söyleşinin gerçekleşmesini mümkün kılan Funda Demir‘e teşekkür ediyoruz…