Advertisement

Yazar: Prof. Dr. Barbaros Ilıkkan

Yenidoğanda konak

Yenidoğan cildi tüm yaş gruplarıyla karşılaştırıldığında  hastalıklarıyla en çok sorun yaşanan dönemdir. Yenidoğan cildinin keratin tabakasının henüz gelişmemesi nedeniyle ince olması ve bu nedenle doğduğu anda karşılaştığı travmalar değişik cilt bulgularına neden olur. Bu nedenle doğum anından itibaren özellikle ilk 3 ay olmak üzere yaşamın ilk yılı bebek kendi keratin tabakasını oluşturuncaya kadar cildin korunması ve bakımı önemlidir. İlk kural bebek cildini dış etkenlerden korumaktır. Bebeğin giysilerinin niteliği, banyoda kullanılan malzemeler, ona dokunan eller, beslenme ile alınan gıdalar cilt bakımında dikkat edilmesi gereken dış etkenlerdir. Özellikle son yıllarda teknolojininin hızlı gelişimiyle giysilerde, temizlik malzemelerinde ve gıdalarda kullanılan veya bunların yapısına giren kimyasallar sorun olabilmektedir. Bu nedenle özellikle büyüme çağındaki çocuklarda bu konuda daha hassas olmak sağlıklı bebek gelişimi için önemlidir. Konak yenidoğan döneminde bebeklerde sıklıkla ortaya çıkan bir deri bulgusudur ve tanım olarak seboreik dermatittir. Nedeni tam olarak bilinmemektedir, anneden geçen hormonların neden olduğu da ileri sürülmekle beraber kanıtlanmış bir bilgi değildir. Kötü cilt hijyeni, allerji ve dış travmalar konak oluşumundan sorumlu değildir. Çoğunlukla yaşamın ilk haftalarında başlar, 2-3 ay içerisinde kaybolur, nadiren bir yıla kadar uzayabilir. Konak çoğunlukla kafa cildinde saçlı deride görülen bir deri bulgusudur. Nadiren yayılım gösterebilir ve burun, kaş, kulak ve yanaklarda görülebilir. Yayılım göstermesi hastalığının ağır geçeceğini göstermez. Konağın görüntüsü dışında cilde veya bebeğe zararlı bir etkisi yoktur. Çoğunlukla kaşıntı ve huzursuzluk yapmaz, bebeğin günlük yaşamını etkilemez, saç kaybına neden olmaz. Konağın geliştiği saçlı...

Devamı…

Yenidoğan döneminde ateş

Vücut ısısının normalden fazla olması yüksek ateş (hipertermi) olarak tanımlanır. Yenidoğan bebeğin vücut ısısı çocuk ve erişkin değerleriyle aynıdır. Koltuk altından yapılan ölçümde 37 dereceyi geçmesi ateş olarak kabul edilebilir. Ateş tüm yaşam boyu enfeksiyonun en sık görülen bulgusudur. Ancak bu bilgi yenidoğan dönemi için geçerli değildir. Yenidoğanda ateş sık görülen bir bulgu değildir. Yenidoğan enfeksiyonlarında sıklıkla düşük vücüt ısısıyla (hipotermi) karşılaşılır. Yenidoğanda yüksek ateşin en sık nedeni ise ortam ısısının yüksek olması ve fazla giydirilmedir. Yüksek ateşli olguların en fazla %10’unda enfeksiyon söz konusudur. Yenidoğan döneminde özellikle yaşamın ilk günlerinde bebek üşüyeceği kaygısıyla fazla giydirilir ve oda ısısı yükseltilir. Bebeğin terleme veya diğer yollarla ısı kaybını sağlama yeteneği henüz gelişmemiştir. Bu nedenle giyimi konusunda hassas olmak gerekir. Yaşamın ilk günlerinde yaz mevsiminde tek kat, kış mevsiminde iki kat giydirmek ve uyurken pamuklu bir örtü yeterlidir. Yatak odası ısısı ise gece koşullarında yaşamın ilk bir haftası için 22-24 derece 2 aya kadar 20 derece, daha sonra 18 derece olmalıdır. Bunun üstündeki oda ısıları ve fazla giydirme yenidoğanda yüksek ateşin en sık nedenidir ve tehlikelidir. Vücudumuzdaki tüm organ sistemlerinin optimal (en uygun) koşullarda çalışması için oksijen ve su kadar önemli koşullardan biri de normal vücut sıcaklığıdır. Vücut ısısı her 1 derece yükseldiğinde kalp dakikada 20 kere daha fazla atar, solunum hızlanır, bu nedenle vücut normalden daha fazla enerji harcamaya ve yorulmaya başlar, yenidoğanın enerji depoları bunu karşılayacak kapasitede olmadığından kısa...

Devamı…

Yenidoğan döneminde tarama testleri

Yenidoğan bebek bakımında amaç öncelikle koruyucu hekimliktir. Bebekte olası sorunların mümkünse doğum anından itibaren ona zarar vermeden saptanması, gereken önlem ve tedavinin hızla uygulanması, sağlıklı büyüme ve gelişme için gerekli koşullardan biridir. Yenidoğan bebeğin ilk günlerinde standart uygulamalardan biri de tarama testleridir. Tarama testleri tüm dünyada uygulanmaktadır. Amaç tedavisi olan ve tedavi sonucunda sağlıklı büyümenin sağlandığı, ucuza mal edilmiş testlerle tanı konulabilen, standart muayene ile saptanamayan hastalıkları erken dönemde tanıyabilmek ve bebek zarar görmeden tedaviye başlamaktır. Metabolik ve genetik hastalıklar çoğunlukla aileden kalıtsal olarak bebeğe geçmektedir. Akraba evlilikleri nedeniyle ülkemizde daha çok görülmektedir. Bu nedenle ülkemizde tarama testlerinin yapılması özel bir önem taşır. Tarama testleri ile tanı konabilen onlarca hastalık mevcuttur. Genetik ve moleküler biyolojinin son yıllardaki hızlı gelişimiyle her geçen gün tanı konan hasta sayısı artmaktadır. Ülkemizde de çok sayıda hastalık için tarama testi yapılabilmektedir. Türkiye’de yılda yaklaşık 1 milyon 200 bin bebek doğmaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından tüm yenidoğanlara ülkemiz koşullarında gerekli olan iki tarama testi rutin olarak uygulanmaktadır. Testler topuktan alınan kanın özel bir kağıda emdirilmesiyle yapılır. Hipotiroidi için TSH, fenilketonüri için fenilalanin düzeyleri ölçülür. Tarama testleriyle yapılan ölçümlerde değeri yüksek bulunan hastalar tekrar ayrıntılı testlerle değerlendirilir. Tarama testleri sonucunda tekrar kontrole çağrılan bebeklerin anne babaları tedirgin olmamalıdır. Ayrıntılı teste çağrılan hastaların çok azında hastalık saptanmaktadır. Yaşamının ilk günlerinde hastalık saptanan bebek erken başlanan uygun tedaviyle sağlıklı olarak büyüyecektir. Konjenital hipotiroidi doğuştan itibaren tiroid bezinin hiç çalışmaması...

Devamı…

Prematürite – Erken Doğum

Otuz yedi haftayı doldurmadan önce doğan yenidoğanlar prematüre olarak tanımlanır. Sıklık toplumlara göre değişmekle beraber %10-15 civarındadır. Erken doğum nedenleri arasında ailede prematüre bebek doğum öyküsü yanında günümüzde tüp bebek uygulamaları da önemli bir nedendir. Bunun dışınde gebelikte annelerin karşılaştığı çok sayıda sorun ve annelerin bazı kronik hastalıkları, anne karnındaki bebekle ilgili hastalıklarda erken doğum nedeni olabilir. Erken doğan bebeklerde, organlarda gelişim eksikliğine bağlı olarak çok sayıda hastalıkla karşılaşılır. Karşılaşılan sorunların ciddiyeti gebelik haftasına göre değişir. Özellikle 28. haftadan önce doğan bebeklerde birden fazla organ sistemi iyi gelişmediğinden bakım zorluğu artar ve ölüm riski daha fazladır. Erken doğan bebeklerde akciğerlerin gelişme geriliği bakım ve tedaviyi en çok zorlayan sorundur. Bu bebeklerde mekanik ventilasyon (suni solunum) uygulaması ve yoğun bakım uygulamaları nedeniyle enfeksiyon, akciğer travmaları, beslenme sorunlarıyla gelişebilen komplikasyonlar  tehlikeyi artırır ve hastanede kalma süresini uzatır. Erken doğan bebeğin beslenmesi, bakımı, ilaç uygulamaları, gebelik haftasına göre gelişiminin uygun olup olmadığı ve yapılması gereken özel muayeneler ona özgüdür ve bu konuda eğitim almış çocuk doktorları denetiminde ve deneyimli hemşire ekibiyle yapılmalıdır. Bu bakım sadece yenidoğan bebeklerin yattığı yoğun bakım ünitelerinde ve maksimum hijyenik koşullarda...

Devamı…

Yenidoğanda enfeksiyon

Yaşamın ilk ayı insan vücudunun enfeksiyon etkenlerine karşı en zayıf olduğu dönemdir. Enfeksiyon etkenleri vücuda ağız-boğaz, deri yoluyla girebilir. Özellikle ince bebek cildi dış etkenlerden çok kolay zarar görerek zedelenir ve enfeksiyon etkeni için kolay bir giriş noktası oluşturur. Cilde yapıştırılan bir flaster, uzun süre temizlenmeden kalan dışkı, hastanede değişik amaçlarla cilde batan bir iğne, yanlışlıkla cildi kesen bir tırnak ve buna eşlik eden hijyenik olmayan bir ortam enfeksiyon başlangıcı olabilir. Aynı şekilde bebekle yakın temasta bulunan hasta bir birey elleriyle veya ağız ve boğazındaki sekresyonlarıyla enfeksiyon etkenini ona iletebilir. Yenidoğan vücudunda enfeksiyona karşı mücadele eden akyuvarların hareket ve mikropları parçalama yetenekleri çocuk ve erişkinlere göre yarı yarıya azdır. Akyuvarların kemik iliğinde depoları yetersizdir ve ciddi enfeksiyonlarda bu depolar kolayca boşalabilir ve enfeksiyonun yayılması önlenemeyebilir. Akyuvarlar dışında enfeksiyonla mücadelede vücuttan salgılanan özel maddeler de yeterli değildir. Tüm bu nedenler vücuda deri veya solunum yollarıyla giren enfeksiyonun tüm vücuda yayılmasına ve yaşamı tehdit etmesine neden olabilir. Bu durum başka nedenlerle hastanede yatan bebeklerde özellikle prematüre bebeklerde daha sık karşılaşılan bir durumdur ve hastane enfeksiyonu olarak tanımlanır. Anne baba olarak bize ve hastanede sağlık ekibine düşen görev, enfeksiyonun bebeğimizin vücuduna girmesini engellemektir. Cilt bakımının ve hijyeninin sağlanması, solunum yolları ile gelişecek bulaşmalara karşı bebeğin bulunduğu ortamda hasta bireylerin olmaması, ortamın sık sık havalandırılması, bebeğin kalabalık ve kapalı mekânlarda bulunmaması önemli koruyucu faktörlerdir. Hastalığı taşıyıcı kişi anne ve baba ise mutlaka kağıt...

Devamı…

Yenidoğanın solunum sıkıntısı

Yaşamın ilk ayı tüm yaş gruplarına göre solunum sıkıntısının çok sık olduğu bir dönemdir. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların çoğunluğu değişik nedenlere bağlı solunum sorunu olan çocuklardır. İstatistiklere bakıldığında 2500 gr. altında doğan çocukların %20’si solunum sorunları nedeniyle hastane bakımı gerektirmektedir. Bu grupta en çok bilinen özellikle erken doğan bebeklerde görülen, surfaktan eksikliği (Respiratuar Distres Sendromu) hastalığıdır. Doğumun ilk saatlerinden itibaren solunum sıkıntısı başlayan bu bebekler mutlaka yoğun bakım tedavisi gerektirirler, bebek ne kadar küçükse tedavi süreci o kadar uzun sürer, bazı durumlarda gelişen komplikasyonlar nedeniyle hastanede yatış süreleri ayları bulur. Yine sıklıkla sezaryenle  doğan bebeklerde görülen bir solunum sıkıntısı tablosu da yenidoğanın geçici solunum sıkıntısı (ıslak akciğer) olarak tanımlanır. Yoğun bakımda sıvı tedavisi ve oksijen desteği gerektirir. Çoğunlukla 3-7 gün içinde iyileşir. Değişik nedenlerle anne karnında mekonyumu (ilk dışkı) yapan bebekler, bu sıvıyı doğum anında akciğerlerine kaçırabilirler ve yaşamı tehdit eden, ölüm riski yüksek olan bir tablo gelişebilir. Ancak çoğunlukla doğum öncesinde bu olasılık fark edilebilir ve doğum anında resusitasyon (canlandırma) konusunda eğitimli sağlık personeli tarafından engellenir. Bu grup bebeklerin yoğun bakım olanaklarının olduğu koşullarda doğması bakımı kolaylaştıracaktır. Bunların dışında doğuştan akciğer hastalıkları, enfeksiyonlar, doğuştan metabolizma hastalıkları, bazı mide barsak sistemi hastalıkları vb.  yaşamın ilk ayında solunum sıkıntısı nedeni olabilir. Bu grup hastalıkların tanı ve tedavisinin yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde ve bu konuda uzman hekimlerin denetiminde yapılması olası sorunları en aza...

Devamı…

Yenidoğan sarılığı

Yaşamın ilk ayında yenidoğan cildinde sarılık sık görülen bir durumdur. Tüm yenidoğanların %60’ında sarılık görülebilir ve çoğunlukla normal bir durumdur. Bebeğin anne karnında kırmızı kan hücresinin çokluğu, bu hücrelerin yaşam ömrünün kısa olması ve bebek karaciğerinin geçici olarak bu hücrelerden ortaya çıkan sarılık yapıcı maddeyi (bilirubin) vücuttan hemen temizleyememesi ciltte sarılık nedenidir. Yaşamın ilk beş gününde sarılık devamlı yükselme eğilimindedir, bu nedenle yaşamın ilk günlerinde özellikle risk grubu bebekler yakın izlem gerektirir. Yenidoğan sarılığının çok sayıda nedeni olabilir. Ancak en çok karşılaşılan durum anne-bebek kan grubu uyuşmazlığıdır. Anne kan grubu 0 ve bebek kan gurubu A, B veya AB ise veya anne kan grubu RH(-) ve bebek kan grubu RH(+) ise yenidoğan döneminde sarılık çok yüksek değerlere ulaşabilir; ve tedavi gerektirebilir. Bu grup bebekler yaşamın ilk günlerinde kandaki bilirubin değerleri açısından yakından izlenmelidir. Bilirubinin çok yüksek seviyelere çıkması bu maddenin beyin dokusuna geçmesine ve kalıcı hasarlar vermesine neden olur. Yaşamın ilk günlerinde yakın izlem ve tedaviyle bu durum kesinlikle önlenebilir. Kan uyuşmazlığı dışında bazı kan hastalıkları, tiroid bezinin az çalışması, enfeksiyonlar, doğuştan metabolizma hastalıkları vb. hastalık sarılık nedeni olabilir. Özellikle iki haftadan uzun süren sarılıklı bebeklerde bu grup hastalıklar açısından araştırmalar yapılması,  olası hastalığın olumsuz etkilerini erken dönemde engellemek açıcında...

Devamı…

Resusitasyon (canlandırma)

Doğumun ilk dakikalarında bebeklerin %10’u anne karnı dışı hayata uyum sorunu yaşarlar ve bu nedenle solunum ve bazen dolaşım için tıbbi destek gerektirirler. Bu işlem resusitasyon (canlandırma) olarak tanımlanır. Bu grup bebekler doğum anındaki yaşam desteğinden yararlanamazlarsa dakikalarla tanımlanan oksijensizlik döneminde  ciddi beyin hasarı gelişir ve bunun sonucu ‘spastik çocuk’ genel başlığı altında tanımlanan kalıcı nörolojik bozukluklarla sonuçlanır. Doğumdan sonraki 1 ve 5. dakikalarda, bebeğin solunum, kalp atımı, cilt rengi, kas tonusu ve refleksleri (beş parametre) değerlendirilerek 10 üzerinden puan verilir. Puanlama resusitasyon konusunda eğitimli ve deneyimli sağlık personeli tarafından yapılır. Bu işlem APGAR skoru olarak isimlendirilir; sekiz ve üstü bebeğin yaşama uyumunun normal olduğunu gösterir. Bunu altındaki değerlerde bebeğe resusitasyon işlemi uygulanır. Resusitasyon özel uzmanlık ve eğitim gerektirir. Doğum eyleminin olduğu ortamda bu eğitimi almış en az 2 kişinin olması gerekir. Sağlık Bakanlığı ve İzmir Tabip Odası’nın başlattığı çalışmayla tüm Türkiye’deki konuyla ilişkili sağlık personeli bu konuda eğitilmektedir. Siz anne babalara düşen, doğum yaptığınız ortamda bu eğitimi almış sağlık personelinin bulunduğunu...

Devamı…

Aşılar: KUDUZ AŞISI

Kuduz etkeni virüstür ve doğada köpek, kedi ve diğer memeliler tarafından taşınabilir. Hastalık enfekte hayvanların ısırması sonucu salgılarıyla bulaşır. İlk günlerde yakınma yoktur, haftalar bazen aylar sonra ağrı, yorgunluk, baş ağrısı, ateş yakınmaları başlar ve ardından havale, halüsinasyonlar ve felç gelişir ve çoğunlukla ölümle sonuçlanır. Kuduz aşısı ölü kuduz virüsünden üretilmiştir. Aşı enfeksiyon etkenine maruz kalan veya kuduz enfeksiyonunun sık olduğu bölgelerde yaşayan bireylere yapılır. Öncelikle ısırılan yer bol su ile yıkanır ve antiseptik solüsyonlarla temizlenir. Derin yaralarda bu uygulama mutlaka hastane koşullarında yapılmalıdır. Aşı uygulaması 1, 3, 7, 14. günlerde yapılır. Aşı yerinde şişlik, kızarıklık, baş ağrısı karın ve kas ağrısı, baş dönmesi sık görülen yan...

Devamı…

Aşılar: HUMAN PAPİLLOMA VİRÜS (HPV) AŞISI

Human papilloma virüsü cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon etkenidir. Sıklıkla hastalık bulgusu olmayabilir. Yapılan çalışmalarda servikal kanserin sık görülen nedenleri arasında sayılmaktadır. Tedavisi yoktur, kendiliğinden iyileşebilir, aşı ile korunma sağlanabilir. Aşı 11-12 yaşından itibaren önerilmektedir. Amaç enfeksiyon etkenini almadan aşılamaya başlamaktır. Enfekte bireylerde aşının etkili olamayabileceği söylenmektedir. Aşı toplam 3 doz 0, 1, 6. aylarda...

Devamı…