Advertisement

Yazar: Funda Demir

Buradayım demeli bazen…

Yaz denince ilk önce tatili hatırlamak çok eski bir çocukluk geleneği galiba. Okullar kapanır, karneler alınır, bisikletler yağlanır, hadi sokağa! Bazı sabahlar mahallenin halı yıkama günü, kapı önleri köpük köpük. Bakkalın önünde duran kasalara oturup gazoz içmek mahalle çocuklarının en büyük modası. Lastik atlamalar, evden gizlice kaçırılmış cam çerçeve kap kacakla kapı önlerinde kurulan çocuk pazarları, deniz kenarı piknikleri, kızarmış hamur kokusu, camide kuran kursu, kilisede incir ağacına dalmaca, eski ayakkabılara karşılık elma şeker veren muhallebici, zincirli dönme dolap, haşlanmış mısır kokusu, kukalı saklambaç, akşam ezanında pencere önlerinde sıralı anneler, baban geldi, hadi yemeğe sesleri. Zihnime yer eden ne...

Devamı…

Balıkçı Osman’a mektup

Bugün beni zaman yolculuğuna çıkaran bir kitapla başladım güne: “Balıkçı Osman”.  Kendisi Almanyalı ama muhtemel bir İstanbullu olan, İstanbul’u seven Anna Hofmann tarafından özenle yazılıp çizilmiş bir kitap. Balıkçı Osman, peşine karnı çok acıkmış iki martının takıldığı bir pılı pırtıcı balıkçı. Pılı pırtıcı, çünkü denizden balık dışında her şeyi yakalıyor. Bizim zavallı martılarsa, Osman’ın peşinde, akılları akşam yemeğinde. Acaba Osman bunca pılı pırtıyla napacak, martıların karnı nasıl doyacak? 32 sayfadan oluşan kitap, tadı damağınızda kalacak kısacık bir öyküyle anlatıyor derdini. Ve resimler! Her bir sayfayla kendimi hayaller aleminde buldum. İnsanı içine çeken, okurken zihninizden anılar, sokaklar, sesler, yüzler bulup...

Devamı…

Konrad’ın Devrimi

Nereden başlayacağını bilemezsin ya hani, bugünlerde kime dönsem yüzümü aynı kararsız ifadeyi görüyorum… Onca yıldır öylesine korkutmuşlar, öylesine diken üstünde yaşatmışlar ki bizi barış demeye çekinir olmuşuz sanki. Bu tedirginlik hali ne kadar sürer bilmem ama barış nereden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun tek bir insanın dahi yaşamasını sağlayacaksa hoş gelir, sefa gelir. Hayatla yeteri kadar savaşıyoruz zaten, silahlar kusur kalsın. Benim tutuklu öğrencim, gazetecim, yedi diyardan insanım dört duvarların arkasındayken buruk olurum elbet, eleştiririm, belki parantezler açarım,sorular sorarım, kızarım ama barışın karşısında durmam, duramam. Duranı da anlamam. İşte, tam da barışa yakışan bir kitaptır “Benim Bütün Ördeklerim”… ...

Devamı…

Hiçbir yere gitmez babalar…

Aslında çok şey istemezdik biz de dünyadan… Okula girerken ağlamamak, kışın bile dondurma yiyebilmek, annemizi öpmek ve oyuncaklarımızla oynayıp çizgi film izlemek dışında… İlk kez yedi yaşında tanıştım savaşla. Şimdiki gibi çocukları koruyan aileler yoktu 90’lı yıllarda. Gözümüzün önünde kurban kesilip kanı alnımıza sürüleli birkaç ay olmuştu ki, televizyon da Bağdat’a düşen bombaları gördük. Gaz maskemiz olmadığı için korkardım. Savaş çocuklarının korkmayı vakti olur mu bilmiyorum oysa. Büyürken çok acıttı dünya. Ayağımızı sıkan küçük gelen bir ayakkabıya dönüştü hayallerimiz. Hayal ettikçe sıktık dişimizi, acıyan ayağımız değildi sadece. Hapsolmuştuk bir kere sınırları belli köşeli hayatlara, o yüzden ne istediysek o...

Devamı…

Her derde deva, hırsıza çare: Alabalıklar!

Bütün hırsızların bir hikâyesi vardır. Kimisi hastalıktan çalar, kimisi aç gözlülüğe yenilir, kimisi ise yoksulluğuna söver. Sanmayın hırsızı haklı bulduğumdan; lakin, ekmek çalana kızmam umudumu çalana kızdığım kadar. Öyle bir hırsızla başım dertte ki, benim evimden çıksa, komşuma giriyor, orada yakalansa elini kolunu sallaya sallaya, bir de üzerine bağıra çağıra başka bir kapıya gidiyor. Önce sadece bizim mahallede sandık, duyduk ki Kadıköy’de girmediği ev yokmuş. Ne yapmalı etmeli derken, iyice palazlanan hırsız efendi İstanbul’a yeter oldu. Gece gündüz demeden soydu. Bize ait olan ne varsa elini uzatıp çekip aldı. Bir hayalet gibiydi. Şehrimizden çaldığı arazilerin üzerine yaptığı binaların arkasına,...

Devamı…

Esniyorum, öyleyse varım!

Prenseslerin çocuk olduğunu ne ara unuttuk bilmiyorum. Süslü püslü elbiseleri, yatağın altındaki bezelyeyi, öpücük konduran prensleri de biz uydurmadık mı? İstediğimiz forma sokmak zor olmadı gerek, yüzyıllardır bütün masallar aynı şeyi söylüyor. Bildiğim bir çok prensesli hikaye arasından sıyrılan şapşahane bir kitaptır bugün bahsi geçecek olan; “Bütün Gün Esneyen Prenses“ Sarı sarayın altın saçlı kralı ve bütün gün esneyen prensesin öyküsü oldukça eğlenceli bir kitap. Kızı esnemekten başka bir şey yapmayan kralın derdi büyüktü. Prenses esnerken ağzını o kadar çok açıyordu ki; sinek ve kelebek yutmuşluğu vardı. Üstelik esnemek bulaşıcı bir eylem olduğundan prenses esnedikçe, kral,kraliçe, bakanlar ve bütün...

Devamı…

Kim korkar diktatörden?

Bu nasıl soru, tabii ki herkes korkar. Diktatör bu. Ne yapacağı belli mi olur? Kim teselli eder diktatörü? Herkes. Kim alkışlar diktatörü? Herkes. Kim bu diktatör? Aklınıza ilk gelen Hitler ise bir duralım. O kadar uzak bir geçmişte kaldıysa diktatörlük neden bu korku? Bazen o kadar uzağa gitmemize, hatta aklınıza gelen en yakın ikinci suratsız diktatörü hatırlamamıza gerek kalmadığını anımsatan bir hikâyeden selam ederim. Daha önce Mucize Çocuk adlı hikâyesi ve çocuk hakları konusunda farkındalık yaratmayı hedefleyen; “Çocukların Hakları Çocukların Kitabı” projesi kapsamında İsveçli ve Türk yazar çizerleri buluşturan Yakup adlı kitaba sunduğu katkılarıyla tanıdığımız bir isim olan İsveç’in...

Devamı…

Düşlerinde özgür dünya!

Ne 9, ne yüreğimize kazınan 19, ne de 39… İnsan yaşı kaç olursa olsun düşleri kadar büyütüyor dünyayı. Sıkça sorarım kendime; başımıza gelen bütün bu şeyler dünyada olmamaktan daha iyi miydi gerçekten… İyiydi derim, aklıma bir uçurtmanın peşine takılıp sokaklarda koştuğum gün gelince. Çok değil, biraz iyilik, biraz hayal gücü, bolca kahkaha yeter bir ömrü iyileştirmeye. Nasılsa kanıyoruz hepimiz. Bazen unutuyoruz gülümsemeyi, yok sayıyoruz umut etmeyi. Oluyor bazen öyle, diyerek devam edebilsek… Hem sonra bütün filmler mutlu sonla bitse yine de izler miydik Sevmek Zamanı’nı? Dünyayı kurtaracak güzellik insanın yüzünde değil kalbindedir diye bilir ve o yüzden söylerim çok...

Devamı…

Sen utanma, “Açlık Çoğunluktadır” çocuk…

“…Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir.” “Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.” * *** Hiç düşündünüz mü, çocuklar “ne zaman” utanır? Aklıma ilk gelen örnekleri sayarsam; yeni bir ortama girdiklerinde, kendi fiziksel ve ruhsal özellikleriyle ilgili övgü dolu sözcük yağmuruna tutulduklarında, topluluk önünde konuşmaya, şarkı söylemeye zorlandırıldıklarında, 6 kere 7, 9 kere 8 gerginliğini yaşadıklarında, henüz doğru telaffuz edemediği bir kelime...

Devamı…

Çiçeksiz ülkenin çiçek çocuklarına…

Düşünmeye ihtiyacı olan bütün çocuklar için; kuzenlerini, büyükannelerini, evdeki kalabalığı, her ailenin o kendine has kokusunu özleyen büyükler ve dünyanın nasıl bir yer olduğunu unutan herkes için yazılmış dokunaklı bir hikâye… Benim için şimdiden efsaneleşen Kumkurdu’nun yazarı Âsa Lind’in “Billiam ve Ben Düşünürken” isimli hikâyesi Bursa Çizim Atölyesi’ne katılan çocuklar tarafından resimlendirildi desem? Siz de benim kadar heyecanlanır mısınız acaba? Çocuk Hakları konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan “Çocukların Hakları, Çocukların Kitabı” adlı proje kapsamında yetişkin yazar ve çizerler; İstanbul, Çanakkale, Bursa, Samsun ve Diyarbakır’da düzenlenen atölyelerde 8-12 yaş arasındaki çocuklarla ortak bir edebiyat projesinde buluştu. Dinozor Çocuk Serisi tarafından yayımlanan...

Devamı…