Bütün hırsızların bir hikâyesi vardır. Kimisi hastalıktan çalar, kimisi aç gözlülüğe yenilir, kimisi ise yoksulluğuna söver. Sanmayın hırsızı haklı bulduğumdan; lakin, ekmek çalana kızmam umudumu çalana kızdığım kadar. Öyle bir hırsızla başım dertte ki, benim evimden çıksa, komşuma giriyor, orada yakalansa elini kolunu sallaya sallaya, bir de üzerine bağıra çağıra başka bir kapıya gidiyor. Önce sadece bizim mahallede sandık, duyduk ki Kadıköy’de girmediği ev yokmuş. Ne yapmalı etmeli derken, iyice palazlanan hırsız efendi İstanbul’a yeter oldu. Gece gündüz demeden soydu. Bize ait olan ne varsa elini uzatıp çekip aldı.

Bir hayalet gibiydi. Şehrimizden çaldığı arazilerin üzerine yaptığı binaların arkasına, fakir fukarayı kandırdığı yardımların arkasına saklandı. Hırsız var dedik, duyuramadık. Eli kolu her yere yeten hırsızların efendisi tek başına İstanbul’la yetinmedi. Hasankeyf’in tarihini, güzelliğini, Ankara’nın koltuklarını, Kaz dağlarının havasını, Artvin’in’un suyunu, Siirt’in inancını, Antalya’nın denizini, tüm memleketin elinde avucunda ne var ne yoksa alkışlarla çaldı. Hukukumuzu çaldığında başımıza geleceklerden habersizdik. Polisi çaldığında öldüreceği insanları bilmiyorduk.

Hırsız var ey ahali, hırsız hepimizin evinde. Hırsız hepimizin hayatında. Çaldığı hayatlar milyon dolarlardan daha fazla ve daha kıymetli. Yoksulluğa mahkum ettiği insanlar onun yedi sülalesinden daha kalabalık. Elbet görecek herkes hırsızı, ve mutlu sonla bitecek bu hırsız masalı. Kötüler kuyuya, iyilerin başına gökten üçer beşer gaz kapsülü, pardon elma düşecek!

Alabalıkların Şarkısı’nı bulsak bir mutlu son da bize yazar mı felek?

Alabalıkların Şarkısı, Mavi Pencere yayınlarının yayımladığı ve Umut Işıl Sağbaş’ın kaleme alıp resimlediği keyifli bir masal. Tam yedi abisi ve beş ablası olan Elif, buna rağmen hiç arkadaşı olmadığı için tek başına oynamak zorunda olan bir kızdır. Yalnızlıktan sıkıldığı bir gün kendine bir arkadaş yapmaya karar verir. Günlerce uğratıktan sonra bebeğini tamamlar ve adını Kervan Ali koyar. Kervan Ali ile yapmayı en çok sevdiği şey gidip alabalıklara yem atmaktır.

Yine böyle bir günde alabalıkların yemlerini verdikten sonra yemyeşil çimenlere uzanıp uyur bizim Elif ile Kervan Ali’si. Tam o sırada ormanın arkasındaki kulübede yaşayan Hınzır Teyze, Kervan Ali’yi görür ve benim olmalı diyerek Elif’İn yanındaki bebeği çalar ve kulübesine koşar. Elif uyanıp da Kervan Ali’yi yanında göremeyince çok üzülür, olup biteni sormak için alabalıkların yanına koşar. Alabalıklar Hınzır Teyze’nin böyle kötülük ve haksızlık yapmaya bayıldığını söylerler. Elif bebeğini nasıl geri alabileceğini düşünürken yolda abilerini görür. “Ooo üzülme Hınzır Teyze’nin Kervan Ali’yi sana kolaylıkla vereceğini mi düşünüyorsun, al bu topu Hınzır Teyze’ye götür, güzelce eğleniyormuş gibi yap. Hınzır Teyze topu senden almak isteyecektir. O zaman da Kervan Ali’yle değiş tokuş yapabileceğini söyle demişler. Elif söylenilenleri aynen yapmış. Ama Hınzır Teyze Kervan Ali’yi vermeye gönüllü olmamış. Ama istersen topun karşılığında bir gece bebeğinle uyuyabilirsin demiş. O uyuyunca Kervan Ali’yi alır kaçarım diye düşünen Elif, tamam demiş.

Eve girdikten sonra Hınzır Teyze uyumuş, ama Elif ne yapıp ettiyse Kervan Ali’yi uyandıramamış. Sabah olunca üzgün bir şekilde eve dönüp durumu ablalarına anlatmış. Ablaları Elif’e bir salıncak vermiş ve Hınzır Teyze ile değiş tokuş yapmasını söylemişler. Ancak aynı durum tekrarlanmış. İyice umutsuzlanan Elif soluğu alabalıkların yanında almış. Alabalıklar durumu öğrenince, Elif’ten abilerinin oyduğu, ablalarının nakışladığı bir kaval getirirlerse seslerini verebileceklerini anlatmışlar. Elif alabalıkların şarkısını çalan kavalı üfledikçe Hınzır Teyze uyuyacak, Kervan Ali ise uyanacaktır. Tüm hazırlıklar tamamlanınca Elif yine Hınzır Teyze’nin kapısına dayanıp içeri girer, kavalı üflemeye başlayınca gerçekten de Hınzır Teyze uyumaya, Kervan Ali ise uyanmaya başlar. Elif, bebeğini aldığı gibi kaçmaya başlar. Yolu yarıladığında kavalı unuttuğunu fark edip geri döner. Tam kavalını alacakken evdeki eşyalar dikkatini çeker. Hiç kullanılmamış çantalar, okunmamış kitap ve gazeteler, hiç sevilmemiş bir kedi ve bir sürü eşya. Elif son anda kavalıyla beraber hiç sevilmemiş kediyi de yanına alarak koşmaya başlar ve bundan sonraki günlerde kavalıyla alabalıklara kendi şarkısını çalar…

İçinde çokça ey barındıran bu sıcak öyküde bana en samimi gelen kısım, uzun zaman görüşmeseniz ya da bir uzaklığınız olsa dahi kötü zamanlarda bir araya gelen aile kavramı oldu sanırım. Hınzır Teyze ile ilgili sürpriz bir son beklentim karşılandı diyemem ama yine de bize dadanan hırsıza göre daha umutlu bir vak’a kendisi. 31 sayfadan oluşan Alabalıkların Şarkısı, çocuklar kadar okurken onlara eşlik edecek yetişkinlerin de beğenisini kazanacak gibi görünüyor. Dikkat çekici, samimi bir dil ile yazıldığından bir çok kez elinizin gideceği bir öykü olduğunu unutmayın.

Hırsıza çare diyenler, bizim Alabalıkların Şarkısı sokakta çalıyor, unutmayın!