Advertisement

Yazar: Funda Demir

Murteza'nın derdi

Günışığı Kitaplığı‘nı seviyorum. Çıtır Çıtır Felsefe serisi, Kırmızı Yoyo, Dedem Bir Kiraz Ağacı, Yeşil Tatil, Gül Sokağı’nın Dikenleri derken son olarak Behiç Ak‘ın kaleme aldığı Galata’nın Tembel Martısı‘nı okudum. Elimde olsa Günışığı Kitaplığı‘na girip, kocaman bir masanın altına saklanır ve günlerce oradan çıkmam sanırım. Okumak istiyorum dediğim o kadar çok kitapları var ki, bir bardak kahve ve biraz çikolata stoğu da yaptım mı, o masanın altından kimse çıkaramaz beni. Galata’nın Tembel Martısı içinizi ısıtan, sıcacık, eğlenceli ve düşündüren bir öykü. Aslında uzun süredir aklımda olan bir sorunun yanıtını da veriyor Behiç Ak… Bugünün çocuklarına, bugünün diliyle nasıl anlatmalının karşılığı...

Devamı…

Pepee neden barış istemiyor?

Törkişstyle apartmasyonumuz sevgili Pepee ve İspanya’da yaşayan ikizi, Pocoyo’ya sesleniyorum bu yazımda… Ama önce kısaca onların hikâyesinden bahsedeyim… Sanırım Yedikule surlarındaki hareketlenmeyi gören ve Bizanslılar geliyor korkusuna kapılan annesi büyük oğlu Pocoyo’yu bir sepete koyup denize bıraktı, Pepee ise burada kaldı ve milli dostumuz atıl kurt tarafından büyütüldü. Pocoyo ise İspanya açıklarına vurdu garibim. Oysa anneleri yanılmıştı. Surlardaki hareketlilik Leyla ile Mecnun’un setinden kaynaklanıyordu. Metonya İmparatorluğu çekimlerinden ibaretti bütün o askerler. Böylece iki kardeş birbirlerinden uzakta bir kaç televizyon sezonunda büyüyüp serpildiler. Hatta Pepee’nin başka kardeşi bile oldu. Adını Bebe koydu. O günden beri evde kimse Pocoyo’yu hatırlamıyor, adını...

Devamı…

Bay Bay Bezim

Bazen memleket meselesi kadar mühim olabiliyor bebelerin meselesi. Acemi Anne Esra ve Lado’nun söke söke aldığı tuvalet eğitimi ne zamandır aklımda olan bir kitabın raftan çıkmasına sebep oldu. Sıcak havalarla cebelleştiğimiz şu günlerde bezden kurtulmak küçük insanı nasıl rahatlatacaktır düşünün! Anne babanın ereceği rahatı demedim bile. Bir sürü uzmanın bir sürü görüşü vardır muhakkak çiş kaka meselesine… Ben sadece bezine veda etmeye hazırlanan ve Bay Bay Bezim diyen Ali’nin meselesini anlatacağım size… Ali iki yaşında elma yanaklı oldukça cool bir adam. Artık yuvaya başlama vakti geldiği için bezinden kurtulması gerekiyor. Başlarda yuvaya gitmek ve kendi yaşındaki diğer çocuklarla oyunlar...

Devamı…

Bir Milyon Ne Kadar Büyük?

Çocuk mileti meraklıdır. Bazen cevabını bilselerde sormaya devam ederler. Defalarca tekrarlanır aynı sorular. Sonu gelmeyecek sanırsınız. Çocuğun aklından şüpe etmeye başladığınız zamanlar bile olmuştur. -Bu ne? -Ağaç, -Bu ne? -Toprak, Bu ne? Bulut. Asıl kilit nokta ise ama neden dönemiyle ile başlar. -Bu ne?, Lamba, -Ama neden?, Edison amca ampülü keşfetmiş diye başladıysanız hapı yuttunuz. Bu dönemde gerçekten sapmayarak ancak detayları azaltarak anlayabileceği dilde basitçe cevaplayın, nasılsa bir süre daha ama nedenlerin sonu gelmeyecek. -Aydınlıkta oturabilmemiz için. -Ama neden? -Neden mi? Aydınlıkta oturmak seni görmemi, hareketlerimi kolaylaştırıyor da ondan. – Ama neden? Benim gibi yancı çocuk severlerdenseniz şanslısınız, piliniz...

Devamı…

Ben de Çocuktum!

Utanmak nedir Bacaksız? Kimse bana bakmasındır.  Sonra utanmak çok gizli bir şeydir, tüm hızınla annenin bacaklarına sarılıvermektir… Kimse seni görmezse utanmalar geçer sanırsın. Yanakların ısınır biraz, avuçların terler, nefes alamaz gibi olursun ama bacaklarına sarıldığın annen, tamam geçti dediğinde hepsi geçer. Ya da kabahat işlediğinde bir daha yapmayacağına söz verirsin yine geçer. Peki insan neden utanır? Hımmm sanırım altıma kaçırırsam utanırım, bir de insanlar benim konuşmalarıma ve hareketlerime bakıp gülerse diye ekledi. Ara sıra kekeler çünkü. Bir başkası kardeşimle kavga ettikten sonra biri bizi gördüyse utanırım dedi, özelliklede kardeşime tükürürken ya da tekme atarken yakalandıysam. Herkesin içinde şarkı söylemekten...

Devamı…

Bugün sen çok gençsin yavrum, hayat ümit neşe dolu…

Sevgili Bacaksız; Biz de küçüktük Deniz Gezmiş ismini ilk duyduğumuzda. Devlet o gençleri asmıştı. Düşüncesi korkunç, yaşattığı acı tarifsiz ve durumun kendisi inanılmazdı, olamazdı. Devlet çocuk öldürmezdi. Büyüdükçe anladık ne yazık ki… Deniz’ler ne ilkti ne de son olacaktı. Adı terör oldu, adı darbe oldu, adı yanlışlık oldu, alınmayan önlemler oldu, deprem oldu adı, yoksulluk oldu, adı hayata dönüş oldu, intihar oldu adı, barış oldu, özgürlük oldu, adı isyan oldu, adı çernobil oldu, kanser oldu ve çocuklar, o bin bir emekle doğup büyüyen çocuklar yamalı ceketlerini bulutlara asıp birer birer yıldız oldular. O yıldızlardan biri var ki gideli yedi...

Devamı…

Bacaksızın "Barış Dersi"

Böyleymiş işte hayat. Okullar biter, karneler alınır, sınavlar bitmezmiş… İlkokul bitince hâlâ çocuk oluruz. Ortaokulda sivilceleri ve hayatla sorunları olan bir ergen. Lise okulu kırmak demektir, hem artık başkasının içtiği su şişesinden içebilmeniz, hayatınızın tüm akışını değiştirecek o sınava çalışmak zorunda olduğunuzun sürekli hatırlatıldığı deli zamanlardır. Üniversite aşktır çoğu zaman. İsyandır, devrimdir… İnatla umut etmektir. Derken ergenliğin bitip gençliğin başladığı yerde kaldığınız süre henüz beş seneyi geçmemişken saçlarınızda beyazlar boy vermeye başlar. Bir, iki, üç derken saymalar biter. Ne zaman büyüdüğünüzü anlamadan büyütür hayat. Yaşamak tatile girmez kimi yerlerde. Hele ki eteğinin bir ucu egenin sularıyla yıkanırken diğer ucu...

Devamı…

On'lar tatilde – 6: 'Bacaksız'lar için 10 tatil kitabı

On’lar tatilde; denize ve kuma rağmen okumak güzeldir! 1. Küçük Prens, 3 Boyutlu Özel Baskı / Antoine de Saint-Exupery / Mavibulut Yayınları Hiç kimsenin özensiz okumaması gereken Antoine de Saint-Exupery’in küçük mucizesi, okunulan her yaşta farklı anlamlar yüklenen Küçük Prens, yazarın özgün resimleri ve tam metin olarak hazırlanan üç boyutlu bu basımıyla, kitabı küçük yaş grubunun da ilgisini çekecek hale getiriyor. Her yaştan çocuğun ve hâlâ çocuk kalanların severek okuyacağı koleksiyonluk bir çalışma. Kitap kurtları için harika bir karne hediyesi! 2. Mio Benim Mio’m / Astrid Lindgren / İthaki Yayınları Dünyaca ünlü çocuk kitapları yazarı Astrid Lindgren’den duygu yüklü,...

Devamı…

Supercat olmak lazım bazen!

Biliyor musunuz “Canavarlar Kedilerden Korkar”mış. Her bir canavara karşı bir kedi besleyerek başlayabiliriz. Özellikle de yaz sıcaklarının başladığı şu günlerde. Evde, sokakta, ofiste, park ve bahçelerde, apartman girişlerinde, anneden gizlenen karton kutularda. Biliyorum, canavarlar o kadar çok ki işte bu yüzden devlet kedilerinde aile planlamasına karışmadan hızla çoğalmaları lazım. Bakmak, beslemek, büyütmek sevmek demektir çünkü. Canavarlar da sevmeyi sevmediğine göre, evet sanırım kediler bizi kurtarabilir! Sevmek anlamak ister, dinlemek ister, sabır ister, sevdiğinin iyiliğini, güzelliğini ister… Her türlü dikta ise canavarlara özgüdür ve içinde sevgiden eser yoktur. Belki canavarlarla savaşacak kadar güçlü değiliz ya da kendimizi öyle sanıyoruz ama...

Devamı…

Ay herkese yeter mi?

Bu köşeyi hazırlamaya başladığımda nasıl da mutluydum, sevgili Rıfat Ilgaz‘ın unutulmaz eseri Bacaksız serisinden esinlenerek Bacaksız’ın Kitaplığı’nı kurmaya başlıyordum. Ama dönüp bakıyorum, önceki her yazıda bir sitem, bir öfke, bir keder gizli. Nasıl olmasın? Memleket geçmek bilmeyen bir tedirginliğin gölgesinde nicedir… Oysa öylesine güzeldir ki hele ki baharsa, erguvanlar açmışsa! Umutsuzluk değil bunun adı. Sadece korku. Daha fazla ne olabileceğini kestirememe korkusu… Oysa biz küçücükken kafamıza soktukları şey o korkuların üzerine gitmekti değil mi? Bazı günler daha da zor geçiyor. “Tıp bu kadar gelişti yüz nakli yapılıyor. Emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar. Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın....

Devamı…