Törkişstyle apartmasyonumuz sevgili Pepee ve İspanya’da yaşayan ikizi, Pocoyo’ya sesleniyorum bu yazımda… Ama önce kısaca onların hikâyesinden bahsedeyim… Sanırım Yedikule surlarındaki hareketlenmeyi gören ve Bizanslılar geliyor korkusuna kapılan annesi büyük oğlu Pocoyo’yu bir sepete koyup denize bıraktı, Pepee ise burada kaldı ve milli dostumuz atıl kurt tarafından büyütüldü. Pocoyo ise İspanya açıklarına vurdu garibim. Oysa anneleri yanılmıştı. Surlardaki hareketlilik Leyla ile Mecnun’un setinden kaynaklanıyordu. Metonya İmparatorluğu çekimlerinden ibaretti bütün o askerler. Böylece iki kardeş birbirlerinden uzakta bir kaç televizyon sezonunda büyüyüp serpildiler. Hatta Pepee’nin başka kardeşi bile oldu. Adını Bebe koydu. O günden beri evde kimse Pocoyo’yu hatırlamıyor, adını anmıyorlar hiç.

Her şeyi kafamıza göre değiştirip dönüştürmeyi çok sevdiğimiz için ben ona Pargalı Pocoyo diyorum artık. Bizden olduğunu bilsin yavrucak. O iyi bir çocuk. Pepee’den sadece birkaç sezon önce doğdu. Pepee de kardeşi gibi iyi bir çocuk aslında… Her şeyi tek seferde anlayan, uygulayan süper akıllı, çok sevimli, örf adet ve ananeleri tek tek yerine getiren… Anlı şanlı bayrağımızı göndere çeken bacak kadar boyundan büyük laflar eden, bir de çok sevimli şarkı söyleyen dans eden bir bızdık. Zaten çocukların günahı yoktur ki. Bir elbise giydirir gibi giydirirsiniz üzerlerine bazı şeyleri.

Biliyorum bu söylediklerim için “Pepee, Pepee çok üzülüyoooor” şarkısı çalacak arka fonda. Üzgünüm Pepee, ama suç sende değil. Seni darbe yıllarındaki tek kanallı günlerde olduğu gibi bayrak töreni yaparak başlatanlarda. Bugüne kadar herşeyi öğrenmek istedin Pepee. Renkleri, sayı saymayı, paylaşmayı, bezini bırakmayı, bisiklete binmeyi, şarkı söylemeyi, dans etmeyi. Trakya karşılaması oynadın be yuh, daha ne olsun. Tey tey dedin halay çektin. Öğrenmen ve öğretmen gereken bir şey daha var Pepee. Her çocuğun doğduğu andan itibaren yaşaması bilmesi gereken bir şey; barış.

Biliyorum, şuşu mudur nedir o dış ses hiçbir zaman izin vermeyecek bu soruyu sormana. O daha kaç bayrak direği lazım onu hesaplıyor olacak büyük ihtimalle. Aldırma Pepee, git bul senden önce doğan kardeşini, tut elini. Beraber oynamanın tadına var. Diller, dinler, ırklar kardeşliğimize engel değil. Barış ne demek inatla sor o dış seslere, cevap vermeseler de yanıtı bulana kadar sor. Sen de büyüyeceksin Pepee, yıllardır her gün göklere çektiğin bayrak uğruna savaş diyecekler. Öleceksin belki. Hatta büyük ihtimalle öleceksin. Baban zengin değil çünkü. Parayı dış sesler götürüyor sizin alemde de… Sonra koskoca bakanımızın dediği gibi abartmaya gerek olmayacak, “ölen üç beş Mehmet”ten biri olacaksın Pepee.

Şimdi anladın mı barış demek, bu kelimeyi sorgulamak ne kadar önemli? Hadi Pepee madem iki ekmek aldın eve gidiyorsun, Bebe’ye de tüm bebelere de anlat bu söylediklerimi. Aman Şuşu duymasın!

Çınar Ağacının Sevinci / Nicoletta Costa

Nicoletta Costa ismi ikinci kez yer alıyor bu köşede. Daha önce Yağmurcu Prens’in çizeri olarak karşımıza çıkan bu isim Çınar Ağacının Sevinci’nin hem yazar hem de çizeri. 42 sayfadan oluşan, ciltli eser Şubat 2012’de Formül Yayınları tarafından basılmış. Dilimize çeviren isim Pınar Kayakökü.

Hikâyemiz bir sonbahar günü başlıyor. Her bahar yaprakları sararıp dökülen Çınar Ağacı bu duruma çok ama çok üzülmekteydi. Mahallenin kedileri, kuşları Çınar Ağacını mutlu etmek istiyor ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Bir gece penceresinden ağacı izleyen Elif’in aklına bir fikir geldi. Kâğıtlardan yapraklar kesecek ve Çınar Ağacı’nın dallarına bağlayacaktı. Bütün hazırlıklarını tamamlayan Elif, bir gece hazırladığı yaprakları da yanına alarak ağacın yanına gitti ve bütün dalları kırmızı yapraklarla donattı. Çınar Ağacı çok güzel ve mutlu görünüyordu. Tüm bunları gökyüzünden izleyen küçük bir yıldız Çınar Ağacı’nın biraz da yeşilliğe ihtiyaç duyduğunu düşünerek dallarına yemyeşil kurdelalar bağladı. Sonra ay kuşların yardımıyla küçük mumlar gönderdi ağacın dallarına. Bir yılbaşı ağacı kadar güzel gözüken Çınar Ağacı çok mutluydu. Sonra Elif’in salıncağı kuruldu. Yorgunluktan uyuyana kadar sallandı Elif, yatağı ay oldu.

Sevgi dolu, dokunaklı bir öykü Çınar Ağacının Sevinci. Düşlerin gücünü hatırlatarak gülümsetiyor. Birlikte olmanın, beraber hareket etmenin sonuçlarını çok güzel anlatıyor. Okul öncesi ve yeni okuyan çocuklar severek okuyacaklar. Çizimler tıpkı Yağmurcu Prens’te olduğu gibi başarılı. Biraz daha renkli ve tahmin edeceğiniz üzere cıvıl cıvıl.

Keyifli okumalar dilerken Yıldırım Türker’in yazısından bir alıntı yapmak istiyorum: “Dolunay kuşağındayız ya, kurtadamlar kurda dönüşüyor, bedbin bitkinler uyuya kalıyor.”

Uyananlar, uyanamayanlara bir el atsın ki dünyada bir tek üzgün Çınar Ağacı bırakmayacak güzellikte çocuklar yetişsin…