Advertisement

Yazar: Konuk Yazar

Baran Alp Uncu: Tarkan diyor ki, ‘Gezegen elden gidiyor; buna razı gelemeyiz!’

Başlıkta adı geçen kişi, Türkiye popüler kültürünün ikonlarından biri hâline gelmiş müzisyen Tarkan. Kendisi bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldı. Daha da ötesi ekoloji hareketine samimi bir duruşla destek verdi. Öyle ki, zaman geldi Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’ndan “Sanatına baksın!” şeklinde bir uyarı bile aldı. Tarkan şimdi de iklim değişikliğine karşı yürütülen çabalara omuz vermekte. Aslında, başlıkta geçen cümleyi kamuoyu Tarkan’ın ağzından duymadı. Ama Tarkan geçtiğimiz Cumartesi günü açıklanan İklim Değişikliğine Tehdidine Karşı İstanbul Manifestosu’nun altına imzasını koydu. Böylelikle, gezegenin elden gitmesine razı olmayan Tarkan vicdanı olan herkesi sorumluluk alarak mücadeleye çağırdı. “İklim daha fazla...

Devamı…

Prof. Emel Kurt: Hazır gıdaları hazırlayanlar da hasta oluyor

Türk Toraks Derneği Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları Çalışma Grubu Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emel Kurt hazır gıda hazırlayan kişilerin hangi tehlikelerle karşı karşıya geldiğini anlatıyor. Modern zamanlar yaşam şeklini de değiştiriyor. Şehirleşme beslenme alışkanlıklarında ve besin türlerinde de değişikliğe yol açıyor. İşlenmiş – hazır ve paketlenmiş gıdalar insan yaşamında daha fazla yer ediyor. Bu gıdaların tüketilmesinde birtakım sorunlar olduğunu son zamanlarda daha çok duyar olduk. Ancak besinler satışa hazır hale gelene kadar sağlık problemine yol açmıyorlar mı? Evet yol açıyorlar. Gıda üretimi ve işleme işinde çalışanlar ortamdaki çeşitli hayvan ürünleri, bitki ve bunları işlemek için kullanılan maddelerle...

Devamı…

Bülent Şık: Ey cemaat! Tabiatı ve biyoçeşitliliği nasıl bilirdiniz?

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” adlı romanının kahramanı “Prens Andrey”, romanda ayrıntılı bir biçimde anlatılan Austerlitz savaşında başından vurulup yere düşer ve o kızılca kıyametin ortasında gökyüzünü seyretmeye başlar. “Sadece gök vardı üzerinde: İçinde kül rengi bulutların ağır ağır akıp gittiği, yüksek, belki pek parlak değil ama alabildiğine yüksek bir göktü bu. ‘Ne sessizlik, ne dinginlik, ne yücelik diye düşündü prens Andrey. Hiç de hani şu biraz önce koşmakta olduğum, koşmakta, haykırmakta ve vuruşmakta olduğumuz zamanki gibi değil! Fransızla Rus topçusunun, top tomarını öfke ve dehşet içinde birbirlerinin elinden koparıp almağa çalıştıkları zamanki gibi değil hiç de! Bu uçsuz bucaksız...

Devamı…

Prof. Dr. Ahmet Aydın: Otizmin nedeni D vitamini eksikliği mi?

Son yıllarda otizm dünyada ve Türkiye’de önü alınamayan salgın bir hastalık gibi hızla yayılıyor; tıpkı veba gibi. Eğer gerekli tedbirleri almazsak, gelecek nesiller şimdikilerinden daha çok tahrip olacak. Daha kötüsü belki de tahrip olacak bir nesil kalmayacak. Bereket son yıllarda yapılan araştırmalar ve uygulamalar, otizmin gizlerini yavaş yavaş çözmeye başladı. Bu araştırmalardan en önemlilerinden biri en itibarlı D vitamini uzmanlarından JJ Canell tarafından 2008’de Medical Hypotheses dergisinde yayınladı. Canell makalesinde güneşe az maruz kalmanın ya da yetersiz D vitamini almanın DNA onarım mekanizmalarını ve buna bağlı olarak ağır metal ve diğer toksinleri uzaklaştıran detoksifikan ve antioksidan sistemleri bozduğunu belirterek...

Devamı…

Tuğba Tekerek: Kadın 'süründürme' evi – Sığınmaevinde üç gün

Tuğba Tekerek, şiddet gördüğünü söyleyerek İstanbul’daki bir kadın sığınmaevine yerleştirildi. Üç gününü sığınmaevindeki kadınlarla geçiren Tekerek, yaşadıklarını ve kimin, nerede, hangi hataları yaptığını Taraf için yazdı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın geçen yıl 8 Mart hediyesi olarak hazırladığı “Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesi Yasası” bir yıldır yürürlükte. Geçen sürede, polislerin eğitileceği, sığınak sayısının arttırılacağı, kadınlara destek mekanizmalarının hayata geçirileceği söylendi. Bir yılın ardından karakol ve sığınmaevlerinin durumunu görmek için, şiddet görmüş bir kadın gibi iki karakola başvurdum, İstanbul’da Aile Bakanlığı’na bağlı bir sığınmaevinde üç gece geçirdim. Gördüm ki sığınak sayesinde bazı kadınlar canlarını kurtarabiliyor ama bunun için bir...

Devamı…

Oya Baydar: Oğlunu arayan köpekli ana

Henüz birkaç gün önce, “104 yaşındaki Berfo Ana oğlunun mezarını bulamadan öldü.” Onu 12 Eylül davası başlarken mahkeme kapısında görüp tanımıştık; oğlunu, daha doğrusu oğlunun mezarını arıyordu, “Bulmadan ölmeyeceğim”, diyordu. Ölüm haberini televizyondan aldığımda, içime yayılan acıyla karışık garip bir duyguyla ürperdim; çünkü onun hikâyesini tam dört yıl önce, Berfo Ana’yı hiç tanımadan ama yüzlerce Berfo Ana’nın varlığını -bilmekten çok sezerek- yazmıştım. Çöplüğün Generali romanımdaki Oğlunu Arayan Köpekli Ana’ydı o. Paylaşmak istedim. Oğlunu arayan köpekli ana Oğlunun ölüm haberi geldiğinden beri; yağmur yaş, fırtına, kar, kızgın güneş, çatışma, operasyon… Her Allahın günü sektirmeden sabahın köründe evden çıkardı Ana. Kafayı...

Devamı…

Bülent Şık: Kimyamızı bozan kimyasal maddeler

UNEP ve WHO endokrin sistem bozucu kimyasallarla ilgili çok önemli bir rapor yayınladı. Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından endokrin veya hormonal sistem bozucu kimyasal maddeler hakkındaki mevcut durumu gözden geçiren çok önemli bir bilimsel rapor yayınlandı. 1500 civarında akademik çalışma değerlendirilerek hazırlanan 300 sayfalık rapor, bu kimyasal maddelerin doğal hayat ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açan küresel ölçekte ciddi bir tehdit haline geldiğini vurguluyor. Bu tehdidin sadece yaşadığımız zamanları değil gelecek nesilleri de etkileyeceğini belirtiyor. Bu konuda özellikle son on beş yıldır pek çok akademik çalışma olmasına rağmen kurumsal...

Devamı…

Levent Yılmaz: Tabiatı öldürme kanunu

Ülkemizde her ilkbahar ve yaz tekrar ortaya çıkan Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi denen hastalığın keneler yoluyla yayıldığını artık hepimiz biliyoruz. Keneler de Anadolu’da hep bulunurdu; ama ne oldu da yüzyıllardır birlikte yaşadığımız keneler birden can düşmanımız halini aldı? Bunun cevaplarından biri dünyada 2004 yılı itibariyle ortaya çıkan Kuş gribinde bulunabilir. Kuşlar ve insan dışındaki memeli hayvanlar Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığına yakalanmazlar. Buna ilave olarak kuşlar keneyle de beslendikleri için kene sayısının artmamasında önemli rol oynarlar. Ancak Kuş Gribi nedeniyle doğal yaşamdaki pek çok kuş ve tavuk itlaf edildiğinden keneler serbestçe üreme imkanı buldular. Bu da Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi’nin yayılmasını kolaylaştıran...

Devamı…

Bekir Ağırdır: Aile, çocuklar, hayaller

Başbakan’ın üç çocuk tavsiyeleri ve şimdi de doğumları teşvik planı çalışmaları tartışılıyor. Yükselen itirazların önemli argümanlarından birisi yoksulların daha çok çocuk sahibi oldukları ve her yeni doğan çocuğun ailenin yoksulluğunu da devralacağı. Bu argümanın önemli oranda haklılığı var. Ama bugün aile ve çocuk ilişkisinde başka bir noktaya değinmek istiyorum. Seçmen, müşteri, okur, izleyici vb. olarak tanımladığımız ve anlamaya çalıştığımız bireyi esas olarak önce ailesiyle sonra toplumla ilişkilendirmeden yapılan açıklamalar yetersiz kalıyor. Aile en küçük toplumsal birim; aynı zamanda nesiller arası bir sistem. Ve her sistem gibi değişmekte olan, kendi iç dinamikleriyle veya toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal dinamiklerle dönüşen...

Devamı…

Serdar M. Değirmencioğlu: Çocuk parkına ölüm yakışır mı?

Kentlerde yaşayan çocukların oyun alanları hem, hem de dar. Çocuklara ayrılmış alanlar ve parklar ise parmakla gösterilecek denli az. Çocuk parkı bulabilen çocukların karşısına ise bir öcü çıkıyor. Parka giden çocukların karşısına onlara uygun bir ad değil, savaş-düşman-ölüm çağrıştıran adlar çıkıyor. Adana’da artık Şehit Jandarma Er R. Ş. Çocuk Parkı gibi adlar var. Bursa’da çocuklar Şehit S. S. Çocuk Parkı gibi adlar görüyor. Antalya’da çocuklar, Şehit Öğretmen M. S. K. Çocuk Parkı gibi adlar buluyor. Malatya’da ise Şehit Polis M. T. A. Çocuk Parkı var. Bu adlar kendiliklerinden ortaya çıkmıyor. Çatışma, savaş, düşman ve ölmek-öldürmek ile eşleşmiş adlar bile...

Devamı…