Başlıkta adı geçen kişi, Türkiye popüler kültürünün ikonlarından biri hâline gelmiş müzisyen Tarkan. Kendisi bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldı. Daha da ötesi ekoloji hareketine samimi bir duruşla destek verdi. Öyle ki, zaman geldi Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’ndan “Sanatına baksın!” şeklinde bir uyarı bile aldı.

Tarkan şimdi de iklim değişikliğine karşı yürütülen çabalara omuz vermekte. Aslında, başlıkta geçen cümleyi kamuoyu Tarkan’ın ağzından duymadı.

Ama Tarkan geçtiğimiz Cumartesi günü açıklanan İklim Değişikliğine Tehdidine Karşı İstanbul Manifestosu’nun altına imzasını koydu. Böylelikle, gezegenin elden gitmesine razı olmayan Tarkan vicdanı olan herkesi sorumluluk alarak mücadeleye çağırdı.

“İklim daha fazla değişmeden biz değişelim, çözümün parçası olalım” çağrısını aynı şekilde bir başka popüler kültür ikonu Sezen Aksu da yaptı.

Foto muhabiri Ara Güler de. Tiyatro ve sinema oyuncusu Haluk Bilginer de. Mor ve Ötesi grubunun üyesi Harun Tekin de. Oyuncu ve yazar Pelin Batu da.

Tüm bu sanatçıların yanı sıra, Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Rakel Dink, İbrahim Betil, Nebahat Akkoç, Ömer Madra, Ümit Boyer, Prof. Dr. Ali Nesin, Prof. Dr. İbrahim Özdemir, Prof. Dr. Murat Türkeş, Prof. Dr. Barbaros Çetin, Doç. Dr. Güven Güzeldere, Sevil Turan, Şafak Pavey gibi çeşitli görüş ve kesimlerden duyarlı yazar, aktivist, akademisyen ve iş insanları da imzacılar arasında yerlerini aldı.

23 Mart Cumartesi günü düzenlenen bir toplantıyla açıklanan İklim Değişikliği Tehdidine Karşı İstanbul Manifestosu, direktörlüğünü Prof. Dr. Fuat Keyman’ın yaptığı Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ve Alman Stiftung Mercator Girişimi’nin ortak çalışmasının ürünü. Manifestonun fikir babası ve yürütücüsü de iklim değişikliği projesinin kıdemli araştırmacısı Ömer Madra.

Sözü geçen manifesto, insanlığın tek evi olan gezegenimizi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan ortak düşmana, iklim değişikliğine, karşı herkesi el ele vererek mücadele etmeye çağıran kısa bir metin. (Tamamı için bkz: http://ipc.sabanciuniv.edu/wp-content/uploads/2013/03/130321-Manifesto1.pdf. )

Çağrı metni kısa olmasına kısa ama aynı zamanda oldukça etkili ve önemli. Çünkü, toplantının giriş konuşmasını yapan Ömer Madra’nın deyimiyle iklim değişikliği karşısında insanlık “ayvayı yemiş durumda”. Sadece içinde bulunduğumuz Mart ayında yayınlanmış raporlar bile okyanusların asitlenme oranının tarihteki en yüksek seviyesine vardığını, atmosferdeki karbondioksit gazı oranının ise vahim bir oran olan milyonda 395 parçacığa ulaştığını gösteriyor. Yine Madra’nın deyişiyle insanlar, hayvanlar ve bitkiler bir “ekolojik soykırım” tehlikesiyle karşı karşıya.

İyi haber ise, insanın kendi elleriyle yarattığı bu felaketin farkında olanların sayısı hiç de az değil. Manifestonun kendisi de bunun bir göstergesi. Daha da ötesinde, manifesto mücadele umudu için aralanan bir kapı.

Ömer Madra’nın da işaret ettiği gibi, iklim değişikliğine karşı bir yol haritası belirleme çabası olan bu çağrı, bugüne kadar Türkiye’de ortaya konan en kapsamlı ekolojik girişim. Manifestonun ilk imzacılarına bakıldığında aralarında birçok ekoloji hareketi grubu ve derneği bulunmakta. Üzerinde çalışılan konu itibarıyla ne var ki bunda denebilir. Öyle ya, konu çevreyse, ekoloji hareketinin üyelerinin bir araya gelmesinden daha doğal ne olabilir ki?

Ancak, Türkiye gibi genellikle birleşmenin daha çok bölünmeye yol açtığı, bir artı birin iki veya daha çok ettiği yerlerde durum farklı. Manifestoyu imzalayarak bir araya gelen çevre grup ve dernekleri, iklim değişikliğine karşı beraber mücadele etme, bunun için de ön şart kabul edilebilecek aralarındaki bağlantıları sağlamlaştırma sözünü vermiş oluyor.

Bu kapsamlı birliktelik çevre örgüt ve gruplarıyla sınırlı değil. Ana konusu çevre olmayan birçok dernek ve grup da manifestonun ilk imzacıları ve destekçileri arasında yerlerini aldı. Hiç üşenmeden sıralayalım:

AİDS Savaşım Derneği, Açık Radyo, Anadolu Kültür, Ceza İnfaz Sisteminde Toplum Derneği, Çocuklar İçin Adalet Takipçileri, Düşünce Suçuna Karşı Girişim Derneği, Sosyal Kalkınma ve Cinsiyet Eşitliği Politikaları Merkezi, GEA-Arama Kurtarma Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnternet Medya ve Bilişim Federasyonu, İstanbul Politikalar Merkezi, KADOS, İnsan Hakları Derneği, Sıfır Ayrımcılık Derneği, Türkiye Sakatlar Derneği, Umut Vakfı, Şeffaflık Derneği, Hak-İş, Şahkulu Sultan Vakfı, Uluslararası Af Örgütü-Türkiye, Kaos-GL ve diğerleri…

Özetle, yukarıda sayılan dernek, vakıf ve gruplar insan hakları, kadın, cinsel kimlik, etnik kimlik, dinsel kimlik ve demokratikleşme gibi farklı konularda uzmanlaşarak faaliyet göstermekte. Ve çevre hiç birinin asli konusu değil. Ama Kafkas Dernekleri Federasyonu ve İnsan hakları Derneği temsilcilerinin konuşmalarında açıkça belirttikleri gibi, eğer iklim değişikliği bu seyrini devam ettirirse, kendi mücadelelerinin ve olası kazanımlarının anlamı kalmayacak. Çünkü dünya üzerinde tüm bunların var olabileceği bir yaşam kalmayacak.

Ancak, iklim değişikliği insanlığı tehdit eden en temel mesele olmasına rağmen, kimse önce bir iklim değişikliğini halledelim gerisi sonra gelir demiyor. Yani, eskinin değişim isteyen devrimci hareketlerinin tersine, indirgemeci herhangi bir tavra dayanmayan bir mobilizasyon amaçlanıyor. Her grup kendi meselesi için çaba gösterirken, iklim değişikliğini bu meselelerle ilintilendirerek beraber mücadele etmek için de kolları sıvıyor.

Diğer bir deyişle, Alevi federasyonlarından, ilahiyat kökenli din felsefesi profesörlerine ve çevre konusunu genellikle birincil konusu yapmamış işçi sendikalarına kadar birçok farklı kimlik ve kesimden örgüt, grup ve birey bu manifestoya imza atarak geniş bir hareket ağının ilk temelini attı. Böylelikle, çağrıyı yapanlar her daim aşılmaya çalışılan – ama çoğu kere aşılamayan- dar tabanlı ‘ben, sen, bizim oğlan’ mücadelesinin ötesine geçmek için ciddi bir adım atmakta. Kamuoyunun tanıdık simalarının mücadele çağrısı sayesinde de toplumun daha geniş bir kesiminin bu sorunla kendisini ilişkilendirmesini ve harekete geçmesinin imkânını aramaktalar.

***

Şimdi bu niteliksel artışın niceliksel büyümeye dönüşmesi gerek. Daha yalın bir dille, iklim mücadelesine destek verenlerin sayısının daha da artması lâzım. Zaten manifestoyu çıkaranlar da bunun sadece bir başlangıç olduğunu söylemekte.

Bir sonraki aşama cumhurbaşkanından, siyasi parti liderlerine kurumsal siyasetin aktörleriyle görüşüp, onları ikna etmeye çalışmak. Lobicilik faaliyetlerinin yanı sıra, yapılacak toplantılarla hem farkındalığı arttırmak, hem de karar vericileri etkilemenin yolları aranacak.

Aynı zamanda, manifestonun genel bir imza kampanyasına dönüştürülmesi de gündemde. Protestoları sokaklara taşıyarak, enerji politikalarının değiştirilmesi için kitlesel biçimde talepte bulunmak da başvurulması düşünülen yöntemlerden.

Manifestonun taşıdığı birçok ortaya çıkardığı umut kitlesel, kapsamlı ve etkili bir harekete dönüşür mü? Normal şartlarda beklemek, görmek lazım denir. Ama yol uzun, vakit dar. Beklemeye de hiç zaman yok. Bu yüzden manifestoda da dendiği gibi sorumluluklarımızı hatırlayıp, vicdanımızı harekete geçirelim. Yol uzun, vakit dar. Bu işin ucundan herkes tutmazsa değişmek ve değiştirmek için çok geç olacak.

Kaynak: t24