Bir zamanlar özgür kadınlar ve keklikler varmış!
Bacaksız’ın Kitaplığı bu hafta annelere, ablalara, teyzelere, halalara, hatta büyükannelere bir kitap öneriyor: Vejetaryen Külkedisi… Tahmin ettiğiniz gibi sıradan bir prens-prenses masalı değil mevzu bahis olan. Bu kitap; hayattaki yanlış Leylalar için kaleme alınmış bir prens terk etme hikâyesi. Tıpkı bir çocuk kitabı gibi; renkli, resimli ve inanılmaz eğlenceli.
Kitap, kadınlara yüklenen toplumsal rollerin yine kadınlar tarafından değiştirilebileceğini anlatırken çizimlerin güzelliği ve esprili anlatımıyla da övgüyü hak ediyor. Bir çocuk kitabı değil. Hayatın içinden, çok yakınımızdan bir hikâye…
Baloya gitmeyi çok isteyen Külkedisi, sonunda amacına ulaşır ve baloya gider. Ama baloda ölçüyü öylesine kaçırır ki, ertesi gün hiç bir şey hatırlamamaktadır. Yine de öğlen on iki’de evine dönmeyi başarır ve kapısına kadar gelen ayakkabıyı dener. Küçük gelse de ayağını ayakkabıya sığdırmak ve prensle evlenmek zorundadır. Muradına eren külkedimiz vejetaryen olmasına rağmen keklik seven bir prensle evlendiğinden günlerini ona keklik pişirmekle geçirmek zorundadır. Masal bu ya, yine de yaranamaz ve prensimizin ağzının sularını akıtacak lezzette pişiremez o kekliği. Sonrasında gelsin hakaretler, gitsin bağrışmalar. Üstelik tüm bu gündelik koşuşturmayı topuklu ayakkabıları üzerinde yaptığı için işleri iyice zorlaşır. Prenslerin karısı topuksuz ayakkabı giymez çünkü. Masalın orta yerinde köreltilmiş rahmi, ezilmiş göğsü ve kırılmış kalbiyle bir başına kalan külkedisi isyan bayrağını açtığında akıl vereni de çok olur. Annesi şikâyet ettiği için kızar, “ben de aynı senin gibi idare ediyorum, istemesem de topuklu ayakkabı giyiyorum” diyen arkadaşları karşısına dikilir. Neyse ki Külkedi’miz vaktinde dogmatik olmayan köpekli arkadaşlar edinmiştir ki; “sen vejetaryen değil miydin?” diye sormayı akıl eden birileri de çıkar. Kafası iyice karışan Külkedisi aşık olduğu prensi ve kırık kalbiyle başbaşayken yıllarca birlikte yaşadığı prensin onu kurtaramayacağını, hatta hiç bir prensin, bakkalın, kamyon şoförünün ya da şarkıcının kendini kurtaramayacağını anladığında kendine kızmak yerine affetmeyi dener. Tam o sırada bir mucize gerçekleşir ve “Yeter Perisi” ile tanışır.
Masalımız bitti sanmayın. Tam da burada başlıyor asıl hikâye. Yeter perisi külkedisine yeni kıyafetler ve ayakkabılar hatta balkabağından bir araba veriyor sanıyorsanız yine yanılıyorsunuz. Yeter Perisi’nin Külkedisi’ne sağladığı ilk güzellik gözyaşı. Nasıl yani, gözyaşından güzellik mi olur demeyin… Misal siz hiç doğduğunuz an annenizden ayrıldınız diye ağlamadınız mı?
Kitabın sonunda masal kahramanlarının bugünü ve Vejetaryen Külkedisi’nin çıkış hikâyesi yine çizimlerle anlatılıyor. Hikâyenin bütünü çok hoş detaylar içeriyor olsa da, sondaki bu sürprizi ayrıca sevdim. Yazarımız Nunila Lopez Salamero ile çizerimiz Miriam Cameros Sierra’nın tanışma ve bu öyküyü hayata geçirme anları ayrı bir masal gibi okurun beğenisine sunulmuş. Kitabın ayrı bir güzelliği ise kendi hikâyesinde gizli. Başlangıçta özellikle kadınlar olmak üzere bir dayanışma ağı içerisinde yayımlanan kitap zamanla duyulup beğeni kazanarak İspanya, Güney Amerika, ABD, Almanya, Fas’tan sonra Türkiye’de de Zekine Sanchez Veiga’nın İspanyolca’dan çevirisiyle NotaBene yayınlarından çıktı..
Hem yazarın, hem çizerin, hem de yayınevinin özenerek büyüttüğü her satırda belli olan bu farklı Külkedisi öyküsünü kitaplığınızın en kolay rafına yerleştirmenizi ve ihtiyaç duydukça Yeter Perisi’ni çağırmanınızı tavsiye ederim!
“Arzularımızı yöneten kötü kalpli periler, hayatımızda ‘bir varmış bir yokmuş’ diyerek uydurulan oyunun kahramanlarıdır ve kulaktan kulağa fısıltı ile bu oyuna dahil etmek isterler bizi.”
Nunila, yani kitabın hikâyecisi, mealen diyor ki; iflah olmaz bir romantik olup hayatımın önemli bir kısmında bekledim aşık olacağım adamı. Tıpkı masallardaki gibi; evlenip, mutlu olup ve sürekli keklik yiyerek yaşayacaktık…
İşte, kadınlara fısıldanan mutluluk tablosu:
Ayağımızı sıkan ayakkabılar…
Bedenimizi saran elbiseler…
Ve “YETER” perisi ile tanışıyoruz.
Annemize bir not mu bırakmalı?
“Bir zamanlar özgür kadınlar varmış ve keklikler özgürce uçarlarmış…”
Ve artık anlamalı:
“Prensleri terk etmek o kadar zordur ki, bazen onları bırakabilmek için iki veya üç prens daha eskitmek gerekir…” (Kitaptan)