Eğitim Sen, Türkiye’nin PISA 2015 sonuçlarının başarısız çıkmasının nedenleri üzerine rapor hazırladı. Bianet’te bugün yayınlanan haberde değerlendirilen Eğitim Sen raporunda eğitim sisteminin ilkokuldan başlayarak üniversite sonrasına kadar, kelimenin tam anlamıyla sınav merkezli hale geldiğine dikkat çekildi.
Eğitimde dönüşüm
Eğitim sisteminin düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen nesiller yetiştirmeyi hedeflemesinin bu sonucun ortaya çıkmasında belirleyici olduğu ifade edilen raporda şu görüşlere yer verildi:
“Eğitim sistemimiz, öğrencileri eğitmek, onların çok yönlü olarak gelişmelerini sağlamak yerine her yıl milyonlarca öğrencinin girdiği merkezi sınavlara hazırlayan bir yapıya bürünmüştür. Toplumun büyük çoğunluğu ise içeriği boşaltılmış, bireye nitelik sağlamayan, çağın ihtiyaçlarını karşılayamayan, yetersiz eğitim sürecinden geçirilmektedir.”
Eğitim Sen’in PISA 2015 sonuçlarını değerlendirdiği raporunda, “Öğrencilerimizi standartlaştıran, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim almalarını engelleyen eğitim politikalarının acilen değiştirilmesi gerektiğini açıkça göstermektedir” denilirken, PISA 2015 Türkiye sonuçları üzerinden bakarak eğitim sistemindeki temel sorun “sorunları doğru tahlil edememek” olarak saptandı.
Bianet’te yapılan derlemede rapordan şu alıntılara yer verildi:
– Ana sorunun belirlenememesi ve eğitim sisteminin deneme tahtasına dönüştürülmesi doğru çözümler üretilmesini engellemiştir.
– Eğitim sisteminde hangi alanlarda boşluklar var, bu boşluklar nasıl doldurulur? Bütün bu sorulara bilimsel yöntemlerle yanıt aramak ve veriye dayalı çözümler üretmek yerine tamamen siyasal endişelerle hareket edilmiştir.
– Eğitimde sorunların kaynağına inmekten kaçınma yaklaşımının devam etmesi halinde, Türkiye’de eğitimin niteliği daha da kötüleşecek, önümüzdeki yıllarda PISA sınavlarındaki başarı düzeyi kaçınılmaz olarak daha da gerilere gidecektir.
Raporda eğitim felsefesi ve benimsenen eğitim politikalarının yanlışlığı vurgulanırken ezberci, sınav odaklı anlayışın değişmesi gerektiğinin de altı çiziliyor. Okullar arası eşitsizliğin olumsuz sonuçlarına dikkat çekilip, okul öncesi eğitimin zorunlu olmaması da temel sorunlardan biri olarak gösteriliyor:
“Okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrencilerin fen puanları arasındaki farka bakıldığında, OECD’de en az bir yıl okul öncesi eğitim alan öğrenciler, almayan öğrencilerden daha yüksek performans sergilemişlerdir. Türkiye’de ise 1-2 yıl arasında okul öncesi eğitim alan öğrenciler, almayan öğrencilerden daha yüksek performans sergilemişlerdir.”
Öğretmenlerin durumu
Öğretmen niteliği, yetiştirilmesi, hizmet içinde mesleki gelişim süreçlerinin Türkiye’de önemsenmediğinin belirtildiği raporda, eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve yetiştirilmesi sürecinin sorunlarına da şu ifadelerle atıfta bulunuluyor:
“Yıllardır eğitim kurumlarını ‘şirket’ gibi yönetip, okulları ‘ticari işletme’ haline getiren Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 10 Haziran 2014’te siyasal kadrolaşma amacıyla çıkardığı yönetmelik sonrasında eğitim yöneticilerini sendikal aidiyetleriyle ve siyasal referanslarla belirlemiş, çok sayıda eğitim yöneticisi (okul müdür ve müdür yardımcıları) geçtiğimiz dönemde tasfiye edilerek, yerlerine hükümete yakın sendikanın üyeleri görevlendirilmiştir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde mülakat ya da ‘sözlü sınav’ yöntemi üzerinden tarihin en kapsamlı siyasal kadrolaşma hareketi başlatılmıştır.”
Eğitim Sen’in önerileri neler?
PISA 2015 sonuçları üzerinden aksaklıkların ddeğrlendirildiği raporda, eğitim sitemine yönelik öneriler de sıralandı:
– Eğitim sistemini dini kurallara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir.
– Modern toplumun ve toplumsal gelişmenin temeli olan yaygın ve zorunlu eğitim, insanların eşitliğini, temel haklarını ve çocukların yararını gözetecek, çocuk ve gençlerin kendini gerçekleştirebilmesi için mevcut bilgi birikimine ulaşmasına ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.
– Eğitim sistemi sorgulama temelli yapılandırılmalıdır.
– Okullarda sanat ve spor derslerinin sayısının artırılması ve bu alanda yeterli sayıda öğretmenin istihdam edilmesi gerekmektedir.
– Felsefe ve bilim derslerinin öğretim programları içindeki ağırlıklarını azaltma politikalarından vazgeçilmeli, bu derslerin ders saatleri artırılarak ilk ve ortaöğretimde zorunlu dersler arasına alınmalıdır.
– Milli Eğitim Şuraları etkisini yitirmiş bulunmakta ve yeterli katılımı sağlayamamaktadır. Bunun yerine öncülüğünün bağımsız bir sivil toplum kuruluşunun yaptığı, bakanlığın, eğitim sendikalarının, üniversitelerin, öğrenci temsilcilerin ve veli temsilcilerinin katılacağı ve süreklilik arz eden ‘Ulusal Eğitim Kongresi’ toplanmalıdır.
– Eğitimin on yıllık yol haritasının çıkarılması gereklidir.
– Ezberlenen bilgilerin ve kalıcı olmayan öğrenme yaşantılarının kağıda aktarımından ibaret olan sınavların yerine öğrenilenler üzerinde çıkarımda bulunma, bilgileri analiz etme, çıkarımda bulunma, ortaya ürün çıkarma, öğrendiklerini yaşamla ilişkilendirme becerilerini ölçen sınavlar konulmalıdır.
– MEB eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve dolayısıyla ailelerine dayatmada bulunmamalı, eğitim sisteminin öncelikli sorunu olan ‘sınav merkezli eğitim’ anlayışı terk edilerek, her öğrencinin kendi ilgi ve becerisi doğrultusunda hangi alanda okuyacağını kendisinin belirleyeceği bir eğitim sistemi oluşturmak için çalışılmalıdır.