Çağımızın en önemli ve yaygın rahatsızlıklarından biri olan depresyon, artık bebekler ve çocukları da vuruyor. Prof. Dr. Fevziye Toros, çocuk ve ergenlerde depresyon sıklığının gün geçtikçe arttığına dikkat çekerek, “Anne kaybına bağlı olarak bebeklik döneminde de depresyon görülebiliyor” dedi.
MEÜ Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Toros, Çocuk ve ergenlerde depresyon sıklığının gün geçtikçe arttığını belirten Prof. Dr. Toros, ergenlik öncesi dönem çocukların yüzde 2’sinde, ergenlik döneminde ise yüzde 5-10’unda depresyon görülebildiğine işaret etti. Depresyonun çocukluk döneminde kız ve erkeklerde eşit oranlarda, ergenlik döneminde kızlarda 2 kat daha fazla görüldüğünü ifade eden Toros, “Çocuk ve ergenlerdeki klinik bulgular her zaman erişkinlerdeki tipik depresyon bulgular gibi olmayabilir. Çocuklardaki ilgi kaybı, uyku-iştah bozuklukları, mutsuzluk, eskiden keyif aldığı aktivitelerden keyif alamama, sosyal faaliyetlere katılmak istememe, kendine olan güvende azalma, dikkat süresinde azalma, karın-baş ağrısı, idrar-kaka kaçırma, okul başarısında düşmenin yanı sıra söz dinlememe, öfke patlamaları, hiperaktivite gibi dışaatım davranışları da sıklıkla görülebilmektedir. Ergenlik döneminde davranım bozukluğu, sigara, alkol ve bağımlılık yapıcı madde/ilaç kullanımının altında da bir depresyon olabilir. Depresyonu olan ergenlerin yüzde 50’sinden fazlasında kaygı bozukluğu gibi en az bir tane ek ruhsal bozukluk birlikte bulunabilir” diye konuştu.
Prof. Dr. Toros, çocuk ve ergenlerdeki depresyonun risk etmenlerini de ‘ailede depresyon öyküsünün olması (özellikle 1. derece akrabalarında), daha önce en az bir kez depresyon atağının geçirilmesi, aile içi ve akran ilişkilerinde yaşanan sorunlar, akademik sorunlar, çocukta kronik bir fiziksel hastalığın olması ve cinsel kimlik bocalamasının olması’ şeklinde sıraladı.
Anne yokluğu bebekleri depresyona sürüklüyor
Depresyonun bebeklik döneminden itibaren görülebildiğini kaydeden Toros, ‘anaklitik depresyon’ (hospitalizm, yuva hastalığı, marasmus) olarak tanımlanan depresyonun bebeklik döneminde (yaşamın ilk yılının ikinci yarısında) anne kaybı ya da yokluğuna bağlı olarak geliştiğini bildirdi. Bebeklik dönemi depresyonunda dindirilemeyen ağlamalar, ‘protesto dönemi’ olarak adlandırılan sustuklarında yüzlerinde yorgun ve küskün ifade, zamanla iştahsızlık ve kilo kaybı, psikomotor gelişimde duraksamalar, kusma, ishal görülebileceğini aktaran Toros, şöyle devam etti:
“Depresyonun ikinci ayından itibaren çocuğun duygusal tepkileri giderek azalır, duygusal küntlük gelişir. Çevreye ve yakınlarına ilgisiz kalır (içe kapanım dönemi). Eğer anne 3 ay içinde geri gelirse bebek eski haline dönebilir, depresyondan çıkabilir. Ancak ayrılık süreci 3 ayı geçer ise bebeğin depresif dönemden geriye dönüşü çok zor, bazen de imkansız olabilir.”
Aynı bulguların çocuğun yaşamının ilk yıllarında ailelerinden ayrılıp yurtlara verilen ya da uzun süre hastanede kalan bebeklerde uyarı eksikliğine bağlı olarak gelişebildiğini de anlatan Toros, “Bu bebeklerde genellikle mutsuz ve apatik bir yüz görünümü, oturulan yerde sallanma, parmak emme, geviş getirme, kafa sallama, vurma hareketleri gibi bedensel haz kaynaklarına başvurulur. Yürüme, konuşma, tuvalet eğitimleri geriler, boyları ve kiloları kronolojik yaşın altında olur ve kalıcı zihinsel gerilik gelişebilir. Bu çocuklarda hastalanma ve ölüm oranları da çok yüksektir” şeklinde konuştu.
Prof. Toros, okul öncesi çocukluk döneminde en önemli stres faktörlerinin ise aileye yeni bebeğin katılması, sevilen birisinin kaybı, ebeveynlerin boşanması, çevre değişikliği gibi çocuğun yaşamındaki ani değişiklikler olduğunun altını çizdi. Toros, “Bu dönemde depresyon belirti ve bulguları olarak sosyal geri çekilme, ilgi ve etkinlikte azalma, huzursuzluk, apati, regresyon (önceki gelişim dönemlerine geri dönüş; parmak emme, enürezis, enkoprezis gibi), yalnız yatamama, gece korkuları gibi uyku bozuklukları, baş ve karın ağrısı gibi bedensel yakınmalar görülebilir. Tıbbi bir durum ile açıklanamayan gelişim gecikmesi veya gerilemesi durumlarında da depresyon akla gelmelidir” ifadelerini kullandı.
Toros, okul döneminde depresyonu olan çocuklarda ortaya çıkan bulguları da şöyle sıraladı:
“Üzgün, huzursuz ve/veya depresif duygu durumu, hüzünlü ağlamaklı yüz ifadeleri, hareketlerinde yavaşlama veya hiperaktivite, öfke patlamaları, ses tonlarında tek düzelik, okul başarısında düşme, sosyal faaliyetlere katılmada isteksizlik, baş-karın ve/veya göğüs ağrısı, ayrılık kaygısı gibi kaygı bozuklukları, uykusuzluk, kendine zarar verici davranışlar, özkıyım düşünceleri, düşük benlik saygısı, sanrılar gibi bulgular görülebilir.”
Ergenlik dönemindeki kayıplar depresyona neden oluyor
12-22 yaşlar arasını kapsayan ergenlik döneminde depresyona sebep olan faktörün, genellikle erişkin depresyonlarındaki gibi kayıp yaşantısı olduğunu vurgulayan Prof. Toros, şunları söyledi:
“Çocukluk dönemindeki depresyon belirti ve bulguları erken ergenlik döneminde de görülebilir. Ergenlik dönemi depresyonunun özellikle erken döneminde fazla uyuma, aşırı yorgunluk hissi, iştah ve kilo artışı gibi tipik olmayan belirti ve bulgular da izlenebilir. Ergenlik döneminde yaş ilerledikçe, depresyonun klinik belirti ve bulguları erişkin dönemdeki depresyonun belirti ve bulgularına benzemeye başlar ve ilgi azlığı, iştahsızlık, sıkıntı, baş ağrısı gibi depresyonun klasik belirtileri daha sık görülür. Ergenlik döneminde depresyon ile birlikte distimik bozukluk, bağımlılık yapıcı ilaç/madde kullanımı, davranım ve kaygı bozukluğu görülme oranı daha fazladır. Psikotik bulgular depresyonu olan ergenlerin 1/3’ünde meydana gelir, genellikle kendilerini eleştiren sesler şeklinde işitsel varsanılar şeklindedir.”