Çocukların Gözüyle Van Sergisi 28 Kasım-9 Aralık tarihleri arasında İstanbul Galatasaray Meydanı’nda Van’a bakmak isteyenleri bekliyor.

23 Ekim ve 9 Kasım 2012 tarihlerinde Van ve çevresinde meydana gelen iki büyük depremin ardından Van’da hayat herkes için ama özellikle okulları kapanan ve evlerinden olan çocuklar için çok zorlaştı.

Hem çocukların bir yıldır oldukça zor koşullarda ilerleyen hayatlarına bir nefes alma alanı yaratmak hem de çocukların gözünden Van Depremi sonrasını anlatabilmek için Haziran- Ağustos 2012 tarihlerinde, 10 hafta boyunca İstanbullu, Vanlı ve Diyarbakırlı eğitmenler eşliğinde Van’da toplam 250 çocukla fotoğraf atölyeleri gerçekleştirildi. 1999 Marmara Depremi sonrasında Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesini yürüten ekibin dahil olduğu Fotoğraf Akademisi, Fotoğraf Vakfı, Nar Photos ve Galata Fotoğrafhanesi’nden fotoğrafçıların yürüttüğü atölye çalışmalarının koordinasyonunu Anadolu Kültür gerçekleştirdi. Atölye çalışmaları Garanti Bankası’nın mali desteği ile hayata geçirildi.

167 çocuğun fotoğraflarından oluşan Çocukların Gözüyle Van Fotoğraf Sergisi 28 Kasım tarihinde İstanbul Galatasaray Meydanı’nda bir açık hava sergisi olarak seyirciyle buluşacak. Sergi 9 Aralık tarihine kadar gezilebilir.

Sergi için hazırlanan kitabın editörü Özcan Yurdalan anlatıyor:

Yetişkinlerin dünyasına, çocuksu bir eleştiri

Van-Erciş depremi 23 Ekim 2011 tarihinde hayatımızı altüst ederken yitirdiklerimizin acısı hiç silinmemek üzere içimize yerleşiyordu. Afetin hemen sonrasında kulübelerde, çadırlarda, prefabriklerde yeni bir yaşam kurulmaya çalışılıyor, yetişkinler kadar çocuklar da her türlü zorluğa katlanıyordu.

Hayat devam ediyor, toplumsal dayanışma umutların yeniden yeşermesine katkıda bulunuyordu. Bu süreçte çocuklarla birlikte çeşitli sanat çalışmaları yapıldı. Ülkenin dört köşesinden gelen kuruluşlar, kişiler, görevliler ve gönüllüler acıların azaltılması, travmanın giderilmesi için etkinlikler düzenledi.

Bu etkinliklerden biri Temmuz – Ağustos – Eylül 2012 aylarında Lale-1 Konteyner Kenti’nde ve Bostaniçi Beldesi’nde yapılan fotoğraf çalışmasıydı. Van’dan, Diyarbakır’dan ve İstanbul’dan bu çalışmaya katılan yirmi iki yetişkin fotoğrafçı on iki hafta boyunca on sekiz yaş altında iki yüz elli çocuk ve gençle birlikte hayatı onların gözünden görmemizi sağlayan bir görsel arşiv yarattılar. Elinizdeki kitap, bu arşivden yapılmış geniş bir seçkiyi içeriyor; çocukların bakışıyla Van’da deprem sonrasındaki hayatı yansıtıyor.

Bu fotoğraflar, yetişkinlerin yarattığı dünyanın çocukların gözünden bir tür eleştirisi şeklinde okunabilir. Ancak bu eleştiriyi okuyabilmek için, dünyayı insan merkezli ve yetişkin erkek odaklı gören egemen algının dışında farklı bir perspektife ihtiyacımız var; öğrenen-öğreten ilişkisinin yeniden tanımlandığı bir yaklaşıma; özgür ifadenin ve yaratıcılığın önünü açık tutan ferah bir atmosfere… Van Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi, baştan itibaren bu ihtiyaçlar temelinde kurgulandı. Çalışmalar sırasında ortaya çıkacak sonuçtan çok, yaşanan süreç önemsendi. Çocuklar bu sürece, içine doğdukları koşulların, deprem travmasının ağırlığına rağmen bütün yaratıcılıklarını ortaya koyarak katıldılar. Çeşitli problemlerle karşılaştık. Çözebildiklerimiz olduğu gibi çözemediklerimiz de oldu. Ancak başarı kadar başarısızlıkların da bu çalışmaya dahil olduğunu en baştan biliyorduk.

Acıların paylaşıldıkça azaldığını, sevinçlerin ise paylaşıldıkça çoğaldığını hiç unutmadık. Bu nedenle, “ötekini anlamaya çalışmak” ilkesi bu atölyenin temel dinamiklerinden birini oluşturdu. Çalışmaya katılan çocuklar da tıpkı atölyeyi sürdüren yetişkinler gibi fotoğraf aracılığıyla anlamaya çalıştı. Bu sayede hangi koşullar altında olursak olalım, umudu tüketmeden yaşamanın yollarını aradık.

1999 İzmit depreminden başlayarak memleketin dört yanında çocuklar ve gençlerle gerçekleştirdiğimiz sayısız atölyelerden edindiğimiz en değerli bilgiler arasında, “oyuna hak ettiği değeri vermek” vardı. “Oyun” sayesinde “yarışma” yerine “dayanışma”yı, “kazanma” yerine “paylaşma”yı anlamlı hale getirmek ve bu kavramların kökenindeki eşitlikçi, yaratıcılığa açık temel motivasyonu ortaya çıkarmak mümkün oldu.

Öğrenen-öğreten ilişkisinin yeniden tanımlanması sayesinde ise analitik düşüncenin yollarının açıldığını gördük.

Çalışma sırasında “çocuklarla birlikte öğrenme” yöntemi uygulandı. Van atölyesine katılan genç/yetişkin fotoğrafçıların tamamı, tıpkı atölye katılımcısı çocuklar ve çalışmayı destekleyen kurumlar gibi hep birlikte “öğrenen bir bütün” olarak bu süreçte yer alma fırsatı buldu.

Van’da bulunduğumuz üç ay boyunca birer hafta süren çalışma programları uyguladık. Programın içeriğini ve yöntemini, uygulama öncesinde İstanbul’da yaptığımız seminerde belirledik. Haftalık programımız, uygulamacıların yaratıcı katkılarına tümüyle açık, esnek bir yapıdaydı.

Her hafta İstanbul’dan giden iki yetişkin fotoğrafçı, Van’daki arkadaşlarımızla birlikte çalışmak üzere atölye çadırını devraldı. Sabah ve öğlen oturumlarında 7-11 yaş ile 12-16 yaş aralığında iki ayrı grupla yürütülen çalışmalar on iki hafta boyunca aksamadan sürdürüldü.

Fotoğraf makinesinin teknik işleyişini öğrenen çocuklar kendi yaşam alanlarını konu edindiler; sevdiklerini ve güzel bulduklarını bize gösterirken aynı zamanda beğenmediklerini ve değişmesini istediklerini de fotoğraflara yansıttılar.

Çalışma sırasında fotografik bakışın ancak zihinsel bir çabayla birlikte konuya odaklanarak anlam kazanacağının üstünde durduk. Çocukların hayata yetişkinlerin gözüyle bakmalarını önermek yerine, kendi özgün bakışlarını ve yaratıcı ifadelerini öne çıkarmalarını sağlamaya çalıştık. Her canlının hayatı kendi başına ve kendi yetenekleri doğrultusunda deneyimleyerek anlamlandırma hakkı bulunduğunu dikkate aldık. Bu sayede klişelerden, ezberlerden, dogmalardan uzak durmaya çalıştık.

Çalışma sırasında ve sonrasındaki sergi/kitap aşamalarında önemle üstünde durduğumuz bir diğer konu ise çocukların ürettikleri görüntülerle birlikte ortaya çıkan etik ve estetik gereklerdi. Fotoğrafçıların özgür bakışını ve özgün ifadesini dönüştürecek kadrajlama da dahil olmak üzere herhangi bir fotografik manipülasyon tekniğine başvurmadık. Görüntülerin kendi bağlamları dışında sanatsal ya da başka kaygılarla yeniden üretilmemesine dikkat ettik. Fotoğrafların, tıpkı onları üreten çocuklar gibi özgün olduğunu bilerek, her birini fiziksel, düşünsel ve kültürel bütünlüğü korunması gereken özneler olarak değerlendirdik.

Fotoğrafları öncelikle üretildikleri yerde sergiledik. Her hafta sonu, atölye çadırında açılan sergileri aksatmadan sürdürdük. Çocukların çektikleri fotoğrafları özenli sunumlar halinde önce kendilerinin, ailelerin ve mahallelinin görmesini sağladık. Bu kitapta yer alan ortak seçki ise Van merkezde ve beldelerde açılan sokak sergileriyle şehri dolaştıktan sonra İstanbul’a geldi.

Şimdi söz çocukların. Hayatı onların gözünden görmek, güzelliklerle dolu olduğu kadar sorunlarla da dolu olan dünyamıza onların baktığı yerden bakmak, anlamaya çalışmak ve çözümler üretmeyi öğrenmek ise biz yetişkinlere düşüyor.