Bu hafta sizi bir prensle tanıştıracağım. Bu aralar ortalara çıkmayan, derin uykulara dalan ve sanırım bir süre daha uyanamayarak kendini çok özletecek bir prensle…  Bizim tanışmamız tamamen tesadüf. Yeni çıkan kitapları kurcalarken, Küçük Kara Balık‘ın hemen yanında gördüm “Ben buradayım, beni de gör!” diye haykıran ve kapağıyla kendine hayran bırakan bu kitabı; Yağmurcu Prens‘i… Eve gider gitmez neymiş ne değilmiş inceleyip siparişimi verdim ve alır almaz bir çırpıda okudum.

Yağmurcu Prens, Andersen Ödüllü İtalyan yazar Gianni Rodari tarafından kaleme alınmış. Çocuk kitaplarıyla haşır neşir olanlar bu ismi Gökyüzünden Gelen Pasta, Bir Telefonluk Masallar ve Düş Kurma Kuralları‘ndan hatırlayacaktır. Yağmurcu Prens‘i önermemim asıl nedeni keyifli bir hayal gücü okumasının dışında çizimlerdeki sade güzellik. Kendisi de iki kez Andersen Ödülü alan İtalyan yazar -illüstratör Nicoletta Costa‘ya ait olan çizimler aşina olduğumuz bir dünyayı resmetse de bence çok güzel.


Bu iki usta ismi biraraya getiren Yağmurcu Prens, 2012 yılında Marsık Kitap tarafından basıldı. Editörlüğünü Yekta Kopan‘ın yaptığı kitap, Tanay Burcu Ural Kopan tarafından dilimize çevirildi. Hikâyemiz özellikle okul öncesi bacaksızlara hitap ediyor. Renkli ve kuşe kğıda baskı, 24 sayfa ve şu anda çocuk kitapçısı Kipitap‘ta %10 indirimle satılmakta bilginiz olsun.

Gelelim hikâyemize…
Yağmurların nasıl yağdığını ve nasıl dindiğini öğrenmeye hazır mısınız? Lacivert ceketi, tamirci çantası, ingiliz anahtarı ve buluttan saçlarıyla, her daim gülen yüzüyle işte karşınızda Yağmurcu Prens. Gökyüzünde tek başına yaşıyan ve kitaptaki tombalak görüntüsüne karşı tüy kadar hafif olduğu iddia edildiği için daha bir sevdiğim kahramanımız, bir buluttan ötekine zıplayarak muslukları açtığında yağmur başlar ve yine aynı şekilde zıplaya zıplaya bulutlar arası bir yolculuğu tamamlayıp muslukları kapattığında yağmur diner.

Ne yazık ki her kahraman gibi Yağmurcu Prens’in de bir kusuru var. Uykusu çok derin. O yumuşacık, pamuk gibi bulutların üzerinde kim uyumaz ki zaten? İşte bizim prens de uyuya kaldığı vakit geçtiğimiz haftalarda bizzat yaşadığımız gibi yağmur durmuyor, uyanıp muslukları kapattığında ise yeniden uykuya dalarsa uzun bir süre tek bir yağmur damlası yere düşmüyor.

Şimdilerde yaz sıcaklarını çok fazla sevmeyen biri olarak Yağmurcu Prens’i uyandırmak için ne yapmalıyım onu düşünüyorum. Bizim buralarda bir musluğu açsa ve birkaç saat sonra kapatsa da toprak kokusunu içime çeksem diyorum ve sık sık sesleniyorum: -Yağmurcu Prens, beni unutma! Tam şunu, evet hemen şu tepemdeki bulutun musluğunu biraz açar mısın lütfen, ıslanmak istiyorum. Ama lütfen açık unutma! Umarım duyuyordur. Yok yok bence kesin duyuyordur!

Yağmurcu Prens’in ardından size okumak isteyip de edinemediğim, Türkçesi yayımlanmamış bir kitaptan bahsedip Penguin UK’dan çıkan bu eseri Türkiye’ye getirenin “kedi canını severim” demeden edemeyeceğim. Hikâyeyi hepimiz biliyoruz. Lewis Carroll’un başyapıt denebilecek eseri Alice Harikalar Diyarında. Penguin UK baskısını özel kılan şey ise 83 yaşındaki Japon sanatçı Yayoi Kusama tarafından hazırlanan nefes kesici illüstrasyonları. Kusama, çocukluğundan bu yana devam eden hastalığı nedeniyle baktığı her yerde renkli benekler görüyormuş ve bu fiziksel sorunu inanılmaz derecede başarılı bir şekilde kitaba ve tüm sanatına yansıtmış. İlgililere duyurulur. Ben bu kitabı istiyorum, hem de çok!

Merak edenler için buyurun kitabın tanıtım videosu:

Bu da Yayoi Kusama kimmiş diyenlere gelsin:

Evet, benekli Alice’i kitaplığıma katmak istiyorum.

Haftaya görüşmek üzere!