Rengârenk kitaplarla, bilmem kaç türlü uyarlamalarla her yaşa uygun hale getirilen masalları çocuklara anlatmanın o kadar da parlak bir fikir olmayabileceği fikri 1970’lerden bu yana tartışılıyor ve aslına bakılırsa son yıllarda bu konuda neredeyse bir fikir birliğine ulaşılmış vaziyette. Feministlerin başlattığı bu tartışmanın başını, Simone de Beauvoir, Susan Brownmiller ve Andrea Dworkin gibi feminist araştırmacı ve yazarlar çektiler. Diyorlardı ki, biz çocuklara anlattığımız masallarla mevcut toplumun onlardan beklediği kimi berbat rollere hevesle talip olmalarını öğretiyoruz: Öğrettiğimiz şeylerin başında da “çirkin” kadının sevilmeyeceği ve tanımı gereği “kötü” olacağı, “güzel” kadının beyaz atlı prensi hak etmek için önce bir şeylere kurban edilmesi gerektiği, sonsuza kadar mutlu yaşamanın yolunun ille de bir saraya gelin gitmekle mümkün olabileceği vs. var… Hayatta kalmanın ve insanların farkında olacağı biri olmanın yolunun başkalarının hayatlarını idare eden prens, prenses, kral, kraliçe vs. olmaktan geçtiği fikrini aşılamamız ise cabası…

Her ne kadar özellikle Avrupa’da feminist ve çevreci yazarlar alternatif çocuk kitapları yazmaya giriştiler idiyse de, Warner Bross’un yeniden ürettiği ve Barbie bebeklerin güncelleyerek çocukların yatak odasına kadar soktuğu bu masalların yerini yeni bir şeyler alabilmiş gibi de durmuyor henüz. Fakat yapılan araştırmalar anlattığımız masalların göründükleri kadar masum olmadıklarını defalarca kanıtlamış durumda. Üstelik annenin müşfik sesinden, defalarca anlatılan bu öyküler çocukların zihinlerine kendi arzularının yerine toplumun onlardan beklentilerini, birtakım ödüller karşılığında yerine getirmelerini tavsiye ettiğimiz birer muhafazakâr tuzağa dönüşüyorlar.

Örneğin, Western Illinois Üniversitesi’nden sosyoloji profesörü Liz Grauerholz ve Lori Baker-Sperry, yaptıkları araştırmanın sonuçlarını özetlerken, güzellik kavramının masallar aracılığıyla çocuklara nasıl geçirildiğine dikkat çekiyorlar. Grauerholz diyor ki, “Bu masallar geleneksel cinsiyet rolleriyle birlikte, geleneksel güzellik ve hiyerarşi kavramlarını da sorgulamaksızın kabullenmeye çağırıyor çocukları.” Özellikle peri masallarının ve yine özellikle kız çocukları “bağımlı kişilikler” olmaya davet ettiğini söyleyen Grauerholz şu noktaya dikkat çekiyor: “Okullarda çocuklara bağımsız olmalarını öğretiyoruz. Ama söz konusu güzellik ve görünüş olduğunda bambaşka mesajlar veriyoruz. Diyoruz ki, ancak çekici ve güzel bir kadın toplumsal bir başarıya ulaşabilir. Çünkü aksi takdirde kimse için çekici olmayacaktır. Daha çocukluk yıllarında verdiğimiz bu mesajla onlara gelecekte kendilerine ve arkadaşlarına hayatta nasıl roller biçebileceklerini söylemiş oluyoruz.”

168 Grimm masalını içerdikleri mesajları göz önünde bulundurarak inceleyen Grauerholz ve Baker-Sperry, 1800’lerde Jacob ve Wilhelm Grimm tarafından kaleme alınan bu öykülerin hemen hemen tamamının kızlara ve erkeklere, cinsiyet rollerine ilişkin çok açık mesajlar verdiğini ortaya koyuyorlar. Bu masalların yüzde 43’ünün, çoğunluğu Hollywood olmak üzere, çeşitli sinema endüstrileri tarafından güncellenip yeniden üretilerek servis edilmesi ise apayrı bir hikâye…

En çok tekrarlanan hikâyelerden Sindrella bugüne kadar 101 kez filme alınmış ya da yeniden yazılmış. Uyuyan Güzel ve Hansel ve Gretel de benzer şekilde en çok anlatılan masallar arasında yer alıyor.

En çok anlatılan masallar ve mesajları:
Sindrella: Üvey anneler ve kardeşler kötüdür. Güzel bir kızsan ve iyi dans ediyorsan, perilerin (muhtemelen iyi ve senden yaşlı bir kadının) sözünü dinlersen sonunda prensin seni bulur. Sabırlı ol yeter.

Pamuk Prenses: Üvey annenin kötü olduğu bir başka masal daha ve tabii ki kurtarıcımız yine bir beyaz atlı prens. Bu vesileyle “beyaz atlı prens” rolünün kız çocuklar kadar erkek çocukları da sakatladığına da dikkat çekmek lazım sanki. Kendilerinde sürekli “kadınları kurtarma” sorumluluğu hisseden erkekler, en az kadınları “hayatları kurtarılması gereken yaratıklar” olarak görenler kadar tehlikeli ve tehlikede olabilir…

Rapunzel: Düpedüz evde otur, koca bekle diyen bir masal.

Fareli Köyün Kavalcısı: Bir yerde yabancıysan her türden muameleye maruz kalabilirsin. Böyle bir durumda intikam iyidir.

Çirkin Ördek Yavrusu: Çocukken çirkin olsan da büyüyünce güzel olacaksın. Ama ille de güzel olmalısın.

Prenses ve Bezelye Tanesi: Doğuştan ayrıcalıklı değilsen, seni hiç kimse kurtaramaz…

Hansel ve Gretel: Bilmediğin yerlere gitme…

Altın Saçlı Kız ve Üç Ayı: Sana benzemeyenden bir şeyler çalmanın ne mahsuru olabilir ki?

Alice Harikalar Diyarında: Gelmiş geçmiş en fantastik hikâye… Pornosu bile yapıldı. Otorite figürlerine karşı çekingenliği öğretiyor çocuklara.

Bu listeyi masalları çocuklardan önce kendinize okuyup, büyülü anlatımın ötesinde aslında ne demek istediklerini biraz düşünerek siz de çoğaltabilirsiniz. Yukarıda sözü edilen masallardan kimilerinin Amerika’da çocuklara cinsiyet rollerinin nasıl olmaması gerektiğine örnek olarak gösterilmeye başlandığı eğitim programları düzenlenmeye başladı bile. Kimi alternatif okullarda ise çocuklara bu masallar yeniden yazdırılarak, büyüklere bir tür toplumsal terapi yapılıyor.

Peki ama çocuklara masal okumayacak mıyız? Elbette okuyacağız… Çocuk değilim ama masal okumayı hâlâ seviyorum. Kısmetse önümüzdeki günlerde okunabilecek çocuk kitapları ve masalları hakkında da naçizane bir şeyler geveleyeceğim… Bu arada sizin de aklınıza bir şeyler gelirse tutmayın kendinizi. Yazın uzuncorap.com’a herkes okusun.