Star Gazetesi’nden Fadime Özkan, çocuk psikiyatristi Dr. Leyla Alkaş ile bugün okullu olan çocukları konuştu…
Türkiye eğitimde 4+4+4 sistemine pratik olarak bugün geçiyor. Dolayısıyla bugün ziller 66 aylık çocuklar için de çalacak. Milli Eğitim Bakanlığı’nın miniklerin okula alışmalarını kolaylaştırmak amacıyla daha önce uygulamaya koyduğu ‘uyum programı’, bu yılda 10-14 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Basit tanışma oyunlarının oynanacağı eğitim kapsamında çocuklar, sınıfta serbest oyun oynayacak, masal dinleyecek, resim yapacak. Ancak sisteme ilişkin, özellikle 66 aylık çocukların okula uyumuyla ilgili endişe çok, tartışmalar sürüyor.
Lakin yetişkinlerin kimi kendi kampının refleksi olarak kimi samimi sahici kaygılarla da olsa pratik üzerinden yürüttüğü siyasi tartışmalarla, bir insanın hayatının en unutulmaz günlerinden biri olan okula başlama gününü çocuklara zindan etmeye hakkı var mı?
Bu gerilimli havanın, ev içi tartışmaların çocukları olumsuz etkileyeceği, okulla negatif bir ilişki kurmalarına yol açabileceği aşikar değil mi?
Ne yapmak gerekir? Çocukların duruma adapte olmasını, okulu, okumayı, öğretmenini, arkadaşlarını sevmesini kolaylaştırmak nasıl mümkün olabilir? Olası sıkıntılara karşı hangi tedbirleri almalı? Çocuk ve ergen psikiyatristi Dr. Leyla Benkurt Aklaş ile konuştuk.
Bu yıl ilk kez 66 ayını tamamlayan çocuklar da okullu oldu, bugün okulla tanıştılar. Ama sistemin yeni olmasından da kaynaklanan bazı endişeler var. Bunları konuşacağız ama öncelikle, çocukların işini kolaylaştırmak için öğretmenlere ve ailelere ne tavsiye edersiniz?
Öncelikle artık yetişkinler olarak sabırlı ve sağduyulu olalım. Çocuklarımızın okula başlaması çok gurur verici, çok özel bir an. Bunun heyecanını büyüsünü kaygılarımızla bozmayalım. Hepimiz endişeliyiz. Televizyon da medyada okula başlamayla ilgili gergin ve yüksek tonda tartışmalar söz konusu. Çocuklarımızın yanında bu konuyu tartışmak, hele hele okula yeni başlamış bir çocuğu tedirgin etmek hiç uygun değil.
Çocukları bu tartışmalardan korusunlar diyorsunuz?
Evet, çocuklarının yanında sistemi, öğretmenleri, diğer veli ve çocukları pek konuşmasınlar. Çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslamasınlar. Çocukların her türlü zorluk ve uyum sorununu yeni uygulamaya verirlerse çocuklarının gelişmesini engellemiş olurlar. Çocuklarını iyi dinlesinler, tanısınlar, sınıf arkadaşları ile, diğer velilerle yakın olsunlar. Öğretmeni sürekli eleştirmek, karalamak, baskı yapmak, ayrımcılık yapmak çocuklara kesinlikle zarar verir. Özellikle babalar çocuklarını okulda yaptıkları, öğrendikleri, yaşadıkları ile ilgili çocuklarına sorular sorsun. Ama çocukla konuşurken bir taraftan televizyona, gazeteye bakmayıp, çocuğu dinlesinler.
Çocuğunuzu iyi dinleyin
Okula başlamak çocuğun psikolojini olumlu ya da olumsuz doğrudan etkileyen bir eşik, değil mi?
Tam bu dönem, var olan psikiyatrik sıkıntıların belirti verdiği dönemdir. Öğrenme bozuklukları, konuşma bozuklukları, dikkat eksikliği, dürtüsellikler, korkular, kaygılar, depresyonlar açısından çocuğunuzun sıkıntılarının doğru değerlendirilmesi gerekir. Tüm zorlukları yeni sisteme bağlamak kadar, çocuk olgunlaşmadan okula gitmeye başlamasının sonuçlarını hastalık olarak değerlendirmek de yanlıştır. İyi bir gözlemci olun, çocuğunuzla daha yakından ilgilenin. Öğretmeniyle yahut rehberlik, psikiyatristle görüşmekten çekinmeyin.
66 ay eğitim sistemine dahil olmak için erken bir dönem midir?
Çocuklar doğumdan itibaren yoğun bir öğrenme içinde. Eğitim 3-3,5 yaşına kadar aile içinde yapılırken, sonrasında genişleyen sosyal çevre, kreşler, yuvalar, anaokulu ve okullarda devam eder. 66 ay eğitime dahil olmak için kesinlikle erken değildir fakat geçen yıl ülkemizde uygulanan 1. sınıf öğrencilerinin yaşadığı müfredata ve eğitim ortamına uygun değil. Bu yaş çocuğu mutlaka eğitime katılmalı, hatta 4 yaşından itibaren zorunlu ve ücretsiz bir eğitim, bakım imkanı sağlanmalıdır. Önemli olan eğitimin verildiği ortam, öğretmenlerin bu yaş grubuyla çalışmaya yönelik deneyimleri ve eğitim içeriğinin, malzemelerinin çocukların ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş olması. Gönül isterdi ki her mahallede ücretsiz kreşler, yuvalar olsun, zorunlu eğitim yaşı da 4 yaşa indirilsin. Çocuk yürüyerek bu kurumlara gidebilsin. Ekonomik yönden zorlanan, çalışan anneler, çocuklarını daha erken yaşta eğitime katılacağı için çok memnun, hiç değilse yarım gün bir akrabaya, komşuya, büyük kardeşe muhtaç olmayacak diye. Ekonomik durumu iyi olan, yüksek eğitim görmüş aileler ve öğretmen anne-babalar genelde çocuklarını bu yıl okula başlatma konusunda daha çok tereddüt yaşadılar.
Bakanlığın birinci sınıf öğrencilerinin ders saatlerini düşürüp oyun saatlerini artırdığına, okulda geçirilen zamanın daha eğlenceli hale getirilmesine yönelik bir çalışması olduğunu biliyoruz.
Eğitim ve öğretimdeki düzenlemeler çok zor ve uzun süreçlerden geçilerek yapılabilir. Öncelikle eğiticilerin eğitimi, ülkenin şartları, binaların düzenlenmesi yıllar içinde olur. Bölgesel pilot çalışmalar yapılır, yurt dışındaki uygulamalar örnek alırken de doğumdan itibaren bir bütün olarak alıp, ülkemiz şartlarına uygulanır. 3,5 yaşından itibaren okul öncesi eğitim ortamlarını, imkanlarını ailenin ortamına taşıyamazsak, o çocuktan sırf yaşı geldi diye okumaya başlamasını bekleyemeyiz. Şimdi bu yasa ile uygulanmaya başlama süreci çok kısa. Deneme ve uyum için pilot çalışmalar yapılmadı. Geçen yıl anasınıfına yollanmamış, bu yıl gitmesi planlanan çocuklar okula başlayacak. Hem çocukların sayısı arttı hem de sınıflar, sıralar, okuldaki malzemeler, oyun ortamları, tuvaletlerde değişiklikler yapılamadı. İstanbul da henüz depreme karşı okul güçlendirme çalışmaları sürerken bu düzenlemeleri yapmak kolay görülmüyor.
Günümüzde tüm bilgiler kayıt altında. Sağlık çalışanları bir bebeğin doğumu sonrası onun aşılarını ekrandan görüp, eksiklikler için aileyi uyarabiliyor. Bu çocuk doğduğunda eğitim ihtiyaçları da tanınıp, uygun okul, eğitmen ihtiyacı karşılanmalıdır. Okula devam edemeyen çocukların takibi bu yüzden çok önemli. Çocuk 78 aylıktır ama Milli Eğitimin denetlediği özel yuvaya gidiyordur, bu çocuk eğitime dahil edilmelidir. Ama 9 yaşında kız çocuğu, kardeşine bakması için okula gidememeye başlarsa devlet ciddi yaptırımlar yapmalıdır.
Okumadı diye telaşlanmayın
Bu yaştaki çocuklar anlatılanı dinleme, anlama, tam olarak algılama, takip edebilme, sınıf disiplinine, birlikteliğine uyum sağlama gibi konularda nasıldır?
Her çocuk farklı. Bunu en iyi aileler gözlemler. Yapabilen de var yapamayan da. Okul ortamı için çocuğun bir kere aileden ayrı kalmayı becerebiliyor olması lazım. İhtiyacını, derdini diğer yetişkinlere anlatabilmeli. Dinlemeyi, durmayı, söyleneni yapmayı bilmeli. Tuvalet, temizlik, giyinme, beslenme, burnunu silme gibi ihtiyaçlarını görebilmeli. Eşyaları, mekanı, öğretmenini paylaşmayı bilmeli. Sırasını beklemeyi, söz almayı, oyun ve okul kurallarını anlayıp, yerine getirmeyi öğrenmiş olmalı. Yapamayınca bırakıp gitmemeli, sadece ağlayarak, vurarak, bağırarak iletişim kurmamalı. İsteklerini teneffüse erteleyebilmeli. Öğretmeni başka çocukla ilgilenirken, kendi uğraşısına devam edebilmelidir. Bunların sağlanması zaman alacaktır. Kalabalık sınıflarda işler çok daha zor olacaktır. Ailelerin bu konularda çocuğunu eğitmesi, öğretmene yardımcı olması gerekir. Okul öncesi uygun eğitim almamış çocukta öğretmen müfredatı yetiştirme telaşına kapılır, aileler hala çocuğum neden okuyup- yazmıyor diye baskı yaparsa işler kötü gider. Geçen yıl çocuklar birinci dönem veya nisan aylarında okumayı söktü. Bu yıl okuma yazmadan önce okul olgunluğu üzerinde durulmalı. Öğretmenler ve ailelerden sabırlı olup, çocuklarına aşırı baskı yapmamaları gerekiyor. Bu yıl 66 aylık başlayan çocuklarda, okumayı sökmek, yazmayı öğrenmekten daha kolay olacaktır. Kol kaslarının gelişmiş olması önemli. Bir de sınıfın bir kısmı hızlı okumayı sökecektir. Eğer gerçekten geçen yıl anasınıfına gitmiş ana sınıfında harflerle, evde de legolarla tanışmış bir çocuksa -lego demek şu demek; marka isimlerini göre göre çocuklar okumayı şifre olarak çözmeye başlıyorlar- böyle bir süreçten geçtiyse çocuk okumaya hazır bir konumda oluyor.
Bırakın düğmesini kendisi iliklesin
Çocukların motor kabiliyetlerinin artması, kaslarının güçlenmesi için ne tavsiye edersiniz?
Çocukların şimdi elleri çok yorulacak, kalem tutmayla alakalı… Ben haziran ayından bu yana hep anne babalara bu tip ortamlarda hep şunu söylüyorum, aman çocuğunuz düğmesini iliklesin, kendi giysisini giysin, kendi yemeğini yesin, kendi tuvaletine gitsin, temizliğini yapabilsin, poposunu temizlesin. Tüm bu kendi özel bakımlarını yaparken parmak kasları güçlenir ve ince motor gelişimi artar.
Her çocuğun gelişim hızı farklıdır
Hangi aydan itibaren yapmalılar?
Eğitimde esneklik çok önemli. Her çocuğun kişisel bir gelişim hızı var. Boyu kilosu, 72 aylık olması bazen yeterli olmayabilir. Bu yasadan önce de okul olgunluğu açısından çocukları değerlendirip, gerekirse okula gidişlerini geciktiriyorduk. Okula başlaması henüz uygun değildir dediğimiz çocuk evde otursun istemiyoruz. Tersine becerilerini tamamlaması için eğitim ortamlarında kalmasını istiyoruz. . Her çocuğun yürüme yaşı, konuşması, anlaması, dikkat olgunluğu, el kaslarının güçlenmesi, söz dinleyebilmesi, dürtülerini kontrol edebilmesi, sırasını bekleyebilmesi farklılık gösterir.
Bu farklılık eksiklik demek değildir değil mi?
Bu farklılık eksiklik değil, olgunlaşacak bir süreçtir, Ama bazı çocuklarda daha da gecikirse artık biz bunun daha ciddi tedavisini yapmaya başlıyoruz.
O ilk heyecanın tadına varın
Tabi anne babanın da bu konuda bilinçli, hazırlıklı olması gerekir, yani çocuk hangi aya geldiğinde hangi davranışı yapmadığını tespit etmeleri gerekir?
Şimdi ilk çocuk olunca işler zor olacak ama kardeşleri varsa anne deneyimli oluyor. Ama ilk çocukta beklenti çok yüksek oluyor. Bir de çok güzel bir heyecan. Okul demek bir çocuğun ev dışında ilk kez “piyasa”ya çıkması. Ayrı bir dünya. Hele okumayı öğrendiğinde kulvar değişiyor. Kimse elinizden tutmuyor, tek başınıza bir yerde var oluyorsunuz. Aslında çok tatlı bir heyecan, gurur kaynağı. Ama bir o kadar da ayrılıkla ilgili annelerin de gönlünü cız eden bir süreç.
Ayrılık sendromuna karşı ne yapmalı?
Ayrılık bahsini kolaylaştırmanın bir yolu var mı? Anne babalar çocuklarını okula hazırlarken, hangi kelimelerle konuşmalı?
Ayrılık süreci aslında doğumla başlayan bir şey. Ama çocuklarda bu durum 1,5-2 yaşında daha alevlenmiş oluyor. 3 yaşından sonra tahammül etme gücü artıyor çocuğun. Biz çocuğa mümkün olduğunca kısa sürelerle, akrabalarda, komşu çocuklarında, mahallede oyun alanında, belli yerlerde anne babadan ayrı tutmayı öğretmemiz gerekiyor. Kendi başına tehlikeli olmayan yerlerde bakkala göndermek, aşağıya gidip bir işi yapıp gelmesi, sorumluluk vermek gerek. Okul öncesi dönemde başlanması gerek ki çocuk anneden ayrıyken de aklı evde ya da ‘bana bir şey olur mu’ diye kendinde kalmasın. Ayrılıkla ilgili, anne babaların birinci sınıfa başlayacak çocuklarına şöyle bir konuşma yapmaları gerek: “Biz senin artık çok büyüdüğünü gördük, kendi başına okula gitmeni istiyoruz, bak bütün çocuklar gidiyor, hani bizim sitede bir Ayşe var ya, kuzenin Ali var ya onlar gibi sen de okula başlayacaksın, okulu birlikte iyice gezelim, ben de öğreneyim sen de öğren, sonra sen bana öğretirsin”.
Çocuğa okulu sevdirmek için
Bir çocuğun okulu sevmesi, öğrenmeyi sevmesi için nasıl bir vasatın, hangi koşulların oluşması lazım?
Türkiye genelinde düşünürsek çocuğunuzu okula sık sık götürün. Okul açılmadan bahçesinde oynasın, okulun tuvaletinin yerini bilsin, öğretmenler odası neresi, sınıfı neresi, nerde bayrak çekiliyor, nerde müdür bey konuşacak, kantin neresi, bunları çocuğun görmesi gerekiyor. Mutlaka gezdirmek lazım ve bir sıkıntısı olduğunda hangi odanın kapısını çalacak, kendini nasıl tanıtacak? Sonra çocuğa şöyle bir açıklama yapmak lazım: “Biz beraber okula gideceğiz, bahçenin kenarında duracağız, siz içerde olduğunuzda adınız okunacak sıraya gireceksiniz, hani tanışmıştın ya öğretmenin o sizi karşılayacak sonra onunla beraber sınıfa gideceksiniz, o sizi sıralara oturtacak, sonra isminizi soracak,…” diye çocuğa nasıl bir ortam olduğunu anlatmak iyi olur. Ben seni bırakıp eve gitmeyeceğim, ilk gün bahçede olacağım, herhangi bir sıkıntın olursa rahatlıkla öğretmenine gidebilirsin tarzında çocuğa güven vermek gerekiyor.
Bunları kesinlikle yapmayın
Neyi yapmamak gerekiyor?
Şunu kesinlikle yapmamak gerekiyor: “Sakın merdivenlerde koşma! Büyük çocuklar seni iter, hoplayıp zıplama, servisini karıştırma bak araba ezer seni” gibi negatif şeyler yerine genel olarak uyarı şeklinde, işte, ışıkları beklemeyi öğrenmelisin, ışık yoksa bir teyzeden yardım isteyebilirsin, bak ben sana bir çanta yapıyorum, gibi söylenebilir.
İki grup çocuk vardır, bir okula ilk girdiğinde anne babasına aşırı yapışanlar; bunlar kalabalıktan, değişiklikten korkan çocuklardır, bir grup da vardır ki güle oynaya okula başlar bir hafta çok güzel gider, ikinci hafta biraz sıkılık yapar üçüncü hafta ben artık gitmeyeceğim der.
Okuldan sıkılan çocuğa ne yapmalı?
Sıkıldığı için mi?
Sıkılmanın ötesinde bu ayrılığın uzun süreceğini anlar, artık okulu da keşfetmiştir, çok da matah bir şey olmadığına karar vermiştir. Hani çok eğlence yok, yazı yazılıyor, kolum yoruluyor, işte falanca çocuk beni rahatsız etti, servis beni unuttu gibi bahanelerle evdeki özgür hayatına dönmek ister. Bu, özellikle çok narsist büyüyen, ol deyince olan, herkesin onları alkışladıkları çocuklarda daha sıktır. Bunlar, dil başarıları çok iyi olan çocuklardır. Zeki sosyal, okul korkusunun hayatta beklenmeyecek çocuklardır. Bir de çocuklar anne babalarını, bir kardeşleriyle paylaşıyor, ama atmış kişiyle kırk kişiyle paylaşmak onlara çok ağır geliyor.
Çocuk depresyona girerse
Ne yapmalı peki anne baba, çocuğu böyleyse, sıkılacaksa?
Bu olay üç dört hafta içinde çözülmezse bir kere mutlaka uzmana gitmek gerekiyor, süresi ve şiddeti önemli. Akşam uyumamaya başladıysa çocuk, bedensel belirti başladıysa, karın ağrısı, bulantı, gece çiş kaçırmaları ortaya çıkıyorsa, arkadaşlarıyla birlikteyken huzurlu olmuyorsa bahçeye çıkmıyorsa o zaman yardım almak gerekir. Bazen çocuk çok agresif olup annesine, öğretmenine şiddet uygulayabilir.
Anne babanın tek başına altından kalkabileceği bir durum değil yani?
Birkaç hafta içinde çözülebilir eğer çözülmezse, 1 ayı geçtiyse üzerinde durmak lazım. Bir grup çocuk bu konuda risklidir, hangi grup çocuk, mesela uykuya dalmada sıkıntısı olan, anneyi tutup uyuyan çocuklar. Anne babanın kendi çocukluğunda okul korkusu olması durumunda hem genetik eğilim vardır, hem de anne eski korkuları depreştiği için çocuğunun korkusuna da sahip çıkar, onu çözmede başarılı olamayabilir. Bir yönüyle annenin de destek alması gerekebilir. Evhamlı, mükemmeliyetçi anneler… Ya da anne baba boşanma dönemindeyse, kardeş kıskançlığı varsa, aile yeni taşındıysa, göç ettilerse, yani düzeni bozulmuşsa… Burada önemli olan bu süreci sakin atlatmak. Önce çocuğu dinleyin, anladığınızı çocuk anlasın, sonra şartları gözden geçirin, asla öfkelenmeyin, çocuğunuzdan utanmayın, başkalarını suçlamayın, özellikle okulu, öğretmeni sınıftaki yaramaz çocuğu bahane etmek, çocuğu dinlensin diye okula yollamamak olayı kronikleştirir. Çocuk ne olursa olsun kendini okula hazır hissetmeli.
Okul çocuğun zihninde ona üzüntü, sıkıntı üreten bir mekan olarak yer etmemeli…
Kesinlikle… Yani öğretmen kızsa da daha sonra bunun olumlu bir şey olduğunu söylemek gerek. “Bazen ben de sana kızıyorum ama seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun” gibi. “Hem bir tek sana kızmıyor” tarzında da normalleştirilebilir. Ama ortada şiddet varsa, asla bunu normalleştirmemek gerekiyor tabi.
Arkadaş zulmüne karşı önlemler
Sınıflarda 66-80 ay arası çocuk olma ihtimali yüksek görünüyor. Ki bu yaşlarda aylık farklar bile büyüktür. Bu durumun olası sakıncaları nelerdir, nasıl telafi edilebilir?
Bazen iri cüsseli hareketli çocuklar dürtülerini kontrol edemiyor. Oyunda arkadaşını incitiyor. Bazı çocuklar ise güçlerini, egemenliklerini denemek için minyon yapılı, sakin çocukları seçip onları incitiyor. Öğretmenin zorbalıklar konusunda uyanık olması lazım. Sınıf kalabalık olursa en iyi öğretmen bile zorlanabilir. Kendini korumayı öğrenmeli diye çocukların sorun çözmelerini beklemek yanlıştır. Mutlaka zorbalık, kabalık, agresif davranış okul olarak ele alınmalıdır. Öğrenme hızları, becerileri de farklılıklar gösterir. Küçük çocuğun “ben aptalım, ben beceriksizim, yapamıyorum” diye düşünmesine engel olunmalıdır. Öğretmenlerin, kurdele takmak, elmayı kırmızıya boyamak gibi okudukça-yazdıkça çocukları sınıfta açıklaması motivasyon tekniği açısından bu yıl ters tepebilir.
Biricik olduğunu ona hatırlatın
Evinin biricik prensi prensesi, en kıymetlisi olan bir çocuğun okulda kendi yaşıtı onlarca prens ve prensesle karşılaşması, belki kalabalık nedeniyle öğrenmenin çok uzun süreli onunla birebir bir ilişkiye girememesi gibi nedenlerle kendini “sıradan” hissetmesi gibi nedenler çocukları nasıl etkiler? Ne yapılmalıdır kötü duyguların önüne geçebilmek için?
Yani bu kaçınılmaz bir travma. Bu travma olmasın diye biz bunu yuvalarda ya da kalabalık kuzenlerin olduğu bir ortamda ya da çocuğun gittiği bir spor sanat aktivitesinde halletmeye çalışıyoruz. Çocuklara, evde özel olduğunun hissettirilmesi gerekiyor. Öğretmen orada elli kişinin öğretmeni ama anne baba olarak siz biriciksiniz. Siz onun o biricikliğini şımartarak değil ama özel oluşunu devam ettirmeniz gerekiyor. Bir de empati yeteneğini, “-ama öğretmen ne yapsın ki öbürüne de sıra vermesi lazım, -ama hep onu kaldırıyor, -belki onun bir eksikliği vardır” gibi geliştirmek, yani çocuğu biraz da yatıştırmak gerekiyor. Mesela yine ailenin ekonomik durumuna göre çocuğun bir aktivitesi olursa o gittiği yerde de kendini özel hissetmesine imkan sağlanabilir.
Dikkat süresini nasıl artırmalı?
Peki. Çocukların dikkat oranı yirmi dakikadır, sonra dikkati dağılır, denir. Dikkat sürelerini ayarlamak ve doğru kullanmak bakımından öneriniz ne olur?
Yine bireysel farkları göz önünde tutmakla beraber, dikkat oranı on dakika olma olasılığı yüksek olan bir grup olacak. O zaman öğretmen, diyelim ki bir kelime öğretecek, sonra onunla ilgili bir şarkı söyleyecek. Çocukların dikkatini devam ettirmek ama eğlendirmeli aynı zamanda. Havaya yazı yazdırmak gibi göstererek hareketli bir şeyler de yapılmalı bence. Birinci dönem boyunca öğretmenin, dikkat sürelerini arttırıcı tarzda çalışması gerekiyor. Biz burada anne babalara da görev veriyoruz, anne babalar da diyelim ki masa başında çizim egzersizi yapıyorlar, küçük ay grubundaki çocuklara harfle başlamak yerine mesela bir gemiyle birlikte dalgalar çizilebilir. Bunlar harflere benzetilebilir, e dalgaları, l dalgaları yapılabilir… Farklı boyalar kalemler kullanılır, masa başında oturma süresi arttırılır. Kaç dakika diye sormayın, çocuk oturabildiği kadar… Ama bizimki 5 dakika oturuyor derseniz o beş dakika tabiî ki yetmez onu 10-15 dakikaya çıkarmak gerekir.
Yarış psikolojisine karşı tedbirler
Gerçi not almaya artık 4. sınıfta başlanıyor ama çocuklar yine de SBS sınavına giriyorlar. Bu da çok erken yaşta girilen bir yarış psikolojisi demek ve ülke şartlarında da şimdilik bir gereklilik, adil olmak bakımından. Yarış psikolojisinin olumsuz etkilerinden sakınmak için anne babalar eğitimciler nasıl bir yol yöntem uygulamalı?
Okullar standart olmadığı sürece, öğretmenler standart olmadığı sürece bu öğrenciler arasında yarış sürecektir. O yüzden bu yaşta rekabetten çok öğrenme, öğrenmekten zevk alma ama en önemlisi merakı taze tutmak gerekiyor. Yani bu yaş çocuğu, merak ettiğine dokunmak ister. Kurcalamak ister. Onunla ilgili, öğretmenine veya arkadaşlarına saçma gelebilecek sorulara sormak ister. Anneler babalar çok iyi bilirler, çocuk aynı soruyu tekrar tekrar sorar mesela. Ama bunlar onun merakını dürten şeyler. Anne babalardan şunu rica ediyorum, çocukları kendisine bir şey sorduğunda, “bilmiyorum” deyip kestirip atmasınlar. O zaman çocuğa da “bilmiyorum” deme hakkını vermiş oluruz. Onun yerine “aa bir dakika dur ben buna bakayım”… Ya internetten ya kitaptan baksınlar. Ama çocuk şunu görsün, ben anneme babama bir şey sordum. Annem babam bilgiye ulaşmak için kitap açtı, bana dönüp anlattı. Çocuk kitap açmayı, sözlük kullanmayı öğrenir. Çocukları bir de hayatın içinde tutsunlar. Diyelim ki çocukla oturdunuz siz, yazı yazdırmaya çalıştınız. Çocuğunuz yazmıyor, masada oturmuyor, kalkın onunla beraber, yıkadığınız çorapları dökün onları katlayın… O sırada sohbet edin, ama o çoraplar bitene kadar yerinden kalkmasın. Masa kurarken, size malzemeleri çıkarmasını isteyin. Ama canı isterse değil, yapmayı baştan sona kadar öğrenmesini sağlayın. Hareketli işleri çocuklar sever. Ama oturarak zihinsel yapılan işler daha çok yorabilir. Onları belki, diyelim ki ritmiksel mi öğretiyorsunuz çocuğunuza, 1’den 10’a kadar saydınız, on dokuz sekiz geriye doğru gideceksiniz, eğer apartmandaysanız, merdiven kullanın, on basamak yukarı çıkın, on dokuz sekiz yedi diye aşağı inin… Çocuğa hareket verin ama dikkati 10’dan geriye ve ileriye saymaya versin. Küçük adımlarla gidin, baktınız olmuyor, daha küçük. Çocuk sıkıldı, büyük bir adım. Çocuk eğitimi dans eder gibidir, iler geri ileri geri…
Kuşak farkı sorunlarını yenebilmek için
Sadece küçük çocuklar değil ileri sınıflara devam eden çocuklar için öneriniz ne olur?
Çok zor bir çağdayız. Öğretmenlerin ailelerin işleri inanılmaz zor. Neden zor, çünkü çocuklarımız bizim çocukluğumuzdan görsel ve işitsel olarak farklı bir öğrenme modeli içindeler. Dünyanın öbür ucuyla konuşan ama karşı komşusuyla konuşmayan bir konumdayız. Tüp bebek nasıl yapılıra kadar öğrenebiliyor da mahremiyet ya da özel hayat kısmını çocuk bilemiyor. Bilgilerin anlamlandırılmasının sıkıntı yarattığı bir süreçteyiz. İkincisi, şimdiki kuşağın öğretmenlerinin bir kısmı bu teknolojiyi ellerine hiç almamış bireyler. Vakitleri de yok, ekonomileri de yok… Benim 5’e giden çocuğum benden daha hızlı teknolojiyi çözüyor. Çocukların malzemeleri çok bol. Çocuk 3 yaşında konuşamıyor ama dokunmatik ekrandan internete giriyor, oyununu indiriyor, sanal çiftlikte hayvanını besliyor, bitki yetiştiriyor. Halbuki gerçekte domates, bezelye hangisi bilmiyor…Keşke annesiyle pazara gitse, yemek hazırlamaya yardım etse.
Saygı yitimi neden oluyor?
Medya, iletişim araçları çocukların oyuncakları avuntuları olmuş durumda. Bunun sakıncaları ne?
İnsanlar ve değerler, erdemler şuan çok değişken. Öğretmenin sitesi var mı, neler yazıyor, çocuk yaşı büyüdükçe hatta 4.sınıftan itibaren bu çok yaygın bir sosyal paylaşıma dönüşüyor. Böyle olunca çocuklar saygı duyma noktasında sıkıntı yaşıyorlar. Gözünden düşme korkusu yok. Aynı şeyler anne babalar için de geçerli. Şimdi babalar inanılmaz çalışıyorlar. Haliyle çocuk babası yerine Batman’a, dizideki yakışıklı zengin karaktere özenir. Ne yazık ki Türkiye’de çocuklar anne babaların seyrettikleri dizilerle büyüyor. Anneannelerin izlediği ‘çocuk kayboldu vah vah, karı koca boşandı’ programları görerek büyüyorlar. Bunu yapmayanlar da olmaması gereken kanalları çocuğun odasına koyuyorlar sen orda onu, izle ben burada bunu izleyeceğim diyorlar. Şuan Türkiye’de televizyon izleme oranı ve evde televizyon bulundurma miktarı Avrupa’ya göre çok yukarda.
3 yaşından önce TV zinhar yasak
Bunun için ne tedbir öneriyorsunuz?
Biz, çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanları olarak 3 yaşından önce konuşması tam oturmamış çocuğa televizyon izlettirmiyoruz. Çocukla televizyonu baş başa bırakmak kesinlikle tasvip etmediğimiz bir şey. Diyelim siz Türkçeyi çok iyi öğrendiniz, İngilizce dizi seyrediyorsunuz, oradaki kelimeleri öğrenebilirsiniz, yani dilin örüntüsünü kurduktan sonra beyin, yeni bir dilin kelime hazinesi televizyondan artırılabilir. Çocuk oradaki kelimeyi öğrenebilir, ama konuşma televizyondan öğrenilemez. Yüz yüze insan insana öğrenilir. En azından bir dili çözmeden televizyonun önüne çocuk oturtulmamalı. Küçük yaşta telefon sahibi olan çocuklar duyuyorum, bunlar son derece anne babayla çocukları kavga ettiren bir şey. Geç tanışsın diyoruz, o zaman da teknolojiden uzak kalacak paniği yaşanıyor. Dolayısıyla anne baba teknolojiyi öğrensin ama onun esiri olmasın, çocuk da bunu görür, televizyon için de aynı şeyi söylüyorum.
Oyun ile ders dengesi nasıl kurulmalı
Oyun ve ders ayrımı nasıl yapılmalı? Çocuk dersi bırakıp oyun oynamak isteyecek, o denge nasıl kurulmalı?
Hazır değilse bir grup çocuğa bunu zorlarsanız, okuldan nefret eder. Yani bunun bir formülü yok. Oyundan gerçek hayata geçişi, bu geçişlerdeki sorumlulukları dakika dakika sabırla samimiyetle ve sağduyuyla yapmak lazım. Zorlamamak lazım. Örneğin, komşunun kızı yaptı, o senden önce bitirdi yemeğini denir çocuk zorlanır. Oysaki annenin görevi yemeği yapmaktır, çocuğun ise yemektir. Çocuk yemiyorsa acıkmasına fırsat tanımak gerekir. Bundan sonra çocuk hala yemiyorsa üzerinde durulur. Anneler bunun yerine “yemek yemedi bari muz vereyim” şeklinde düşünüyorlar. Bizim zamanımızda yemek yememe sorunu yoktu. O zaman çocuklar ne bulurlarsa yerlerdi, uyku gelince de oraya buraya sızıp uyurlardı. Şimdi çocuk okul açıldığında da uyumak istemiyor, öteliyor. Bu beraberinde okulda dersi anlamaması yemek yiyememesi tekrar uyuyamaması şeklinde bir kısırdöngüyü meydana getiriyor. Bu kısır döngünün kırılması lazım. Uykuya geçiş öncesi şartları ailenin ayarlaması gerekir. Ailenin de televizyonu kapatabilmesi, kitap okuyabilmesi lazım.
Türk çocuğu prototipi nedir?
Türkler için genellemeler yapılır mesela, sıcakkanlı, hızlı tepki veren, asabi, gürültücü gibi… Türk kadını ve erkeği için de. “Türk çocuğu” diye tanımlanabilecek ortak ya da ayırt edici özellikleri var mıdır bizim çocuklarımızın?
Başka milletten çocuklarla çalışmadım ama benim gördüğüm en temel nokta şu: Biz, küçük çocukları çok seviyoruz. Bu sevgimizi göstermek için de çocuğu ağlatmamak onu o an mutlu etmenin üzerinde duruyoruz. Bir de çocuğun kilosuna takmış vaziyetteyiz. Aman yesin de derken, çocuk bize televizyon da açtırıyor, alıp bizi istediği yerlere götürtüyor, ne söylerse yaptırtıyor, çocuk anne baba olmuş da, anne baba çocuk olmuş gibi oluyor. Ama o zaman, çocuk, sürekli tutturan, evin reisi bir tip oluyor, dışarıda da kendine güvensiz tedirgin oluyor. Yine bizim aileler, çocukların kendi başına yemek yemesini kendi başına giyinmesini biraz geciktiriyor. Anneler çok temiz, çocuk ağlatılmayacak, mutlu olacak, annenin evi pırıl pırıl olacak. Mükemmeliyetçi bir bakış açısı var. Evet ama o zaman çocuklar mükemmel olmuyor. En çok gördüğüm, bizim çocuklar daha çok ağlıyor, daha çok tutturuyorlar, kendi başlarına kaldıklarında kendilerini ifade etmede ve dinlemede çok başarılı olmuyorlar.
Anne-baba psikolojisi için öneriler
Anne baba olmanın yarattığı ayrı bir psikoloji de var ve bence onların sağlığı da bu bağlamda önemli. Anne – baba – çocuk ilişkisi bakımından tavsiyeniz nedir?
Bebek doğduğunda anne, kendisi üşüdüğünde bebeğinin üşüdüğünü, acıktığında onun da acıkmış olabileceğini düşünür, yani kendisiyle onu bir bütün görür. Büyüyünce bunların ayrılması lazım. Dolayısıyla sizin çocuğunuz okulda dersini yapmakta zorluk yaşıyorsa, sizin yetersiz anneliğinizden kaynaklanıyor diye her şeyi kendinize pay biçmeyin. Yani anneler çocukların başarısını kendi başarılarıymış gibi görür, özellikle eğitimleri iyi gitmemiş aileler “biz okumadık o okusun” der. İyi de siz okumadınız ama okumaya yönelik, herhangi bir şeyde kendinizi geliştirmeye devam ediyor musunuz, öyleyse bunun çocuğunuza etkisi olur. Ama siz, hem ben okumuyorum bilmiyorum deyip, bilginin peşine gitmiyor hem de çocuğumun okumasını çok istiyorum ama… demenizin bir anlamı yok, böyle dediniz diye çocuğun okuması mümkün değil. Anne baba olarak çocuğun bütün eksikliklerinin sebebi siz değilsiniz, sizin ideallerinizin de ortaya koyulacak objesi çocuğunuz değil. Anneyle çocuğun babayla çocuğun biraz ayrılması gerekiyor. Onun bir birey olduğunu unutmamak gerekiyor. Bunu gurur yapmamak utanç olarak görmemek lazım. Çocuğa aşırı baskı yaparsanız da yanlış yaparsınız. Çocuklar sabun gibi, çok sıkarsanız da kayarlar serbest bırakırsanız da. Bu deneyimle öğreneceğiniz bir şeydir. Ama anne ve baba, çocukları tamamen kendilerinin vitriniymiş gibi yaşamasınlar. Benim aynam, benim vitrinim dediğiniz zaman çocuk, duygularınız tarafından istila edilir. Bu durum çocukta kendini başarısız hissetme, kendini baskı altında hissetme gibi duygulara sebep olur. İsyankar, mızmız en önemlisi, her şeyden burun kıvıran isteksiz bir çocuk haline gelir. Önce “Gitar kursuna gideceğim” der sonra “aaa çok zormuş”. Giderek her şeyden kendini çekmeye başlar. İstila etmemek gerekiyor çocukları…
Profesyonel annelik
Son soru: İki çocuğunuz var. Çocuk psikiyatristi olmak sizi profesyonel anne yaptı mı?
Teorik bilginin olması kendimi daha suçlu hissetmeme sebep olmuş olabilir. Bir şeyi biliyorsunuz ama uygulayamıyorsunuz… Annelik ayrı, profesyonellik ayrı ama yine de bilmek bilmemekten her zaman daha iyidir.