Advertisement

Yazar: Uzunçorap

13 soruda sünnet!

Sünnet nedir? Sünnet, konumuzdaki anlamıyla erkeklerde penis uç kısmını (başını) örten ve koruyan üst derinin (prepusyum) kesilip alınmasıdır. Sadece erkeklerde mi uygulanmaktadır? Sünnet, Afrika kıtasının bazı bölgelerinde kadınlara da uygulanmaktadır. Kadın sünneti hala uygulanmakta olan bir işlem midir? Halen Mısır, Sudan gibi ülkelerde, özellikle Doğu Afrika’da bu işlem uygulanmaktadır. Şu an yılda yaklaşık üç milyon kız çocuğu, dini ve geleneksel sebeplerle sünnet edilmektedir. Ancak bu sayının her yıl azaldığı bilinmektedir, çünkü kadın sünneti erkek sünneti kadar savunucu bulamamakta ve ciddi bir yanlış olarak düşünülmektedir. Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü gibi dernekler kadınlara ciddi sağlık problemi oluşturduğu düşüncesiyle bu işlemi...

Devamı…

Pilor stenozu

“Pilor stenozu” nedir? Neden olur? Pilor, midenin hemen çıkışında bulunan, öğütülmüş besinlerin mideden onikiparmak barsağına geçişini kontrol eden kasa verilen isimdir. Stenoz ise latince bir kelimedir ve darlık anlamına gelmektedir. Bu durumda pilor stenozu, midenin hemen çıkışında bir darlık olduğunu belirtmektedir. Pilor kanalını oluşturan kas tabakasının aşırı gelişip, mide çıkışında daralmaya sebeb olmasıyla kendini gösteren bu hastalığın sebebi belli değildir. Ortalama 300-900 canlı doğumda bir görülürken, sıklıkla ilk çocukta gözlendiği ve erkek çocuklarda dört kat daha fazla olduğu belirtilmektedir. Çocuğumda pilor stenozu olduğu naslı anlaşılır? Pilor stenozu kasın yavaş yavaş gelişmesiyle, kendisini sıklıkla 3-5 haftalıkken belli eder. Mide çıkışındaki darlığa bağlı olarak her beslenme sonrasında fışkırır tarzda, mide içeriği ihtiva eden kusmalarla kendisini gösterir. Safralı yeşil kusmalar olması durumunda bu tanıdan uzaklaşılır. Kas tabakasındaki genişleme gittikçe artacağı için, daralma da zamanla artacak ve kusmalar da şiddetlenecektir. Beslenmenin hemen sonrasında çocuk tüm aldığı besini kusacağı için açlıkla tekrardan beslenmek için memeye saldıracaktır. Tanı nasıl konulur? Biraz önce bahsedilen şikayetlerle getirilen bebekte, gelişmiş olan kas kütlesinin oluşturduğu, zeytini anımsatan kitle göbeğin hemen üzerinde, karaciğer altında doktor tarafından fizik muayene ile hissedilebilir. Sadece kitlenin hissedilebilmesi, ailenin anlattığı şikayetler ile birleştirilerek tanı koymak için yeterliyse de, emin olunamadığı durumlarda karın ultrasonografisi veya kontrast bir madde yutturularak çekilen mide filmlerinden de yardım alınabilinir. Tanı konulduktan sonra ne yapılmalıdır? Pilor stenozunun tedavisi cerrahidir. Alınacak kan tetkikleriyle çocuğun su kaybı ve kandaki elektrolit bozuklukları saptanıp, damardan...

Devamı…

Göbek fıtığı

Göbek fıtığı nedir, neden oluşur? Anne karnındayken, göbek halkasının içerisinden geçen damarlar, anne ile çocuk arasındaki bağı oluşturur ve çocuğun büyümesi için gerekli ihtiyaçları karşılarlar. Doğumla beraber bu damarlar, kendilerini saran halkadan daha hızlı büzüşerek kapanırlar. Büzüşmüş damarlar çevresinde, henüz kapanmakta olan göbek halkasının içinde oluşan boşluktan karın içindeki barsakların ya da yağın girip çıkmasıyla göbekte oluşan şişliğe “göbek fıtığı”denir. Göbekteki şişliğin içeri itilip, barsakların tekrar karın içerisine girmesi sağlandığında, parmağınızı saran açık göbek halkasını hissedebilirsiniz. Tanı konulduktan sonra ne yapılmalı? Çoğu göbek fıtıklarında, göbek halkası yavaş yavaş kapanacağı için herhangi bir cerrahi müdahalede bulunmaya gerek yoktur. Ancak dört yaş üstü çocuklarda ya da göbek halkasının 1.5-2 cm’den geniş olduğu durumlarda kendiliğinden kapanmanın olmayacağı düşünülüp cerrahi tedavi önerilebilir. Göbek fıtığında barsakların geçtikleri halka içerisinde sıkışarak boğulmuş fıtık haline gelmeleri çok nadirdir, ancak yine de göbekte oluşan şişliğin ağrılı bir şekilde devam etmesi, kusma ve karın şişliğinin de eşlik ettiği durumlarda acil cerrahi gerekebileceği hatırda tutulmalıdır. Ameliyat öncesi hazırlık ve ameliyat nasıl olacak? Göbek fıtığından dolayı cerrahınız ameliyat endikasyonu verdiği takdirde, ameliyat tarihinizde, randevu saatinizden en az üç saat öncesinden çocuğunuzun hiçbir şey yememiş ve içmemiş olması gerekmektedir. Operasyondan yarım saat önce hastanemize geldiğinizde, önce deneyimli anestezistlerimiz tarafından kısa bir muayene yapılıp, size anestezi hakkında bilgi verilecektir. Bu arada çocuğunuza uygulanacak bir ilaç yardımıyla, çocuğunuz rahatlayacak ve ameliyat stresinden uzaklaşacaktır. Bu ilacın kısa bir hafıza kaybı özelliği sayesinde, ameliyattan sonra...

Devamı…

Kasık fıtığı

Kasık fıtığı nedir? Neden çocuğumda kasık fıtığı oluştu? Gebeliğin son üç ayı süresinde, böbreklere komşu olan testis, normal yeri olan skrotuma inmek için yolculuğuna başlar. Kasıktan skrotuma inmek için gerekli kılavuzlardan birisi peritondur (karın iç yüzeyini sararak barsakları çevreleyen ince doku zarı). Bu yolculuk esnasında peritonun bir kısmı testise yapışır ve onunla beraber skrotum içerisine girerken, karın içerisi ile ilişkili bir kese, poş oluşturur. Benzer olay kızlarda rahim bağlarından bir tanesinin kasık kanalı içerisinden geçip, labialara ulaşması esnasında olur. Her iki durumda da oluşan, uzantı şeklindeki keseye “Processus Vaginalis” denir. Processus vaginalis normalde doğumla beraber kapanır, böylece karın içerisiyle kasık arasında bağlantı kalmaz. Kapanmanın tam olmadığı durumlarda, barsakların, kız çocuklarında overlerin ya da diğer karın içi organların bu açıklıktan girmesiyle kasık fıtığı oluşur. Erkek çocuklarda yüzde 1-5, kız çocuklarda yüzde 1-10 sıklığında görülebilirken, prematür doğanlarda bu oran yüzde 30’lara kadar çıkabilmektedir. En sık olarak sağ tarafta olmasına rağmen yüzde 30 gibi sol, yüzde 10 gibi de çift taraflı olabilmektedir. Kesenin açıklığının karın içi organlarının geçişine izin vermeyecek kadar dar olması, sadece sıvının geçmesi haline hidrosel, halk arasında su fıtığı denilmektedir. Processus vaginalisin karına yakın olan açıklığının kapanması, ancak testis çevresinde kese içerisinde sıvı kalması durumuna ise fizyolojik-basit hidrosel denir. Kasık fıtığının tanısı nasıl konulur? Tanı anne-babanın vereceği anamnez ve doktorun fizik muayenesi ile konur. Ebeveynler ya da pediatrist sıklıkla kasıkta tekrarlayan şişkinliği fark ederler. Bu şişkinlik bazı aktiviteler esnasında...

Devamı…

Her zaman gündemdeki bir sorun: İnmemiş Testis

İnmemiş testis, erkek cinsel gelişim süreci içerisinde en sık rastlanılan anormalliktir. Bütün yenidoğan erkek bebeklerde %3-5 gibi oranlarda görülebilmekte, bu oran gelişimin tamamlanamadığı prematürelerde %30’lara kadar yükselebilmektedir. Üstelik bu kadar sık görülen bir problem olmasına rağmen, bugüne kadar yapılan gerek deneysel, gerekse klinik çalışmalarla patolojinin neden olduğu ve nelere sebep olabileceği hakkında %100 görüş birliği sağlanamamıştır. Çok görülen bir durum olması ve nedenleri hakkında belirsizlik olması nedeniyle hep gündemde olan bir rahatsızlıktır. “Neden çocuğumda inmemiş testis oluştu?” Bizlere sık sorulan sorulardan birisi ancak yanıtını tam olarak veremiyoruz. Mevcut çalışmalar bize bazı olasılıklar hakkında göz kırpabilmekle beraber net bir cevabımız yok. Testisin fetüsün oluşumu aşamasında böbrek komşuluğundan torba içerisine göçü olmaktadır. Bu göç çeşitli sebeplerle bozulabilir: Testisi saran zarın alt noktasından torbaya uzanan ve bir çeşit kılavuzluk görevi gören dokudaki (gubernakulum) veya testisin kordonunu saran kaslardaki yapısal bozukluklar öne çıkan teorilerdir. Bir başka teoride ise hipotalamus-pituitar bez-gonad eksenindeki endokrin bozuklukları ön plana çıkarmaktadır. Çok itibar görmeyen diğer teoriler, fetüsün karın içi basıncının azalması nedeniyle testisin aşağı inememesi, testisin veya üzerindeki epidimin kendi içlerindeki bazı yapısal bozuklukların inmemiş testise neden olabileceğidir. Son zamanlarda genetik çalışmalar umut vermekle beraber halen kapsamlı bir açıklama yapılamamıştır. Sonuçta genetik, çevresel, hormonal ve rastlantısal faktörlerin hepsinin bir miktar etkisiyle inmemiş testis oluşmaktadır. Prematürite, düşük doğum ağırlığı, düşük doğum haftası, ikiz gebelik, annenin östrojen, alkol ve yüksek kafein alması gibi durumlarda görülme riski artmaktadır. Sık sorulan bir...

Devamı…

Yenidoğanda konak

Yenidoğan cildi tüm yaş gruplarıyla karşılaştırıldığında  hastalıklarıyla en çok sorun yaşanan dönemdir. Yenidoğan cildinin keratin tabakasının henüz gelişmemesi nedeniyle ince olması ve bu nedenle doğduğu anda karşılaştığı travmalar değişik cilt bulgularına neden olur. Bu nedenle doğum anından itibaren özellikle ilk 3 ay olmak üzere yaşamın ilk yılı bebek kendi keratin tabakasını oluşturuncaya kadar cildin korunması ve bakımı önemlidir. İlk kural bebek cildini dış etkenlerden korumaktır. Bebeğin giysilerinin niteliği, banyoda kullanılan malzemeler, ona dokunan eller, beslenme ile alınan gıdalar cilt bakımında dikkat edilmesi gereken dış etkenlerdir. Özellikle son yıllarda teknolojininin hızlı gelişimiyle giysilerde, temizlik malzemelerinde ve gıdalarda kullanılan veya bunların yapısına giren kimyasallar sorun olabilmektedir. Bu nedenle özellikle büyüme çağındaki çocuklarda bu konuda daha hassas olmak sağlıklı bebek gelişimi için önemlidir. Konak yenidoğan döneminde bebeklerde sıklıkla ortaya çıkan bir deri bulgusudur ve tanım olarak seboreik dermatittir. Nedeni tam olarak bilinmemektedir, anneden geçen hormonların neden olduğu da ileri sürülmekle beraber kanıtlanmış bir bilgi değildir. Kötü cilt hijyeni, allerji ve dış travmalar konak oluşumundan sorumlu değildir. Çoğunlukla yaşamın ilk haftalarında başlar, 2-3 ay içerisinde kaybolur, nadiren bir yıla kadar uzayabilir. Konak çoğunlukla kafa cildinde saçlı deride görülen bir deri bulgusudur. Nadiren yayılım gösterebilir ve burun, kaş, kulak ve yanaklarda görülebilir. Yayılım göstermesi hastalığının ağır geçeceğini göstermez. Konağın görüntüsü dışında cilde veya bebeğe zararlı bir etkisi yoktur. Çoğunlukla kaşıntı ve huzursuzluk yapmaz, bebeğin günlük yaşamını etkilemez, saç kaybına neden olmaz. Konağın geliştiği saçlı...

Devamı…

Yenidoğan döneminde ateş

Vücut ısısının normalden fazla olması yüksek ateş (hipertermi) olarak tanımlanır. Yenidoğan bebeğin vücut ısısı çocuk ve erişkin değerleriyle aynıdır. Koltuk altından yapılan ölçümde 37 dereceyi geçmesi ateş olarak kabul edilebilir. Ateş tüm yaşam boyu enfeksiyonun en sık görülen bulgusudur. Ancak bu bilgi yenidoğan dönemi için geçerli değildir. Yenidoğanda ateş sık görülen bir bulgu değildir. Yenidoğan enfeksiyonlarında sıklıkla düşük vücüt ısısıyla (hipotermi) karşılaşılır. Yenidoğanda yüksek ateşin en sık nedeni ise ortam ısısının yüksek olması ve fazla giydirilmedir. Yüksek ateşli olguların en fazla %10’unda enfeksiyon söz konusudur. Yenidoğan döneminde özellikle yaşamın ilk günlerinde bebek üşüyeceği kaygısıyla fazla giydirilir ve oda ısısı yükseltilir. Bebeğin terleme veya diğer yollarla ısı kaybını sağlama yeteneği henüz gelişmemiştir. Bu nedenle giyimi konusunda hassas olmak gerekir. Yaşamın ilk günlerinde yaz mevsiminde tek kat, kış mevsiminde iki kat giydirmek ve uyurken pamuklu bir örtü yeterlidir. Yatak odası ısısı ise gece koşullarında yaşamın ilk bir haftası için 22-24 derece 2 aya kadar 20 derece, daha sonra 18 derece olmalıdır. Bunun üstündeki oda ısıları ve fazla giydirme yenidoğanda yüksek ateşin en sık nedenidir ve tehlikelidir. Vücudumuzdaki tüm organ sistemlerinin optimal (en uygun) koşullarda çalışması için oksijen ve su kadar önemli koşullardan biri de normal vücut sıcaklığıdır. Vücut ısısı her 1 derece yükseldiğinde kalp dakikada 20 kere daha fazla atar, solunum hızlanır, bu nedenle vücut normalden daha fazla enerji harcamaya ve yorulmaya başlar, yenidoğanın enerji depoları bunu karşılayacak kapasitede olmadığından kısa...

Devamı…

Yenidoğan döneminde tarama testleri

Yenidoğan bebek bakımında amaç öncelikle koruyucu hekimliktir. Bebekte olası sorunların mümkünse doğum anından itibaren ona zarar vermeden saptanması, gereken önlem ve tedavinin hızla uygulanması, sağlıklı büyüme ve gelişme için gerekli koşullardan biridir. Yenidoğan bebeğin ilk günlerinde standart uygulamalardan biri de tarama testleridir. Tarama testleri tüm dünyada uygulanmaktadır. Amaç tedavisi olan ve tedavi sonucunda sağlıklı büyümenin sağlandığı, ucuza mal edilmiş testlerle tanı konulabilen, standart muayene ile saptanamayan hastalıkları erken dönemde tanıyabilmek ve bebek zarar görmeden tedaviye başlamaktır. Metabolik ve genetik hastalıklar çoğunlukla aileden kalıtsal olarak bebeğe geçmektedir. Akraba evlilikleri nedeniyle ülkemizde daha çok görülmektedir. Bu nedenle ülkemizde tarama testlerinin yapılması özel bir önem taşır. Tarama testleri ile tanı konabilen onlarca hastalık mevcuttur. Genetik ve moleküler biyolojinin son yıllardaki hızlı gelişimiyle her geçen gün tanı konan hasta sayısı artmaktadır. Ülkemizde de çok sayıda hastalık için tarama testi yapılabilmektedir. Türkiye’de yılda yaklaşık 1 milyon 200 bin bebek doğmaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından tüm yenidoğanlara ülkemiz koşullarında gerekli olan iki tarama testi rutin olarak uygulanmaktadır. Testler topuktan alınan kanın özel bir kağıda emdirilmesiyle yapılır. Hipotiroidi için TSH, fenilketonüri için fenilalanin düzeyleri ölçülür. Tarama testleriyle yapılan ölçümlerde değeri yüksek bulunan hastalar tekrar ayrıntılı testlerle değerlendirilir. Tarama testleri sonucunda tekrar kontrole çağrılan bebeklerin anne babaları tedirgin olmamalıdır. Ayrıntılı teste çağrılan hastaların çok azında hastalık saptanmaktadır. Yaşamının ilk günlerinde hastalık saptanan bebek erken başlanan uygun tedaviyle sağlıklı olarak büyüyecektir. Konjenital hipotiroidi doğuştan itibaren tiroid bezinin hiç çalışmaması...

Devamı…

Prematürite – Erken Doğum

Otuz yedi haftayı doldurmadan önce doğan yenidoğanlar prematüre olarak tanımlanır. Sıklık toplumlara göre değişmekle beraber %10-15 civarındadır. Erken doğum nedenleri arasında ailede prematüre bebek doğum öyküsü yanında günümüzde tüp bebek uygulamaları da önemli bir nedendir. Bunun dışınde gebelikte annelerin karşılaştığı çok sayıda sorun ve annelerin bazı kronik hastalıkları, anne karnındaki bebekle ilgili hastalıklarda erken doğum nedeni olabilir. Erken doğan bebeklerde, organlarda gelişim eksikliğine bağlı olarak çok sayıda hastalıkla karşılaşılır. Karşılaşılan sorunların ciddiyeti gebelik haftasına göre değişir. Özellikle 28. haftadan önce doğan bebeklerde birden fazla organ sistemi iyi gelişmediğinden bakım zorluğu artar ve ölüm riski daha fazladır. Erken doğan bebeklerde akciğerlerin gelişme geriliği bakım ve tedaviyi en çok zorlayan sorundur. Bu bebeklerde mekanik ventilasyon (suni solunum) uygulaması ve yoğun bakım uygulamaları nedeniyle enfeksiyon, akciğer travmaları, beslenme sorunlarıyla gelişebilen komplikasyonlar  tehlikeyi artırır ve hastanede kalma süresini uzatır. Erken doğan bebeğin beslenmesi, bakımı, ilaç uygulamaları, gebelik haftasına göre gelişiminin uygun olup olmadığı ve yapılması gereken özel muayeneler ona özgüdür ve bu konuda eğitim almış çocuk doktorları denetiminde ve deneyimli hemşire ekibiyle yapılmalıdır. Bu bakım sadece yenidoğan bebeklerin yattığı yoğun bakım ünitelerinde ve maksimum hijyenik koşullarda...

Devamı…

Yenidoğanda enfeksiyon

Yaşamın ilk ayı insan vücudunun enfeksiyon etkenlerine karşı en zayıf olduğu dönemdir. Enfeksiyon etkenleri vücuda ağız-boğaz, deri yoluyla girebilir. Özellikle ince bebek cildi dış etkenlerden çok kolay zarar görerek zedelenir ve enfeksiyon etkeni için kolay bir giriş noktası oluşturur. Cilde yapıştırılan bir flaster, uzun süre temizlenmeden kalan dışkı, hastanede değişik amaçlarla cilde batan bir iğne, yanlışlıkla cildi kesen bir tırnak ve buna eşlik eden hijyenik olmayan bir ortam enfeksiyon başlangıcı olabilir. Aynı şekilde bebekle yakın temasta bulunan hasta bir birey elleriyle veya ağız ve boğazındaki sekresyonlarıyla enfeksiyon etkenini ona iletebilir. Yenidoğan vücudunda enfeksiyona karşı mücadele eden akyuvarların hareket ve mikropları parçalama yetenekleri çocuk ve erişkinlere göre yarı yarıya azdır. Akyuvarların kemik iliğinde depoları yetersizdir ve ciddi enfeksiyonlarda bu depolar kolayca boşalabilir ve enfeksiyonun yayılması önlenemeyebilir. Akyuvarlar dışında enfeksiyonla mücadelede vücuttan salgılanan özel maddeler de yeterli değildir. Tüm bu nedenler vücuda deri veya solunum yollarıyla giren enfeksiyonun tüm vücuda yayılmasına ve yaşamı tehdit etmesine neden olabilir. Bu durum başka nedenlerle hastanede yatan bebeklerde özellikle prematüre bebeklerde daha sık karşılaşılan bir durumdur ve hastane enfeksiyonu olarak tanımlanır. Anne baba olarak bize ve hastanede sağlık ekibine düşen görev, enfeksiyonun bebeğimizin vücuduna girmesini engellemektir. Cilt bakımının ve hijyeninin sağlanması, solunum yolları ile gelişecek bulaşmalara karşı bebeğin bulunduğu ortamda hasta bireylerin olmaması, ortamın sık sık havalandırılması, bebeğin kalabalık ve kapalı mekânlarda bulunmaması önemli koruyucu faktörlerdir. Hastalığı taşıyıcı kişi anne ve baba ise mutlaka kağıt...

Devamı…