Kadınların kariyerlerindeki en kötü döüm noktası belki de çocuk sahibi oldukları zamandır. Annelerin aynı niteliklere sahip erkek meslektaşlarıyla aynı maaşı alma, iş yerinde yetkili bir konumda olma ve hatta istihdam edilme olasılığı daha azdır.

Erkekler için ise, bir çocuk sahibi olmak her zaman kariyerleri için avantajlıdır. Babaların çocuksuz erkeklere nazaran işe alınma olasılıkları daha yüksektir ve çocuk sahibi olduktan sonra da maaşlarına zam yapılması da kuvvetle muhtemeldir.

Bu farklılıklar bile insanların çalışma saatlerini, seçtikleri işleri ve maaşları belirleyen faktörler olarak iş yaşamına yansıyor. Kadınların anne olunca daha az verimli çalışanlar olduğu veya erkeklerin çocuk sahibi olduğunda daha etkin çalıştığı düşüncesindeki eşitsizlik aslında daha çok işverenlerin beklentilerinden kaynaklanıyor.

Anneliğin bir tür ceza oluşu ve babalığın ise bir hediye olarak görülmesi hakkındaki sonuçlar, Amerikan kültürünün cinsiyet çalışmaları konusundaki belirsiz duygularına net bir görünüm sunmaya çalışırken, çocuklu kadınların 500 şirketi yönettiği ve ABD Merkez Bankası’nın başında olduğu bu çağda, babaların eve ekmek getiren, annelerin ise çocuğa bakan aile bireyleri olarak görülmesi gibi geleneksel kavramların nasıl kökleşmiş olduğunu da gözler önüne seriyor. Öyle görünüyor ki işverenler,  henüz kadınların hem anne hem de verimli çalışanlar olabilecekleri gerçeğini idrak edebilmiş değil.

Bu önyargı az maaş alan ebeveynlere karşı daha da artıyor. 15 yıldır ebeveynler arasındaki ücret farkı üzerine çalışmalar yapan sosyoloji profesörü Michelle Budig, yüksek gelirli erkeklere baba olduklarında çocukları için en büyük ikramiye verilirken, düşük gelirli kadınların çocuk sahibi olduklarında en büyük bedeli ödediklerini ve masrafları çoğunlukla kendilerinin üstlendiklerini dile getiriyor. Kültürel varsayımlar bir yana, İşçi İstatistikleri Bürosu verilerine göre evde çalışan çocuklu annelerin yüzde 71’i ve çocuklu hanelerin yüzde 40’ında kadınlar tek veya birincil aile reisi olarak belirtiliyor.

Budig, erkeklerin çocuk sahibi olduklarında kazancının yüzde 6 oranından daha fazla artarken kadınların maaşlarının her çocuk için yüzde 4 azaldığını belirtiyor. Bu fark, Budig’e göre, deneyim, eğitim, çalışma saatleri ve eş geliri gibi faktörler ile belirleniyor. Ama bu farkın asıl nedeni, araştırmalara göre, ayrımcılıktan ve annelere yönelik kültürel önyargılardan kaynaklanıyor.

Katılımcıların yüzlerce sahte özgeçmişinin işverenlere gönderildiği bir çalışmada özgeçmişlerin hepsi ebeveyn olduklarını belirten birkaçı dışında aynıydı. Anneler, iş başvurusuna dönülen babaların sadece yarısı oranında görüşmeye çağırıldı. Bir laboratuvarda yapılan benzer bir çalışmada, katılımcılara işveren olsalardı çalışanlarına ne kadar maaş ödeyecekleri soruldu. Katılımcılar annelere çocuksuz kadınlara nispeten 11.000 $ daha az ve yine annelere babalara nispeten 13.000 $ daha az ödeyecekleri belirtildi.

Araştırmada, işverenlerin en çok rağbet ettiği çalışanların sırayla babalar, çocuksuz kadınlar, çocuksuz erkekler ve anneler oldukları vurgulandı. Bebeklerin ve küçük çocukların kamu tarafından finanse edilen, yüksek-kaliteli bir merkezde bakımının sağlanması ve ebeveyne doğum izni ödenmesi gibi iki politikanın “annelik cezası” olarak tabir ettiğimiz anneliğin toplum tarafından cezalandırılması durumunu azalttığı belirtiliyor. Örneğin, Almanya’da yeni annenin bir yıl işten ayrılması bekleniyor, bu da geleneksel cinsiyet rollerini teşvik ediyor. İlerici politikaları olan İsveç gibi ülkelerde yeni babalar izne ayrılıyor ve küçük bir ücret farkı uygulanıyor, bu da cinsiyetler arasındaki uçurumu bir nebze azaltıyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, çoğu insan eninde sonunda çocuk sahibi oluyor. İşverenlerin de artık babaların da çocuk bezi değiştirmesinde, öğle yemeği paketlemesinde ve annelerin işe gitmesinde bir sorun olmadığı gerçeğini idrak edebilmesi ve ayrımcılığın bu bilinçle azaltılması gerekiyor.

***

Claire Caine Miller’ın “The Motherhood Penalty vs. the Fatherhood Bonus” başlıklı yazısı özetlenerek çevrilmiştir.