1. Tematik çocuk kanallarının sayısındaki artışın sebebi, çocuklara yönelik ürün çeşitliliğindeki artış doğrultusunda büyüyen reklam pastasıdır. Günümüzde, ülkemizde yayın yapan hemen hiçbir tematik çocuk kanalının asıl varoluş sebebi çocukların pedagojik gelişimine katkı sağlamak değildir; büyüyen reklam pastasından alınan dilimi olabildiğince büyütmektir. Bu doğrultuda çocuk kanallarında yayınlanan her türlü programın temel hedefi, nihai olarak reklam verenlerin ilgisini çekebilmek için çocukların ilgisini çekmektir.

2. İmgeler ve sözcükler insan beyninin farklı bölümlerinde işlenir. Beynimizin ‘sürüngen beyin’ (reptilian brain) olarak adlandırılan bölümü hayatımızı sürdürmekle ilgili reflekslerimizi oluşturmakla görevlidir. İmgeler, beynimizin düşünemeyen ve öğrenemeyen ‘sürüngen’ bölümünde işlenirken, sözcükler beynimizin ‘neokorteks’ adı verilen bölümünde işlenir. Neokorteks mantığın, hayal gücünün, yaratıcılığın, problem çözme, düşünme ve sorgulama becerilerinin geliştiği bölümdür. Nöromarketing stratejileri çerçevesinde özellikle televizyon reklamları, doğrudan sürüngen beyne hitap etmeyi hedefler ve imgeler aracılığıyla en temel dürtüleri harekete geçirmeyi amaçlar. Bu çerçevede kitap veya dergi okumanın, hatta radyo dinlemen çocukların zihinsel gelişimine katkısı, televizyonla kıyaslanamayacak kadar fazladır.

3. İzlemekle okumak arasında, edinilen bilginin işlenmesi bakımından fark vardır. Diğer bir deyişle, akan zaman bazlı medyadaki mesajlar ile durağan medyadaki mesajlar insan beyninde farklı şekillerde işlenir. TV programlarındaki, filmlerdeki, video oyunlarındaki bilgi ve imgeler daha çok analitik beyni atlayıp sıklıkla bilinçaltındaki duygu ve anıları harekete geçirir. Oysa dergi, kitap gibi durağan mecralarda yer alan metinleri okumak durup düşünme, tekrar okuma, sorgulama, edinilen bilgi ya da enformasyonu rasyonel bir şekilde entegre etme gibi olanaklar sunar.

4. Medya, ideolojik değer ve normları yeniden üretir. Medyadaki söylem ve temsiller genellikle toplumdaki her türlü baskın ideolojinin tezahürleridir ve bu tezahürler daha çok alt-metinlerde kendini gösterir. Günümüzde çok reyting alan popüler çocuk programlarında özellikle cinsiyetçi ve milliyetçi norm ve değerlerin yeniden ürediği göze çarpmaktadır. Örneğin çok izlenen Pepee adlı çizgi filmdeki temsillere genel olarak bakıldığında, kız çocuk ve kadınların, çocuk ve yetişkin erkeklere göre daha pasif ve edilgen olarak sunulduğunu gözlemlemek ve ataerkil değerlerin alt metinlerde yeniden ürediğini söylemek mümkündür. Diğer örneklerde de durum pek farklı değildir. Öte yandan, medyanın sınırlarını çizdiği heteroseksist normlar, kimi zaman neyin göründüğünden çok neyin hiç görünmediğiyle de ilgilidir.

5. Tüm medya mesajları inşa edilmiştir. Medyada gördüğümüz hiçbir şey, haberler dahil, gerçekliğin kendisi değil, gerçekliğin belli bir bakış açısıyla aktarılan bir versiyonudur. Medyada sunulan gerçeklik, algıları, inançları, tutumları ve davranışları şekillendirmede önemli ölçüde belirleyicidir. Bu çerçevede medya sahibi olmak, gerçekliği kurgulama gücüne, yani sembolik iktidara sahip olmak demektir. İçinde yaşadığımız siyasal ve kültürel ortamın iklimini büyük oranda sembolik iktidar sahipleri belirler. Bu nedenle anne babaların, çocuklarının izledikleri her türlü medya içeriğini kimlerin ürettiğini ve kimlerin yayınladığını; diğer bir deyişle bu içeriklerin kimlerin gerçekliğini yansıttığını sorgulamaları gerekir.