Yazarımız Esra Ercan Bilgiç’in yazdığı, Nurten Deliorman’ın resimlediği Ispanaklı Yumurta adlı resimli öykü kitabı Final Kültür Sanat Yayınları’ndan çıktı. 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı kapsamında, 14 Kasım Cuma günü düzenlenecek olan imza günü öncesi, Esra Ercan Bilgiç’le yayınlanan ilk öykü kitabı hakkında söyleştik.

Kitabın sonundaki kısa özgeçmişinizde, bu kitabı yazarken babaannenizin anlattığı ıspanak masalından esinlendiğinizi söylemişsiniz. Nasıl bir masaldı o? Nasıl ilham verdi Ispanaklı Yumurta’ya?

Hayatımın ilk on yılını babaannemle geçirdim, ıspanaklı yumurta onun bildiği tek masaldı. Nereden öğrendiğini bilmediğim bu masalı ısrarım üzerine her gün defalarca anlatırdı. Belki de kendi uydurmuştu bilemiyorum. Beş kız kardeşin hikâyesiydi, isimleri yoktu. Parmaklarımın her biri, bir kız kardeşti. En büyüğünden bahsederken baş parmağımı tutardı. Yüzük parmağım en küçüğün bir büyüğü, işaret parmağım en büyüğün bir küçüğü…

Karakterlerin isimlerinin olmayışı biraz da kasten kafamı karıştırmak istemesinden kaynaklanıyordu sanki. Düşünmemi ve hayal etmemi sağlamak ister gibiydi. Ispanak masalı, Ispanaklı Yumurta’daki beş kız kardeşin birbirine çok benzeyen isimleriyle, kasten kafa karıştırmak istememe ilham verdi örneğin. Tabii hikâyenin akışı da.

Ne oluyordu hikâyede? Ispanak masalının hikâyesi Ispanaklı Yumurta’nınkine benziyor muydu?

Babaannemin masalındaki beş kız kardeş, nefis bir ıspanak yemeği yapıyorlar, onu yemek için pikniğe gitmeye karar veriyorlar ama bir türlü bir yer beğenip yemeğe başlayamıyorlar. Derenin kenarına otursalar tabaklarına su sıçrayacak, ağacın altına otursalar kurumuş yapraklar düşecek, öğle vakti güneşin altında çimenlere otursalar sıcaktan yemekleri ekşiyecek… Böyle sürüp gidiyordu masal. Yıllar sonra bu masalı 3 yaşındaki kızıma babaannemin anlattığı şekliyle anlatırken, o bir türlü beğenememe halinin ne büyük bir şans olduğunu düşünmeye başladım. Derenin kenarı, ağacın altı, çimenler… Arayıp bulamadığımız, çoğu zaman farkında olmadan yitirdiğimiz, farkına varınca sahip çıkmak zorunda olduğumuzu anladığımız şeyler… Ispanaklı Yumurta’daki beş kız kardeş ve anneleri, farkına varmadan neleri yitirdiklerinin farkına varıyorlar. Kitabın özeti bu. Günlük hayatlarının içinde, hiç beklemedikleri bir anda, durup dururken, tek amaçları ıspanaklı yumurtalarını piknikte yemekken, bostanda nöbet tutarken buluyorlar kendilerini. Biraz hepimiz gibi.

Ispanaklı Yumurta bir İstanbul masalı mı?

Evet, bu bir kent masalı, bir şehir masalı. Genelgeçer algının tersine şehir doğayı içerir. Şehir insanın habitatıdır, doğa insan yerleşimlerinin olmazsa olmazıdır. Yayınevi’nin farklı çizerlere yaptırdığı ve sonradan kullanılmayan ilk deneme çizimlerinde, bunun bir kent masalı olduğu fikri okura geçemeyecekti sanki. Oysa Nurten Deliorman bu fikri inanılmaz bir anlatım ve estetikle okura geçirmeyi başardı. O kadar yetenekli, o kadar algıları açık, o kadar farkında bir çizer ki! Bu kitabın bir İstanbul masalı olduğunu resimleriyle asıl o anlatmış oldu. Bir de bu masal hem çok gerçek, hem çok gerçeküstü. Resimlerden geçen duygu da o. Pek çok çocuğun yaşadığı bir şehirde, inşaat ve yol yapma uğruna ne dere bırakmışlar, ne koru, ne de park! Piknik yapacak yer kalmamış, olacak iş mi? Masal bu ya, olmuş işte!

Öykünün dili de dikkat çekiyor, metnin uyaklı yazılmış olması örneğin.

Uyaklı yazılmış olması benim şiir sevmemle ilgili tabii. Bir de çocuklarımın da benim de çok sevdiğimiz, Yıldırım Türker’in çevirdiği Tostoraman’ın da etkisi olmuş olabilir. Her gün hiç bıkmadan, defalarca okuduğumuz Tostoraman’ın da hem orijinali, hem çevirisi uyaklı. Çocuklarımın biri iki yaşını, biri dört yaşını bitirdi. Okul öncesi çocukların uyaktan hoşlandıklarını ve uyaklı dili çok sevdiklerini gözlemledim. Benimkiler Robert Desnos’un Pelikan şiirine de bayılıyorlar örneğin ve uyaklı metinlere daha uzun süre odaklanabiliyorlar.

Bu bir ilk kitap olduğuna göre, mutlaka danıştığınız, görüşlerini aldığınız biri olmuştur. Kitabın sonunda mimar-yazar Simla Sunay’a teşekkür ediyorsunuz.

Evet, Simla Sunay’ı tanımamış olsaydım bu kitabı yazmaya ve yayınlamaya cesaret edemezdim. Simla Sunay hem arkadaşım, hem kent üzerine yazılarını çok beğenerek takip ettiğim, hem de yazdığı resimli öykü kitaplarını çocuklarıma keyifle okuduğum, görüşlerine çok değer verdiğim biri. Metnin ilk halini yazıp bitirdikten sonra ona yolladım hemen. Çok önemli geri bildirimler verdi. Metin onun önerileri doğrultusunda çok değişti, daha tutarlı bir hale geldi. Final Kültür Sanat’a da beni o yönlendirdi. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Ufukta başka kitap var mı?

Evet, var. Çok yakında Itır Koşunca isimli ikinci kitabımız yine Final Kültür Sanat’tan çıkacak. Yine Nurten Deliorman resimliyor. O kitap Adım Adım oluşumunun kurucusu ve çok sevdiğim arkadaşım Itır Erhart’ın iyilik peşinde koşma hikâyesini anlatıyor. “Oturupduranlar” köyünün “Koşuverenler” köyüne nasıl dönüştüğünün hikâyesini… Nurten Deliorman’ın neler yaratacağını heyecanla ve merakla bekliyorum.

***

Ispanaklı Yumurta’nın tanıtım yazısından:

“Barajlar dereleri kurutmuş, inşaatlar için ağaçlar kesilmiş, geriye ne park kalmış, ne de koru! Şimdi elde kaldı bostan, o da mahallenin göz nuru… Fadiş, Fadik, Fatma, Fadime ve Fatoş kardeşler, anneleri Fatıma ve evin sevimli köpeği Fato ile birlikte piknik yapacak bir yer arıyorlar. Siz de katılın onlara, bu hikâyede herkese yer var!”