Sen. Makinenin arkasındaki ve sen atölyedeki adam. Eğer yarın sana artık su boruları ve tencereler yapma, çelik miğferler ve makineli tüfekler yap diye emrederlerse, yapacağın tek bir şey var:

HAYIR de.

Sen. Tezgâhın arkasındaki, sen bürodaki genç kız, eğer yarın sana bombalar hazırlayacaksın ve keskin nişancı silahlarına dürbün monte edeceksin diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Fabrika sahibi. Eğer yarın pudra ve kakao yerine barut satacaksın diye emir verirlerse yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Laboratuvardaki araştırmacı. Eğer yarın sana bu yaşlı hayata karşı yeni bir ölüm yolu bul diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Köşesindeki şair. Eğer yarın sana artık aşk şiirleri söyleme, nefret şiirleri söyle diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen hasta başındaki doktor. Eğer yarın sana erkeklere savaşa gidebilir raporu vermeni emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Kürsüdeki papaz. Eğer yarın sana ölümü takdis et ve savaşı kutsa diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Vapurdaki kaptan. Eğer yarın sana, artık buğday taşıma, top ve tank taşı diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Havaalanındaki pilot. Eğer yarın sana şehirlerin üzerinde bombalar ve fosfor taşı diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Tezgâhındaki terzi. Eğer yarın sana üniforma dik diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen. Cüppeli yargıç. Eğer yarın sana savaş mahkemelerine gideceksin diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen, istasyondaki adam. Eğer yarın sana cephane ve asker taşıyan trenlere kalkış düdüğü çal diye emrederlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen, köydeki adam ve şehirdeki adam. Eğer yarın sana gelip silah altına alınma emrini getirirlerse, yapacağın tek birşey var:

HAYIR de.

Sen, Normandiya’daki ve sen Ukrayna’daki anne, sen San Fransisko’daki ve Londra’daki anne ve sen Sarı Nehir’deki ve Mississippi’deki ve sen Nepal’deki ve Hamburg’daki ve Kahire’de ve Oslo’daki anne- bütün kıtalardaki, ve dünyadaki anneler. Eğer yarın size askeri hastahanelerde hemşire olacak ve yeni kıyımlarda asker olacak çocuklar doğurun diye emrederlerse, dünyanın bütün anneleri, yapacağınız tek birşey var:

HAYIR deyin.

Anneler, eğer HAYIR demezseniz, eğer SİZ hayır demezseniz, sonra:

Sonra:

Gürültülü ve sislerle kaplanmış liman şehirlerinde büyük gemiler inleyerek sessizliğe gömülecekler ve suyun üzerindeki devasa mamut cesetleri gibi ölüm yalnızlığındaki rıhtım duvarlarına çarpıp duracaklar. Önceleri ışıklı ve tehditkâr olan bedenleri şimdi midyeler ve yosunlarla kaplanmış, yıpranmış, mezarlık ve bozuk balık kokuları içinde malul ve ölü-

Tramvaylar, manasız, donuk, sunî kafesler gibi eğilip bükülmüş ve parçalanmış olarak, tellerin ve rayların dağılmış çelik iskeletlerinin yanında; kayıp ve üzerinde çukurlar açılmış caddelerde, damlarında büyük delikler açılmış çürük garajların arkasında yatacaklar.

Çamur grisi yapışkan ve kurşun gibi ağır bir sessizlik yuvarlanacak, oburca büyüyerek okullarda, üniversitelerde ve tiyatrolarda ve spor salonlarında kök salacak tüyler ürpertici ve hırslı, dayanılmaz

Güneşte tatlanmış üzümün şarabı şimdi kırık dökük raflarda bozulacak ve pirinçler kavrulmuş toprakta kuruyacak, patatesler terk edilmiş tarlalarda donacak, inekler kaskatı olmuş bacaklarını devrilmiş tabure gibi gökyüzüne dikecek.

Enstitülerde büyük doktorların dâhiyane buluşları bozulacak çürüyecek, küf bağlayacak

Mutfaklarda odalarda ve bodrumlarda ve soğuk hava depolarında ve ambarlarda en son çuval un, en son kavanoz çilek, kabak ve vişne suyu heba olacak -ekmek, devrilmiş masalar ve kırılmış tabakların üzerinde yeşillenecek ve dökülen yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalardaki tahıl paslanmış sabanların yanında bozguna uğramış ordular gibi gömülecek ve kesif dumanlar çıkaran tuğla bacalar, bir zamanlar tüten fabrika bacaları sonsuz otlarla örtülecek ufalanacak ufalanacak ufalanacak

Sonra en son insan paramparça bağırsakları ve nefessiz ciğerleri ile cevapsız ve tek başına, güneşin zehirli ışığı altında ve inatla yerinde duran yıldızların altında şaşkın şaşkın dolaşacak, yapayalnız, muazzam mezarların ve devasa beton yığınlarının ıssızlaştırdığı şehirlerin soğuk putlarının arasında son adam bir deri bir kemik çıldırmış, küfür içinde ve yakınarak- ve onun dehşetengiz feryadı NİÇİN? Bunu kimse duymayacak kimse cevap vermeyecek, sesi çöllere akıp gidecek, harabelerin arasından esecek, kilisenin enkazına sızacak, yüksek bunkerle çarpıp kan birikintilerine düşecek. Kimse duymayacak, kimse cevap vermeyecek, son hayvan insanın son hayvani çığlığına…

Bütün bunlar yarın, belki yarın, hattâ belki de bu gece, belki bu gece olacak, eğer, eğer, eğer siz HAYIR demezseniz…

Wolfgang Borchert‘in bu muhteşem metnini çevirip yayınlamamıza müsaade eden Işık Tabar Gençer‘e minnettarız…