Dur arkadaş, bakmadan geçme! Anne olmak sonsuzca sevmektir filan diyorlar ya hani sana, bil ki haklılar. Var mı öyle bedavadan anne olmak? Kalbin bütün sevgilere açık değilse olmaz. Önce bir ya sabır çekeceksin, sonra bak şunları da seveceksin:
Beline yan oturttuğun bir bebekle bir nevi ortak yaşam oluşturmayı. Çorba karıştırmayı, çiçekleri sulamayı, süpürge yapmayı, toz almayı, dans etmeyi, çöp dökmeyi, kitap okumayı, hatta mucizevî bir şekilde giyinmeyi öğreneceksin. Bir süre sonra vücudun buna öyle alışacak ki oradaki ağırlık olmadığında dengeni kaybedeceksin.
Anne olmadan önce değil giymek, yer bile silmeye tenezzül etmeyeceğin rengi dönmüş eşofman takımını kesinlikle çok sevmen gerekiyor. Yoksa üstünden çıkarmaya bile halin olmadığı günlere –bazen bir haftadan söz ediyoruz burada, boru değil- nasıl tahammül edeceksin?
Olur a insanlık hali, akrabalarını şimdiye dek sevmemiş olabilirsin. Anne olduktan sonra hepsini çok seveceksin. Çalışan bir kadınsan bebek bakıcısı denilen bir hizmet sektörüyle tanışman gerekecek çünkü ve bebek bakıcılarının meslek şiarı “Tam da işten izin alamayacağın bir gün terk edeceğim seni”dir. İşte o kara gün gelip çattığında eskiden kapısını bile çalmadığın akrabalarından başkası sana yardım etmeyecek bilesin. Şimdiden paşa paşa hepsiyle iyi geçinesin.
İnsan vücudunun ürettiği sıvılara karşı inanılmaz bir sevgi geliştireceksin. Kaka, çiş, diş salyası bir anda gözüne iyi şeylermiş gibi görünecek. “Ay ay ay gözüme işedi. Yürü be, oturağa sıçtı. Diş çıkaracak inşallah, bir salya bir salya maşallah” cümleleri normal gelecek sana.
Sadece sıvılar mı? İnsan vücudunun ürettiği gazlara hele -işte de buraya da yazıyorum- tapacaksın. Sabaha kadar evladın bir yanda sen bir yanda ağladıktan sonra çıkan o “pırt” sesi, en romantik gecede patlatılmış şampanya sesinden bile güzeldir. Şimdi bu yazdıklarıma gülüyor olabilirsin ama anne olunca göreceksin.
Çocuksuz arkadaşlarına veda etmeye hazır ol. Bundan sonraki günlerin kendilerine uyuz olsan bile çocuklarınız yaşıt olduğu için hiç fark etmeden hayatına girivermiş yeni arkadaşlarla renklenecek. Yarı anlayış yarı rekabetten oluşan bir dizi incelikli ilişki biçimi geliştirecek, eski arkadaşların sokaklarda sürterken ve sen onları fena halde kıskanırken kendine özel bir dil, jargon, iktidar biçimi oluşturmuş -hafifçe de kafayı yemiş- bir cemaat içerisinde bulunmanın ayrıcalığı seni bekliyor.
Tanrıyı çok seveceksin. Cennet annelerin ayakları altındadır derken söylenen şey biraz da bundan. Hamileyken dua etmeye başlamıştın zaten, doğurunca büsbütün imana geleceksin. O güne dek ateist, deist ne bileyim agnostik filansan bile okuyup üflemeye başlayacaksın. İnşallahı, maşallahı dilinden düşürmeyeceksin. Çocuğuna iltifat etmeye kalkan garibanlara “maşallah desene” diye çemkireceksin.
Bunun dışında pek çok batıl inancın da olacak. O güne dek dalga geçtiğin nazar boncuklarından birtakım taşsal enerjilere, tahtaya vurmalara hazırlıklı ol e mi? Daha bunun diş buğdayı var, okunmuş pirinci, şekeri var. Var da var işte.
Fanila ve çoraba karşı geliştirdiğin akıl almaz sevgiye sen bile inanamayacaksın. “Çocuğum fanila giy, çocuğum çorap giy, evladım terlik giy yoksa yiyeceksin kafana” lafları etmekten dilinde tüy bitecek. Formül şöyle: Çocuk dediğin fanila sevmez, anne dediğin ona o fanilayı giydiren kişidir. Fanila sevmeyen insandan anne olmaz, bunu açıkça belle. Fanila mühim. Giymesi lazım. (Mesajım ilgili yerlere gitti değil mi? İsim zikretmek istemiyorum ama giy. Sonra hasta oluyorsun ben çekiyorum. Çorap da giy.)
Uykusuzluk problemi çekiyorsan yaşadın, annelik kesin tedavisi. Uykuyla aranızda karşılıksız bir aşk başlayacak, canın hep uyumak isteyecek, baktığın her yerde bir yastık göreceksin. Anne olana dek sana diken olan yataklar cennet bahçesine dönüşecek birdenbire. Kafanı yastığa koyar koymaz uyuyacaksın.
İlerleyen zamanlarda seveceğin şeyler de çeşitlenecek. Buruş buruş yere atılmış pijamaları, çekmeceden barsaklar gibi sarkan tişörtleri, donları, eve getirilen taşı, toprağı, buzlukta bir yıl boyunca saklanması gereken kartopunu, asla atılmaması gereken kâğıt kırpıntılarını, duvara püskürtülmüş mürekkep lekelerini, tam da uyuma zamanı geldiğinde akla gelen, tam da yarına yetiştirilmesi gereken ödevi, “Anne ya, baksana bu bozuk çıktı” diyerek daha bir hafta önce tonlarca para verip aldığın oyuncağın kafasını koparıp sana getiren minik elleri sevmeye devam edeceksin ki, annelik görevini bihakkın yerine getiresin.
Ve son olarak: Eşini seveceksin. Bir bir daha iki, boşanmış bir annenin çocuğuna bakması, iş, güç, sorumluluk açısından pek o kadar fark etmese bile maddi açıdan -en az- yarı yarıya daha zordur. O yüzden ne sen iş yaparken onun yayılıp yatmasına içlen ne de “bu çocuğu tek başıma mı yaptım ben?” diye düşün, belli etmeyeceksin. Uykusuzluktan ölsen dahi eşine de güler yüz göstereceksin. Şu üstünden çıkarmadığın eşofman takımın vardı ya hani, hem onu giyip hem eşinin hala sana âşık olmasını nasıl beklersin ben de bilmiyorum. Değiştir bari arada, ne diyeyim.
İşte böyle sevgili kız kardeşim. Anne olmanın sadece mutlulukla ilişkilendirildiği bir dünyayı sana vermeyi inan ben de çok isterdim ama olmadı işte, ne yapalım. O yüzden sadece gözlerinden öpüyor ve bol şans diliyorum. Kolay gelsin.
Ha bir de unutma sakın, fanila mühim mevzu tamam mı? Giysin.
Bayıldım bayıldım. Hele “Tanrı’yı çok seveceksin” kısmına… Ben anne olduktan sonra, artık sevginin yüceliğinden midir, korkudan mıdır yoksa hormonlardan mıdır bilmem, resmen imana geldim :))
çok sevdim yazını.ben de tıpkı görkem gibi daha bi imana gelenlerdenim:)
Annelik,anne olunca yaşananlar ancak bukadar güzel anlatılırdı acele bir işim vardı ama kız kardeşimin yorumunu görünce şöyle bir bakıyım diye göz attığım yazınızı bir baktım ki zevkle bir solukta okumuş ,her satırında kendimi,annemi ,kız kardeşimi anne olmuş bütün kadınları görmüşüm.Elinize sağlık.
bayıldım.. kaleminize sağlık:))
Klavyenize saglık çok güzel yazmışsınız:)
ben de anne olduktan sonra resmen imana geldim 🙂
her cümlesine katılıyorum.
eşofmanlarımı değiştirmeliyim 🙂
Ben de bebeğine iltifat eden garibanlara masallah desene diye cemkirenim:))) eline sağlık cok doğru tespitler olmuş
Ben sanirim fanilaci degilim pek 🙂 ya da henuz o yasa gelemedik :)))
çok çok güzel olmuş…resmen nokta atışları yapılmış…yüreğine sağlık….bir de çorap ve fanila kısmı en doğru kısmı:)
harika!! altına imzamı atarım 🙂
anneyim ve gülme krizine girdim..durduramıyorum kendimi..
Her kelimesine katılıyorum. En acıklı olanı cocuğu olmayan dostları kaybetme kısmı. Çünkü senin için bu kadar zor bir askı anlatman bile onlar icin sıkıcı olabiliyor ve senin de buna anlayış göstermen imkansızlasiyor. Sonuc mutlak ayrılık 🙁 ama esın bir de benim ki gibi her anlamda cocuğuna asık ve birlikte zaman gecirmekten zevk alan birisi ise op op basına koy, pijamalar cocuk biraz büyüyünce değişir o da bekler merak etmeyin 🙂
çok iyi bir yazı.çok güldüm süpersin
Enfes, gülerken gözlerim doldu!
Bayıldım yahu çok keyifli ve gerçekçi bir yazı olmuş arkadaşım… Her cümlesine aynen katılıyorum…
Her satırı doğru sadece beni değil eminim bütün anneleri anlatıyo!! Çok güzel…:))
Tam da sahibi olmayı -çok istemesem de – düşünürken …
Vaz mı geçsem ne…
Pırt sesiyle şampanya arasında kurulan bağlantıya bayıldım çok da güldümm:)) çok yorucu ve bir o kadar da keyifli sanırım bu annelik…bakalım görücez…