Şimdi 2,5 yaşına yaklaşan Ali, küçücükken çok kolay uyurdu. Hatta ilk haftalarında meme emerken uyuyakaldığı için emzirmek çok uzun sürüyor; çocuk pek kilo da almıyor, ben de emzirirken çenesini gıdıklayarak uyandırmaya çalışıyordum sürekli. Emzirdikten sonra gaz çıkarmak gerektiği için o şekilde uyumaya bırakamadığımız dönemde, onu kucağımızda hafif hafif sallayarak dolaşmaya, ninniler söylemeye alıştık ailecek.

O zamana kadar başka insanların yanında şarkı söylemekten rahatsız olan ben, annesinin sesini duyunca büyülenmiş gibi uyuyan melek hayranıma keyifle ninni söyler oldum. Babası da kendi sevdiği şarkıları CD’den çalıp bebek kucağında dans ederek uyuturdu oğlunu. O günlerde çıkan, Suzanne Vega’nın “Caramel” şarkısı Kerem ile Ali’nin uyku şarkısıydı. Ben de danslı uykularda Kardeş Türküler’in Çocuk “H/Aklı” ve “Daymohk” şarkılarını seviyordum. Ali, bir ya da iki şarkıda uyuyor, yatağına konunca da uyumaya devam ediyordu (Cemo’yu ise yatağa koymak hep dert oldu, yatır kaldır yapana dek)

Sonraki aylarda, Ali büyüyüp uyku sayısı azaldıkça, gaz döneminin de bitmesiyle beraber emzirince uyumaya alıştı. Ama ondan önce, 2011’in yaz aylarını akşam saatlerinde Ali’yi kucağıma alıp sokakta ninni söyleyip uyutarak geçirdim (biz yaz kış adada oturuyoruz, sokaklarımız arabalara ait değil). Uyku gezileri çoğu zaman keyifti benim için. Evimize yakın, sakin ve düz bir sokağa “Uyku Sokağı” adını takmıştık. Ali’ye dandini dandiniyi ve anneannemden dinlemeye alıştığım birçok başka şarkıyı, onun bana ninni diye söylediği türküleri söylüyordum ama en sevdiğim, en çok söylediğim, “Beyaz Geyme Toz Olur” idi. Ali’nin bebeklik uykusunu, Uyku Sokağı’nda serin yaz akşamlarında Beyaz Giyme’yi söylemek olarak hatırlıyorum; birinci dörtlüğün sonunda esner, ikincinin sonunda gözlerini kapar, üçüncü dörtlüğün Alçak ceviz dalları’nda uykusu derinleşirdi, sokağın sonuna gelmeden. Keyif olsun diye dönüş yolunda da söylemeye devam ederdim (yarım saat uğraşıp hala uyutamayarak Ali’yi babasına devrettiğim geceler de oluyordu arada).

Emzirerek uyutma devrinde de ola ki emerken uyuyakalmazsa aynı şekilde kucakta ninnilerle uyudu. Uyku sayılarıyla beraber emzirme sayısı da azaldı; 10 aylıkken günde bir kere 2 saat kadar öğle uykusu uyuyor ve bundan önce emziriyordum onu, bir de gece yatarken tabii. 11 aylıkken öğle uykusunun sütünü kestim, ninniyle rahatça uyuyordu; geceleri de hemen her gün emzirerek uyuttum. 13 aylıkken Cemo’ya hamile olduğumu fark edip emzirmeyi kesince aylarca sürecek bir uyku karmaşasına geçtik.

Cemo karnımda büyürken Ali’yi sallamanın yerini yatağına yatırıp ninni söylemenin aldığı, 2 yaşına kadar devam eden bu dönemde repertuar 50 şarkıya dayandı, belki de geçti. Çok sevdiği iki şarkı vardı; biri Ayla Dikmen’den “Anlamazdın”, diğeri de Umay Umay’dan “Hareket Vakti”. 1,5 yaşında evin içinde kendi kendine bir şeyler söyleyerek dolaşıyordu, baktım Anlamazdın’dan dizeler dökülüyor geveze dudaklardan: “Acılar geçer zamanla, acılar geçer zamanla.”

Aliş artık epey konuşabiliyor, şarkıları istek yapıyor, böylece iş uzuyordu. İtiraz ettiği ilk şarkılardan biri Beyaz Giyme oldu. Sıkıldı diye ya da bu şarkıyla çabuk uyuduğu için istemiyor diye düşünmüştüm ve Beyaz Giyme bir süre repertuardan çıktı. Ama bir gece, çocuğumun artık bu “ninnilerin” sözlerini anladığını ve çok etkilendiğini kavradım nihayet! “Ben seni kimseye vermem, de” dedi bana Ali. Çünkü şarkıda diyordum ki “Beyaz giyme toz olur, siyah giyme söz olur, gel beraber gezelim muradımız tez olur; salına da salına da gel, hadi yavrum dön dolaş yine bana gel / beyaz giyme tanırlar, seni yolcu sanırlar, zaten bende talih yok, seni benden alırlar!”

Şarkının sözlerini hemen değiştirdim: “Beyaz giyme tanırlar, seni yolcu sanırlar, benim canım bebeğim, kimselere vermem seni ben; salına da salına da gel, hadi yavrum dön dolaş yine bana gel…”

Sonra bir süre, uyku saatinde ben odadan çıkmadan önce “seni kimselere vermem, de!” diyerek bu şarkıyı istedi benden, “Muradımız Tez’i söyle.”

Birkaç ay önce youtube’dan Zeki Müren’in Yıldızların Altında şarkısını indirdik. Ali, bunu hâlâ çok seviyor (evet, itiraf ediyorum, çocuğumu oyalamak için ona bilgisayar açıyorum). Yıldızların Altında’nın ardından “başka Zeki Mürenler” bulundu youtube’dan, benim çocukluğumun televizyon görüntüleriyle “Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun” dâhil. Zeki Müren’in muhteşem kostümlerini seven Ali’nin, bazen bizi kızdırmak için kardeş Cemo’nun gözüne parmağını sokmaya kalkarken bu şarkıdan destek bulacağını nasıl düşünebilirdik! Ali bu işe daha önce de kalkışıyordu, “Cemo’nun gözüne dokunmak yok!” tepkilerinin ardından “annesi, annesi, aaaannesi! Ben artık Cemo’nun gözüne dokunmiiicam!”lara gelmiştik. Ali’nin bir anda yine çocuğa saldırmaya başlayıp, gözlere dokunma meselesi yüzünden sık azar işittiği bir günde kendi kendine “gözü kör, gözü kör, gözü kör” deyip durduğunu fark edince o videoyu derhal sildim bilgisayardan.

Bir süre sonra, Ali’yi kucağıma aldığımda boynumu sıkar oldu. Özellikle de dışarıda isek ve artık eve dönme zamanı gelmişse, Ali gelmek istemediği ters yöne doğru koşa koşa gittiği sırada onu eve götürmek üzere kucakladığımda, boynumda morluklar oluşturacak kadar şiddetli tepki gösteriyordu. Melek bebeğim büyüyünce canavar mı olacaktı? Derken bir gün yine boynumu sıkmaya kalkışacakken “boynun bükülür” dedi.

Ne alaka?

Bunu ikinci yapışında kurdum alakayı: “Gün ağarınca boynum bükülür, dalarım uzaklara gönlüm sıkılır… Ah bu yangın beni öldürüyor yavaş yavaş, kor kor ateşler yanıyor içimde, aşk beni kül ediyor… Sorma, ne haldeyim, sorma, söyleyemem, sorma, nöbetlerdeyim, başım duman…”

Zeki Müren, “Sorma”.

Sezen Aksu’nun sesinden, Sonbahar filminin görüntüleri ile youtube’dan indirmiştim. Üstelik de Ali’ye değil; kendim için indirdiğim bu klibi ona ilk gösterdiğimde Ali’nin sevdiği dünya ninnilerini dinledikten sonra “Hadi, sana şimdi benim şarkımı açayım.” demiştim ve Ali, “annenin şarkısı” diye söylüyordu Sorma’nın adını. Bu klip de derhal silindi bilgisayardan.

Şarkı sözleri çocuğumun psikolojisini bozdu, demiyorum. Galiba varolan yaraların tuzunu biberini şarkılarda bulabiliyor çocuk. Ben onlara Türkçe şarkılar söylemeye ve dinletmeye devam edeceğim; ama çocuklara anlamadığı dillerde şarkılar dinletmenin de faydası bol!

Ali bu yazıdaki haline bakarsanız pek tehlikeli görünüyor. En fena hallerini yazmışım. Beni ısırma meselesini çözdüğümüzden beri (bakınız: İşimize Yarayan Bir Kitap: Tracy Hogg’un Mucize Çözümler’i) boynuma saldırmıyor, şarkıyı da unuttu. Hâlâ ara sıra Cemo’nun gözüne “dokunmaya” kalkışıyorsa da, çok azaldı. Ali 2 yıl 5 aylık.

2 yaş krizinin en sıkıntılı zamanları sanırım geride kaldı. Kardeşi yeni doğduğunda (Ali 21 aylıktı) neşeyle yanımıza gelip “sen ne kardeş bi kardeşsin!” “kardeş, kardeş! Sen çok bebeksin!” diyen tatlı bebeğim, gidip gidip kardeşine sarılan, saçlarını okşayan, onunla beraber yerlerde debelenip dolmuşçuluk oynarken kardeşini yolcu, itfaiyecilik oynarken itfaiye yapan bir abicik oluyor.

Hâlâ Zeki Müren’i seviyor ve bu aralar “Elbet bir gün buluşacağız” diye diye dolanıyor ortalıkta…