Türkiye’nin en uzun süre cezaevinde kalan kişisi olarak tanınan Tahir Canan tahliye edildi. Cezaevinde kaldığı süre boyunca ailesinin yalnız bırakmadığı Tahir Canan’ın üç çocuğu var.

Canan ailesinin hikâyesini 33 yaşında babasından 30 yıl ayrı kalan İlhan Canan’dan dinleyelim. 

Tahir Canan ve İlhan Canan’ın baba oğul hikâyesi maç öncesi heyecanlar ya da askerlik öncesi hüzünler gibi alışılmış kalıpların çok dışında. Tahir Canan 30 yıl 9 aydır cezaevinde, İlhan Canan 33 yaşında. 30 yıldır ayda 45 dakika görebildiği babasının hasretini çekiyor, yıllardır onun dışarı çıkması için hukuk mücadelesi veriyor. Babalar Günü İlhan Canan’ın not defterine düşmemiş.

Babanızın bu uzun tutukluluk hikâyesi nasıl başladı?

Babam 1979 yılında Gaziantep’te Halkın Kurtuluşu örgütüne sempatisi olan, terzilik yapan biri. O zamanlar 20’li yaşlarda. Bugün 58 yaşında, 30 yıl 9 aydır cezaevinde. Ailesi ve üç çocuğu var o dönem. Antep’te iki farklı görüşte insan öldürülüyor. Bu olayla beraber babamı olayların faili haline getirmeye çalışan bir operasyon süreci başlıyor. Babam bu olaylarla hiç ilgisi olmadığını ifade ediyor. Hatta ağabeyimin bir anısı var. Babamla geç saatlere kadar terzi dükkânında çalışıyorlar. Babam ona diyor ki, “Git yat”. O da inat ediyor, gitmek istemiyor. Tam orada babamın bir arkadaşı içeri girip “Tahir biri vurulmuş, senin ismini vermiş” diyor. Babam bu cinayeti kesinlikle kabul etmedi. Ama sıkıyönetim süreci başlayınca suçu üstlenen başkaları da olmasına rağmen babam kendini bir türlü anlatamadı. İşlemediği cinayetlerin faili haline getirilip 36 yıla mahkûm edilen biri. Delil yok, silah yok, inceleme yok, polis fezlekeleri ve ifadeler var.

Siz o sırada iki yaşında mısınız?

Evet. 1991 yılında Şartlı Salıverme Yasası çıkınca babam Gaziantep Cezaevi’nden çıktı. Babam ilk tutuklandığında annem babamdan ayrılmıştı, biz babaannemde kalmıştık. Babam çıkınca biz tekrardan bir araya geldik, Antep’ten Gebze’ye taşındık. O dönemde tekstil atölyesinde çalıştı. Normal iş bulamadı sicili yüzünden. Parasını alamadı. Babam da İstanbul’dan aldığı ürünleri Malatya, Gaziantep, Adıyaman’da satayım diye düşündü. Aileyi geçindirmeye çalışıyordu. Yeni bir evlilik yaptı. Malatya’dan Adıyaman’a anneannesini görmeye giderken bindiği otobüs çevriliyor. O bölgede Türkiye Devrimci Komünist Partisi’ne operasyon başlamış. Babam gözaltına alınıyor. Eylem yok üzerinde yakalanan bir şey yok. İşkence görüyor, atılan suçları kabul etmiyor. 12.5 yıl ceza aldı yine. Ama şartlı salıverilmeyle çıktığı için bu ceza 12,5 yıl ve 36 yılın bakiyesi olarak katlandı. Sonuçta 25 yıl etti.

Sizin için yine babasız bir hayat…
Biz o zaman küçüktük, olaylara müdahale etme şansımız yoktu. 1993’te verilen cezayla ilgili babam Topluma Kazandırılma Yasası’na başvurdu. 2003 yılında yaptığı bu başvuruyla son almış olduğu ceza tüm sonuçlarıyla beraber kaldırıldı. Bu arada 10 yıl yatmıştı. Bu arada infazı son aldığı ceza yüzünden yanmıştı. Son aldığı ceza tüm sonuçlarıyla kaldırıldığı halde, infazının yanması değişmedi. Tahliye edilmemesiyle ilgili Malatya ve Gaziantep arasında hukuki yazışma başladı. Ondan sonrası karmakarışık bir süreç. Ne zaman tahliye olacağına dair bir dilekçe yazdı. İlk gelen müddetname ‘2013’ dedi. Kendi hesaplarıyla buna itiraz etti. İkinci gelen yanıt 2016. Ona da itiraz etti, 2025 geldi.

30 yıl boyunca babanızla ilişkinizi nasıl sıcak tuttunuz?
Haftada bir 10 dakikalık telefon görüşme hakkımız var. O hafta kimi planlarsa beni, annemi, kardeşimi arıyor. Her ayın ilk çarşambası açık görüş var. 45 dakika civarında. Bunun için 300 kilometre gitmek gerekiyor. Çoluk çocuk birlikte gidip 45 dakika görüşüyoruz. Her hafta bir de kapalı görüş var.

İnsan bu kadar sorun içinde nasıl aile ilişkisini sürdürmeyi başarıyor?
Baba figürü var içimizde ama baba dediğimizde aklımıza gelen kalın duvar, cezaevi, asker. Benim çocuğum için de dede dediğinde aklına gelen Bandırma’ya yapılan yolculuk. Cezaevinde uyanmak, gardiyanların araması, demir parmaklık ve ardından dedesi. Bir de bunun psikolojik yanı var. Hepimiz eğitim hayatından geçerken “Cezaevine kimler girer” sorusu vardı çevremizde. Ben de kardeşim de babamızı dışarıda hatırlayamayız. Bir de babamın ikinci tutukluluğunda anne karnında olan kardeşim bugün 18 yaşını bitirdi, o hiç babamı görmedi. İmran bebekliği döneminde arada bir cezaevine girdi. Onun da cezaevi avlusunun ortasına leğen koyup yüzmek gibi anıları vardır. Baba oğul ilişkisini dışarıda yaşamayınca her şeyi cezaevine taşıdık. Evlendik, çocuklarımız oldu. Hiçbirinde yanımızda yoktu.

Siz nasıl bir hayat kurdunuz?
91’e kadar babaanne ve amcalarla yaşadık. Ağabeyim öğretmen, ben özel bir şirkette çalışıyorum, kardeşim fabrikada işçi. Annem hemşire. Kardeşim de üniversite sınavına hazırlanıyor. 1 Eylül Barış Günü’ne açık görüş denk gelmişti. Ben o gün babamı daha sıkıntılı görünce, bir mektup kaleme aldım. Kendini ‘cezaevinde unutulan adam’ diye tanımlıyordu. AİHM süreci devam ediyor, iç hukuk yolları devam ediyor. Önümüze hâlâ “Şu tarihte tahliye olacaktır” diye bir evrak gelmedi. Biz bakanlığa derhal tahliye edilmesini isteyen dilekçeyi verdik. Yanıt bekliyoruz. Cezaevinde kaldığı günlerin iaşe bedelini istiyorlar şimdi.

Babanız bu 30 yılı cezaevinde nasıl geçirdi?
Mardin, Adana, Antep, Çankırı, Çanakkale, Malatya, Gebze, Bandırma… Hepsinde kaldı. Cezaevinde güncele dair yazılar yazıyor. Kitap okuyor, yayınları takip ediyor. Dış dünyayla ilişkisini geliştirmeye çalışıyor. Şal yapıyor. Hem torunlarıyla hem bizimle mektuplaşma trafiği var. Hem bir alışkanlık yaşıyor, hem kolay bir süreç de değil. Yaşın dışında sorunu yok. Düzenli spor yapar.