Yetişkinle çocuk didişir. Sonradan buna muhtelif isimler takılır. Aspirin kadar çocuk neden yetişkinlerle çatışır? Kocaman anne babası (bıraktım medeni bir iletişimi) neden durumu idare dahi edemez?

Temel cevap şurada aranabilir: Yetişkinlerin çok işi vardır. Aslında çocuğuna daha fazla vakit ayıracaktır. Ama işte, işi vardır. Çalışması gerekmektedir. İşi yokken bile işi vardır. GSM’ini kurcalar, gazete okur, TV seyreder. Bütün gün çalışmış, nelere nelere katlanmıştır. İki gram kafa dağıtmak için yapıyordur bunları. O her ne yapıyorsa işi olduğu için yapıyordur. Hem de çocuğu için yapıyordur. Çocuk ise sempatik ama henüz işe yaramaz bir insan adayıdır.

Yetişkinler ise çalışan mühim insanlardır. Onların hep işi vardır.

Dombili bir soru: Büyüyünce ne olacaksın?

Yetişkin sığlığının en belirgin durumu habire çocuklara sordukları şu sorudur: Büyüyünce ne olacaksın?

Zavallı çocuk henüz yetişkin silahlarından yoksun olduğu için bu soruya “Kör müsün dondurma yiyorum, bunu şimdi niye düşüneyim?”, “Sen ne oldun?”, “İyi mi oldu?” filan diyemez. Uzatılan her mikrofona konuşan ince bacaklı kalın kafalı mankenler gibi cevap vermeye çalışır. Samimi cevaplar verirse de şahane sonuçlar çıkar. Pek çok çocuk çöpçü olmak ister mesela. Sebebi basittir. Bütün gün arabaların arkasına sarkıp şehri gezen ehlikeyif insan görüntüsü verir çöpçü.

Aslında çöpçülüğün “klas” plaza işlerinden daha işe yarar, muteber ve dahi eğlenceli olduğu da su götürmez. Ama yetişkin enfeksiyonu kapmaya meyyal (yahut ebeveyni mutlu etmek için kapmış gibi görünen) çocuk aynı soruya şu saçma cevabı verir: Doktor, mühendis, avukat. Bir çocuğun yaratıcılığı bu kadar yerlerde olabilir mi?

Yetişkinlerin bu hayatta hakikaten ipe sapa gelir işleri olsaydı etrafımız Dostoyevski’lerle Madam Curie’lerle -en azından saadet içinde yüzen insanlarla- dolu olurdu. Böyle olmadığına göre doğru gitmeyen bir şeyler olmalı.

Yetişkinler hakikaten çok çalışırlar. Ama genellikle kendi karıştırdıkları hayatı toparlamaya çalışırlar.

Henüz hayatını karman çorman hale getirmemiş olan çocuk niye çatışır? Anne babasının söylediği gibi inatçı mıdır? Yahut herşeye hayır mı demektir derdi? Bu nasıl olabilir? Adam daha dünyayı göreli kaç yıl olmuştur ki?

Çok işi olan yetişkinlerin saçma dünyası el kadar çocuğa ağır gelmiş olabilir mi? Yetişkin çok çalışmaktan çocuğu anlamaya yeterince vakit ayırmıyor olabilir mi? Çalışan demir ışıldar mı aşınır mı acaba? Yetişkin aşınmış olabilir mi?

Sonra huysuz olan çocuk olur.

Yetişkinler ne için çalışırlar?

Orta sınıf yetişkinler vakitlerini çalışarak geçirirler. Hiçbirinin derdi yaptıkları iş değildir. Yuvaları için çalışırlar. Bir de huzur ve mutluluk için.

Yetişkin, çocuğun aksine yaptığı işle dolaylı bir ilişki kurmuş insandır. Yaptığı işi yaptığı işle zerre kadar ilgisi olmayan bir takım “yetişkince” amaçlar devrededir: Müdür ya da emekli olmak, çocuğunu okutmak, tatile çıkmak, daha büyük bir LCD TV almak…

Tabii yetişkin bundan ne tatmin olur ne de memnun.

Büyük bir bekleme üzerine kuruludur yetişkin hayatı. Aybaşını, emekli olmayı, tatili, filan beklerler… Çalışma sebepleriyle bekleme sebepleri aynıdır. Yaşlılık vakitlerinde bekleme ve çalışma biter. Hayal kırıklıklarıyla dolu bir zihinle depresif ve aksi ihtiyarlar olunur. Yahut bezginlikten menkul sebepsiz bir huzur, donuk bir tebessüm kaplar dört bir yanı.

Sorun paradır. “Benim fabrika ayarlarım haline gelmiş bu hayatı yıkıp yenisini yapmaya cesaretim yok” yerine öyle söylenir.

Çıkmayacağını bile bile ömür boyu piyango bileti alınır. Milyonda bir tanesine çıkınca da mutluluk bir kenara hepten sapıtılır.

Çocukların da çok işi vardır. Hem de işe yararlar.

Çocuk dolaysızca yaptığı işe kilitlenmiştir. Tabii fırsat verildiyse.

Çocuğun yaptığı işi bitirmek dışında bir amacı yoktur. Çalışmak ancak bu şekilde yüceltilebilir. Bir başka önemli nokta da çocuklar çalışırken yorulmazlar. Yaptıkları işi bitirdiklerinde daha ağırına başlayabilecek kadar muzaffer hissederler çünkü. Bu kısmı Güler Yücel’in enfes çevirisiyle Montessori’den dinleyelim:

“Çocuğun çalışmasının doğasını bilmek gereklidir. Çocuk çalıştığında yaptığı işin ötesinde bir amaç gütmez. Çalışmasının bütün amacı, çalışmanın kendisidir. Bir alıştırmayı tekrar ede ede çalışmalarını sona erdirdiği zaman, eriştiği sonuç “dış etkenler”den bağımsızdır. Çocuğun kişisel tepkilerini incelediğimizde görürüz ki işe son vermesi yorulduğu için değildir. Çünkü çocuk, elindeki işi bıraktığında tazelenmiş, yenilenmiş ve enerjiyle dolu haldedir.”

Çocuklar neden çalıştırılmazlar?

Batıl itikat 1: Çocuktur, yapamaz. Hem ne biçim yapar. Kuvvet ve boyut gibi etmenler yavaşlatır biraz belki. Ama yetişkinden daha güzel yapar pek çok şeyi.
Batıl itikat 2: Ben çocuğuma iyilik yapıyorum çalıştırmayarak. Allah iyiliğini versin. Sanki fabrikada tütün saracak.
Batıl itikat 3: Daha kolay oluyor. Az itiraf edilen gerçek sebep budur sanırım. Ama bu da palavra tabii. Sizden biraz daha yavaş yapıyor, yapacak diye eşyalarını sizin toplamanız, yemeğini yedirip giysilerini giydirmeniz nasıl daha kolay olabilir? Sırf öğretmeye vaktiniz olmadığı için çocuğu donunu giymekten aciz bırakmak nasıl daha kolay olabilir?

İdeal formunda çocuk: Çalışan çocuk!

Hala, kent hayatına olması gerektiği gibi çalışan çocuk manzaraları var. Mesela pazarcılar. Ne kadar sempatiktir o “babasına yardım eden çocuklar”. Size iki tane limon, para üstü filan verirken nasıl gururludurlar. Hangi çok bin liralık zart zurt metodlu ana okulu o gururu, o muzaffer bakışı o çocuğa hediye edebilir?

Bir çok yetişkin ise bırakın zaferi filan kendisini “evine ekmek getirmek” için fedakarca çalışıyor zanneder. Öyle olsaydı insanlar kentlere yığılmaz, kendilerine aslında pek de ilgilenmedikleri bir işi neredeyse her gün yapacakları bir hayatı reva görmezlerdi. Benim de Fethiye’nin köyünde dönümlerce bahçenin içinde ayda ikiyüz lira kira ve üçyüz beşyüz lira gelir ile yaşayan daha fazla arkadaşım olurdu.

Bütün bu laflarım orta sınıf ve yukarılara. Altına haşa lafım yok. Ayakkabılarında delik olan kimseden felsefe yapmasını bekleyemem tabii.

O sıkışık trafikte selpak ya da çiçek satan çocukların istismar edilmeyen kısmının -evet var öyle bir kısım-; belirli açılardan Teşvikiye bebelerinden daha şahane bir hayatı olduğunu iddia edebilirim.

İyi bir çocuk görünmez bir çocuktur!

Sosyal hayat, kaldırımlar, hatta çocuk parkları bile yetişkinlerin konforuna göre düzenlenmiştir. Özellikle bizimki gibi medeniyete uzak ülkelerde.

Yetişkinlerin konforu çocukların “oyalanmasını” gerektirdiği için haldeki çocuk alanları açılmıştır. Bu durumda yetişkinler aslan terbiyeciliğine oynar ve çocuklara da uslu ya da iyi olmak düşer.

“İyi çocuk”tan beklenen, bu saçmalığa uyum sağlaması ve ayak altında dolaşmamasıdır. Ne zaman ki adına yetişkinlerin dünyası denilen bu saçmalığa uymayı öğrenir, o zaman “iyi çocuk” olur.

Çocuk nasıl kötü olabilir ki sonra da iyi olabilsin? Sanki “iyi çocuk” sadece teslim olmuştur. İnceden bönleşmiştir de diyebiliriz.

Ne yapıyorsam çocuğum için

Hakikaten pek çok yetişkin çocuğu için yaşar. Hem çocuğu ayak altında dolanmasın ister hem de bütün gelecek planlarını onun üzerine yapar.

Kendi hayatını o kadar abuk subuk yollara sokmuştur ki, geri dönüşü yoktur. Ferrarisini Satan Bilge filan okur ama iPhone’unu bile satamaz. Bilanço çocuğa çıkar. Çocuğu için her şeyin en iyisini ister.

Ama o kadar çok işi vardır ki, kalan vaktinde dikkatini güvenlik, sağlık ve okul üçgeninin dışına taşıramaz. Güvenlik önlemleri çocuğu güvende hissettirmez oysa. Sağlık zaten cipslerin ve antibiyotiklerin arasına sıkışmıştır. Okula hiç saydırmayayım şimdi.

Diyeceğim şudur: Sakin olun. Yavaş olun. İnci sözlük ağzıyla söylersek: Panpa bi dur ya.

*: Bir Doris Lessing lafı. Lafargue’ın müthiş Tembellik Hakkı kitabı bu sözle başlar. Bu yazı da bir 1 Mayıs yazısı olarak başladı. İşler buralara geldi.

https://twitter.com/metinsolmaz