Süreyya Şahabi: Program 12 haftaya kadar kürtajın yasal olmasını istiyor. 12 hafta sınırı, belirlenme ölçütü ve yöntemi birçok tartışmaya neden olmuştur. Bazıları Program açısından ancak bu yaştan itibaren ceninin insan sayılabileceğini, bu yüzden –Program’da belirtilen istisnai durumlar dışında- bu yaştan sonra yasadışı sayıldığını düşünüyorlar. Düşürülebilen ceninin yaşı konusunda farklı değerlendirmeler olduğunu söylemeye çalışıyorum. Bazılarına göre bu yaştan önce cenin yeterince gelişmediğinden ve anne vücudundan ayrı yaşayamadığından insan sayılamaz.
Mansur Hikmet: Programımızdaki 12 hafta uğrağı yaşamın başlangıç tartışması veya (bazıları için ceninin anneden bağımsızlığı kazandığı uğrak sayılan) ceninin rahim dışında varlığı sürdürüp sürdüremeyeceği konusuyla ilgisi yoktur. Bu konulara daha sonra döneceğim. Kürtajı özünde insanlık dışı sayan ve yasallığını talihsiz bir toplumsal gereklilik ve bir ehven-i şer olarak savunan bizim gibiler için yasal kürtaj süresinin daha kısaltılmasına eğilim vardır. Öte yandan yasa gerçekte kadınların önünü açıcı olmalı, salt formalite olmamalıdır. Tibbi açıdan gebeliğin fark edilmesi, karar verme ve bu karar için plan yapabilme fırsatı olmalıdır. Gerçek şu ki tıbbi açıdan belirli bir uğraktan önce kürtaj olanaksız ve tehlikelidir. Bu yüzden fırsat olabildiğince geniş ancak olabildiğince de sınırlı olmalıdır. Bizim için sorun tıbbi ve toplumsal koşullar ve olanaklar çerçevesinde bu süreyi asgariye indirmektir. Yasal kürtaj süresini belirlemede biz kendi belirlemelerimizi ölçüt almadık. Varolan burjuva dünyadaki daha insancıl, daha sevecen örneklere bakıp sayılarımızı oralardan aldık. İskandinav ülkelerinde süre 12 haftadır (eski Doğu Blok ülkelerinin bazılarında da süre on iki haftaydı. Almanya, Avusturya, Belçika, Yunanistan, İzlanda ve başka bazı ülkelerde de öyledir). Biz de bunu ölçüt aldık. Kuzey Avrupa ülkelerinde bu süreye karşı ve bu süreyi uzatmaya yönelik önemli bir itiraz bulunmamaktadır. Görünürde süreyi 12 hafta olarak belirleyip gizlisi saklısı olmadan kürtajın yasallığıyla cenini daha çok savunma arasında siyasal bir dengeye ulaşmak olanaklıdır. Niçin daha kısa bir süre olmasın? Çünkü sürenin 11 haftaya indirilmesinin sonuçları ve yan etkilerine ilişkin istatistiksel ve çözümsel verilere sahip değilizdir, hiçbir toplumsal tartışma ve diyalog da daha kısa bir sürenin gerçekliği ve işlerliğini gösterebilmiş değildir. Şimdilik bunu gerçekleştirme aygıtlardan yoksunuzdur. Bu yüzden gerçekte var olan kapitalist bir ülkenin verdiği en kısa süreyi olumluyoruz. Biri niçin on üç hafta veya daha uzun derse yanıtım şu olacaktır: 12 hafta İsveç toplumu için iyi ve pratik ise bizim programımız için de iyi olacaktır. Süreyi uzatmak isteyenler uslamlamalarını ve eleştirilerini bize değil İskandinav ülkelerinde sürmekte olan düzeneğe yöneltmelidirler. Biz de dinleriz, bu talepte bir doğruluk varsa kesinlikle ayırt ederiz.
Yaşamın başlangıcı ve ceninin anneden bağımsızlığı uğrağı konusunda doğal olarak yalnızca kişisel görüşümü açıklayabilirim. Bir parti programının bu gibi açıklamalar için uygun bir yer olmadığı ortadadır. Biyolojik yönden yeni bir insanın yaşamının başlangıç uğrağı bence gebeliğin başlama anıdır. Bu uğrakta yeni bir biyolojik sürecin düğmesine basılıyor ve hücresel bölünme başlıyor. Bu, yeni ve belirli bir insanın başlangıcı uğrağıdır. Bir sorun çıkmazsa gebeliğin başlamasından sonra bu sürecin rahim dışında yeni bir insanla sonuçlanacağını anlamak için biyolojide yüksek okul eğitimi almaya ve doktora sahibi olmaya gerek yoktur. Bu insanın yaşamının bir kesitinin annesinin bedeni içinde, insanların çıplak gözlerinden uzak gerçekleşmiş olması bu noktaya ilişkin hiçbir şeyi değiştirmez. Bir anda, belirli bir uğrakta bu hücresel kütleye insanlık ruhunun üfürüldüğünü ileri sürmek onaylanamayacak kadar keyfi ve dinseldir. Ancak söylediğim gibi 12 hafta tartışmasının bu konuyla bir ilgisi yoktur. Bu süreç nerede kesintiye uğrarsa uğrasın yeni bir insanın evrimi süreci kesintiye uğramıştır demektir. Doğru, bu ceninin hangi uğraktan sonra el, ayak, kafa ve kalp sahibi olduğu (bu 12 haftadan çok öncedir) doğal olarak insanın zihnini etkiliyor. Bu yüzden, kanımca, röntgen yöntemlerinin gelişmesi insanların kişinin geriye doğru sürekliliğini görmeleri ve daha fazla duyumsamalarını sağlıyor, bu da günden güne kürtajı daha talihsiz bir edim kılıyor. Ancak bizim 12 haftaya ilişkin tartışmamızın belirlenmesinde bu etmenlerin etkisi bulunmamaktadır. Kürtaj 6. veya 9. haftada da neliği açısından aynı gerçektir. Yaşamına başlamış bir insanın gelişim sürecinin kesintiye uğratılmasıdır.
Bir başka konu olan ceninin anneden bağımsızlığı tartışması bireysel mülkiyet ve birey merkezcilik çağının hukuksal düzeninin damgasını taşıyan hukuki bir tartışmadır. Maddi açıdan, varlığımızı sürdürme yetisi açısından, rahim dışında bile bağımsız değilizdir. Biri yalnız başına dağda, çölde veya bir adada kaybolursa gidip o kişiyi “kurtarır” insan topluluğuna geri getirirler. Anneden bağımsızlık tartışması gerçekte, var olan tekniğe göre değişebilen ceninin anne olmaksızın varlığını sürdürme yetisi tartışması değil, hukuksal kimliğinin anneden bağımsızlığı tartışmasıdır. Kapitalist toplum hak tanımı yapmak için temel birimi birey olarak tanımlamıştır. Tartışma ceninin anneden bağımsız olarak tanımlanabildiği uğraktan, bir insan olarak kendi bireysel haklarına sahip olacağına ilişkindir. O zaman bu hukuksal sistemde aynı bedensel ve mekânsal bölgede bulunan iki bağımsız birey olarak anne ile ceninin hakları birbiriyle çatışmaya başlar. Örneğin cenin başka bir insansa onu yok etmek bu toplumun yasası gözünde cinayet sayılır. İşte bu zihniyet, bu yüzden dönüp dolaşıp bağımsızlık anını bulmak zorundadır. Kendini kadın hakları savunucusu sayan kişi tıpkı mali davalara bakan finans avukatı gibi ceninin bağımsızlık anının daha ileriye, doğum saatine daha yakın bir noktaya taşımaya çalışır: Cenin “anne bedeninin bir parçasıdır”, “kadın “kendi bedeni” konusunda istediği kararı verebilir. Bir zamanlar göbek bağı kesilmeden önce çocuğu öldürmek cinayet sayılmıyordu çünkü cenin hâlâ “bağımsız” bir varlık sayılmıyordu. Her ne olursa olsun bu bir kanadın formülasyonudur. Doğmamış bebeğin avukatı olduğunu iddia eden taraf ise kendisini bağımsızlık anını geriye taşımak ve ceninin rahimden çıkıp kendi ayakları üzerinde durabilme yetisini kanıtlamakla yükümlü görüyor. Bence bu tartışmanın çerçevesini bir bütün olarak reddetmek gerek. Niçin insanlık bu büyük ve göz kamaştırıcı sürece, gebelik ve doğum görüngüsünün bütününe yeni bir insanın belirişinin somut biçimi olarak bakıp bu sürecin bütün gerçekliklerini birbirine bağlı biçimde kabul edemiyor? Anne ile ceninin çatışması, tarafların plasenta, rahim ve cenin hücrelerinin mülkiyet sınırları için çekişmesi förmülü niçin kabul edilsin? İnsanın böylesi temel, kalıcı ve sürekli bir görüngüyü kavrayışı niçin mülkiyet ve bireyselliğin liberal kuramı gibi dönemsel, geçici kavramlar üzerine kurulsun?