Bu söyleşi ilk kez Ağustos ve Eylül 1997’de, Hambastegi dergisinin 73 ve 74. sayılarında (Farsça olarak), daha sonra da Mansur Hikmet’in Toplu Yapıtlar, 8. Cildi’nin 395-412. sayfalarında yayımlandı. İran Komünist-İşçi Partisi kurucusu ve lideri olan Mansur Hikmet 4 Temmuz 2002’de gırtlak kanserinden dolayı 51 yaşında yaşamını yitirdi.

Süreyya Şahabi: “Karar hakkı”, “kadının kendi bedenine hakkı”, “yaşam hakkını savunma” ve özgür, insancıl bir toplumda bu hakkın savunulması gibi tartışmanın belirleyici noktalarına gelmeden önce bir konuyla ilgili görüşünü öğrenmek istiyorum. Program’ın bir yandan bu eylemin özüyle muhalefetini öte yandan kürtajın yasal olmasını istemesini nasıl açıklıyorsun? Program kürtajı insanın kendine yabancılaşmasının göstergesi saydığından kürtajın yasallığına karşı çıkmalıdır, dolayısıyla Program’ın bunu kabul etmesinin sözümona bir taktik olduğunu ileri sürenler var. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Mansur Hikmet: Program’ın sorunlara bu yaklaşım biçimi ne kürtajla ilgili maddeye özgü ne de doğrusunu istersen, bize özgüdür. Yok etmek istediğimiz halde günümüz toplumunun nesnel, verili gerçeği olarak tanıdığımız, kendimizin ve başkalarının yaşamlarına olumsuz etkilerini azaltmaya çalıştığımız çok sayıda toplumsal ilişki ve sorun bulunmaktadır. Program’ın ücretli işe yaklaşımı da aynen böyledir. Biz ücretli işin ortadan kaldırılmasını savunuyoruz, kişinin yaşamını sürdürmek için beden gücünü başkasına kiraladığı bir dünyanın insanlık ayıbı olduğunu düşünüyoruz. Ücretli iş de kürtaj gibi insanlığın kendine yabancılaşmasının göstergesidir. Yine de Program’ın büyük bir bölümü günümüz toplumunda ücretli iş koşul ve kurallarını düzenlemeye yöneliktir. Devlet kavramı da öyledir, din kavramı da öyledir. Program’ın aynı bölümünde (ikinci bölüm) bazı uyuşturucu maddelerin kullanımının serbest bırakılmasını, devletin bunları uyuşturucu bağımlıları için sağlamasını istiyoruz, bunun bağımlılığı ortadan kaldırmanın koşulu olduğunu savunuyoruz. Biz fuhuş yasağının kaldırılmasını, yasaların fahişeleri korumasını istiyoruz, bunun da fuhuşu yok etmenin bir koşulu olduğunu savunuyoruz. Kapitalist toplumun güçlüklerinin karşılığı bunları yasaklamak ve bunların kurbanlarını cezalandırmak değildir. Bu yalnızca biz komünistlerin değil mevcut Avrupa uygarlığıyla birlikte ilerlemiş kişilerin de sözüdür.

Kürtaj da aynen böyledir. Biz kürtajın doğru bir eylem olmadığını düşünüyoruz. Bu sorunun hiç yaşanmadığı bir toplumun oluşmasını istiyoruz. İnsanların işlerinin bu noktaya varmadığı, böyle bir seçimle karşı karşıya kalmadığı bir toplum istiyoruz. Bu tuhaf bir istek mi? Değil. Bu insanların büyük çoğunluğunun, herkesten de önce, kadın veya erkek, kürtajdan kaynaklanan acıyı günlük yaşamında duyumsayan insanların isteğidir. Ben kürtajı özünde insanı yücelten bir eylem olarak kutsayan kişi veya hareket tanımıyorum. Feminist hareketteki köktenci çevrelerde bu konuya ilişkin duygusal vurdumduymazlığın varolduğu doğrudur. Ancak bu insan olarak gerçek duygularına başvurmaktan çok sekter siyasal yetiştirilme ve örgütsel, tarikatsal fanatizmlerinden kaynaklanmaktadır.

Ancak sırf istedik, arzuladık diye dış gerçeklik ortadan kalkmıyor. İstenmedik gebelikler, istenen gebelikten pişmanlıklar vardır, parasal, kültürel ve siyasal darboğazlar mevcuttur, kadın üzerinde sonsuz baskı vardır, dolayısıyla da birçok kişi için kürtaj bir çıkmazdan kurtulma yolu olarak ortaya çıkar. Kürtaj günümüz toplumunun bir gerçeğidir, toplum buna karşı omuz silkemez, buna göz yumamaz. Bu eylem herhangi bir devlet, parti veya siyasal hareketin isteminden bağımsız olarak fillen mevcuttur, bunun kurallarını aydınlatmak gereklidir. Kürtajın yasaklanması ise varolan toplumsal sistemin kurbanlarının cezalandırılması demektir. Bu bizim konumumuz olamaz.

Mansur Hikmet

Programımız kürtajı yanlış ve insani ilkelere aykırı bulduğunu bildiriyor. Ancak gerek varolan toplumda ekonomik darboğazlar ve kültürel cehaletin kurbanlarını korumak, gerekse bu edime yol açan temele karşı mücadele etmek için kürtajın yasal olması gerektiğini savunuyor. Doğrusunu istersen, “pro-choice” (seçme hakkı) hareketinin aktivistleri, Amerikan kürtaj kliniklerinin sorumluları ve doktorları ve pro-choice’in yasa koyucuları da aynı konuma sahiplerdir ve bu soruya karşılık şöyle diyeceklerdir: Kürtaj doğru bir edim değildir, ancak yasal olmalıdır. Aradaki fark bizim kürtaj ediminin özünün insani olmayışını dile getirmedeki açıklığımızdır. Feminist hareket içindeki köktenciler için bu ağır bir eleştiri. Siyasal açıdan Komünist-İşçi Partisi Programı 12 haftaya kadar kürtajın yasal olmasını, ücretsiz olmasını, yalnızca kadının kararına bağlı olmasını ve uzman kliniklerde gerçekleştirilmesini savunuyor. Amerika’daki pro-choice hareketi bu istekleri nihai arzuları biçiminde algılamaktadır, bunun ABD’de gerçekleşmesini pek yakın bulmamaktadır. İranlı göçmen yeni feminist eski Sol’un bu istekle sorununun feminizminden kaynaklanmadığına emin olabilirsiniz. Biri bu eleştiriyi açık bir toplantıda bana yöneltirse ondan kısa, açık ve yan çizmeksizin iki sorunun yanıtını vermesini isterim: Öncelikle kürtaj ediminin özüyle ilgili ne düşünüdüğünü, bu eylemi talihsiz, acı bulup bulmadığını, yoksa kürtajla ilgili hiçbir manevi, ilkesel, vicdani sorununun bulunup bulunmadığını açıklamasını isterim. Kanımca açık bir toplantıda ayağa kalkıp kürtajı; bırakın kadının toplumda yücelmesi ve övüncü nedeni saymasını, insanların karşısında boşuna ikileme düştükleri ve tereddüt ettikleri sıradan bir eylem sayan kişi karşılığını salondakilerden alacaktır. Kürtajın yasallaşmasının yandaşlarından muhaliflerine kadar herkesin önüne koyduğu büyük ahlaki sorunun böyle kayıtsız, yüzeysel, sığ değerlendirilişi kendi tarikatı dışında herhangi bir oturumda kendi kendini kolayca deşifre eder. İkinci olarak bu kişiden 12 haftaya kadar kadının iradesine bağlı yasal, ücretsiz kürtaj isteyen programımızın bu maddesine eleştirisini açıkça, gürültü patırtı etmeksizin dile getirmesini isterim.

Süreyya Şahabi: Sosyalizmde veya daha genel olarak insani ilkere dayalı bir toplumda kürtaj hakkının geleceğine ilişkin şöyle denilmektedir: Bütün eğitime, korumaya vs. karşın 12-13 yaşlarında bir ergenin gebe kaldığını düşünelim, kendisi çocuk olduğu halde ondan çocuğunu doğurmasını mi isteyeceksiniz?

Mansur Hikmet: Bu gibi sorular İslami geleneğin açık arayan soruları ve fetva isteklerine benziyor (ya deprem olur da…). Kürtajı gerekçelendirmek için 12 yaşındaki kız örneğini öne sürmek zayıf bir uslamlamadır, çünkü kürtaj 12 yaşındaki çocukların gebeliğinden daha geniş bir görüngüdür, mantığı buna dayanmamaktadır. Günümüz İngiltere’sinde bütün toplumsal sorunlar, çocukların hukuk ve olanaklardan yoksunluklarına karşın, kürtaj süresinin 24 haftadan 18 haftaya indirmesini engellemeyi övüncü sayan ulusal kürtaj kampanyasının verilerine göre 1992 yılında gerçekleşen 160.000 kürtajdan yalnızca 3000’i 16 yaşın altındaki ergenlere ait. Bu %2’den daha az demektir. Bu 3000’in de %1’inden azını 12 yaşındakiler oluşturuyor. 160.000 kürtaj 12 yaşındaki kızların istenmeyen gebeliği sorunuyla açıklanamaz. Bütün sistemler ve uslamlamalar karşısına ahlaki çıkmazlar, mantıksal ve “tevzih-ül mesail”(1) benzeri ikilemler çıkarmak, acıklı, trajik koşullar tasarlamak olanaklıdır. Ben de buna karşılık “ulusal kürtaj kampanyası”nın ülküsel toplumunda kürtaj doğumdan hemen önceki güne kadar serbest ise 28 yaşındaki bir kadın gebeliğinin 31. haftasında çocuğunu düşürmeye karar verirse ve hiçbir doktor bunu gerçekleştirmeye yanaşmazsa bunlar ne yapacaklardır diye sorarım? Doktoru, bu eylemi cinayet ve insanlık karşıtı saymasına karşın kürtajı gerçekleştirmeye “mecbur” mu edecekler? Kürtaj sorunu makro, genel, toplumsal bir sorundur ve makro bir yanıt almalıdır. Bir hareketin genel, temel yanıtı doğru, insancıl ve çözüm önerici olursa özel durumları, bu yanıt bağlamında, insancıl biçimde yanıtlamak olanaklı olur. Buna karşı hiçbir insanlık karşıtı yanıt şu veya bu özgül durumu anlatan hiçbir örnek veya hikâyeyle meşrulaşamaz.

Benim gebe sosyalist ergen sorununa yanıtım şu: Birincisi, biz hiçbir zaman sosyalizmde kürtajın yasaklanmasından söz etmedik. Toplumun bu edime gereksinim duymaktan kurtulmasından söz ettik. Bu yüzden sosyalizmde (özellikle de sosyalizmde) 12 yaşındaki bir kızı doğurmaya veya herhangi başka bir şeye “zorlayacaklarını” sanmıyorum. İkincisi, gerçek yanıtı gebelikten korunma yöntemlerinin iyileştirmesi ve gelişmesinde, cinsel eğitimde, çocuk haklarının artırılması ve saygınlığının artmasında, geri kalmış ahlakiyatla, genel cinsel bilgiye muhalif cahilce fanatizmle mücadelede, kişilerin kendi cinsel ilişkilerini özgürce denetim altına almalarında vb.’de aramak gerekir. Yalnızca ergenlerin değil gebe kalmak istemeyen hiç kimsenin gebe kalmamasını sağlayabilmek gerekir. Bu, bilimsel ve teknik açıdan olanaklı mıdır? Bence bundan kuşku duyulamaz. Çağdaş, kadın düşmanı toplumda korunma yöntemlerinin yaratılması ve iyileştirmesi gerektiği kadar ilgi görmüyor. Savaş ve casusluk teknolojisine ayrılan bütçenin on binde biri bu soruna ayrılsaydı şimdiye dek çözümü bulunmuş olurdu. Yine ilk kareye dönüyoruz: Anne rahminde cenini yok etmek talihsiz bir edim mi değil mi? Bizi eleştiren kişinin içinden bir ses ona “keşke bu edimi gerçekleştirmek zorunda olmasak” diyor mu demiyor mu? Yanıt olumluysa insanların kürtaj yapmak zorunda olmadıkları bir toplum yaratmaya çabalamak ileriye doğru giden biricik insancıl, onurlu yoldur. Ancak kürtajı bademcik ameliyatıyla aynı sayan, sorunun derinliğinin, acıklılığının, saysız insan ve birçok kuşak için ahlaksal çıkmazının ayırdında olmayan kişi doğal olarak bu çabaya yabancıdır.

Süreyya Şahabi: Parti programı “pro-choice” ve “pro-life” (yaşam hakkı) kutuplaşmasında nerede yer alıyor, genel olarak bu kutuplaşmayı nasıl değerlendiriyorsun?

Mansur Hikmet: Özellikle yurtdışındaki yeni feminist İranlı çevreler arasında görece yaygın sanı pro-choice’lerin kürtaj yanlısı ve pro-life’lerin kürtaj karşıtı olduklarıdır. Durum böyle değildir.Tartışma kürtajın iyi veya kötü bir edim olup olmaması değil yasal olup olmamasıdır. Pro-choice’ler, birçoğu kürtaj ediminin özüne karşı olsa da kürtajın yasallığını savunuyorlar. Komünist-İşçi Partisi’nin konumu da kürtajın yasal olmasının savunulmasıdır. Hukuksal açıdan parti programında ifade edilenler pro-choice hareketinin Amerika gibi bir ülkede yirmi yıl sonra bile bütünüyle elde edilemeyen, birçok Avrupa ülkesinde de hâlâ gerçekleşmemiş olan nihai istek ve ereğidir. Bizim programımızda kürtaj 12 haftaya kadar serbesttir ve yasaldır. Karar bütünüyle kadına aittir, kadın veya başka hiç kimse hiçbir tibbi veya yönetsel merciye herhangi bir gerekçe veya uslamlama sunmak zorunda değildir. Kürtaj ücretsizdir ve tam donanımlı kliniklerde gerçekleştirilmelidir. Böyle bir isteğin gerçekleşmesi Amerika’nın feminist hareketinin imgelemine dahi sığmıyor. Dışarıdan bir gözlemci, hukuksal açıdan Komünist-İşçi Partisi Programı’nı kürtajın yasal olmasını savunduğu için pro-choice bir belge olarak sınıflandıracaktır.

Ne var ki bu adlandırmanın ta kendisi, pro-choice ve pro-life, yanıltıcı ve propagandaya yöneliktir. Bu kutuplaşmanın ana kaynağı olan Amerika’da pro-life hareketinin gürültücü ve militan kesimini sağ, tutucu ve dinsel çevreler oluşturmaktadır, bunlar gerçekte yaşama en ufak bir saygı duymamaktadırlar. Bunlar idam cezasını ve bu cezanın ergenleri de kapsayacak biçimde genişletilmesini savunanlardır. Amerika’nın militarist siyasetlerinin sürekli destekleyicileridir. Temelde gerici, ırkçı, yabancı karşıtı ve yoksul düşmanlarıdır. Bunların yönetimi altında Amerika halkı sürekli olarak yoksulluk ve hastalıktan telef olmuştur, telef olmaya devam etmektedir. Karşı tarafta pro-choice hareketinin ana kaynağı ve simgesi, seçme yanlısı, daha kısa bir süre önce bekar annelere geniş kapsamlı bir saldırı örgütleyip dört milyon Amerikalı çocuğu evsizliğe, kötü beslenmeye ve yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkum eden Amerikan Demokrat Partisi ve Clinton yer almaktadır. Kürtaj serbestisine seçme hakkı demek maskaralıktır. Bu herhangi bir insanın seçeceği son şeydir. Bunlar önceden gönenç hakkını, kadının toplumsal ve mesleki eşitliği hakkını, çalışma ve eğitim hakkını, ekonomik güvence ve toplumsal saygınlık hakkını, güvenli cinsel ilişki hakkını bile kadının elinden almışlar, şimdi ise uçurumun kenarında atılmak veya atlama seçimini yapma özgürlüğünü veriyorlar. Kürtajı “seçen” kadın toplumun ona bahşettiği bunca özgürlüğe gerçekte ne kadar da müteşekkir olması gerek! Bundan dolayı bana sorulduğunda kendimi pro-choice adlandırmam. Böyle bir adlandırma iki yüzlücedir, bir kandırmacadır. Kendimi 12 haftaya kadar kürtajın yasallaşması yanlısı ve kürtaj edimi karşıtı olarak adlandırırım.