Kerem sekiz yaşında haylaz mı haylaz bir çocuktu. Hayatta en sevmediği şey de kitap okumaktı. Annesi ve babası bu duruma çok üzülüyor, ancak çare bulamıyordu. Cezalandırdılar olmadı, kızdılar olmadı, yalvardılar gene olmadı. Kitap sevmediği için dersleri de çok iyi değildi. Sınıf arkadaşı Efe de aynı Kerem gibi kitaplardan nefret ediyordu. Çok yakın arkadaş olan Kerem ve Efe, kitap okumanın zaman kaybı olduğunu ve kitap okumanın çok sıkıcı bir şey olduğunu düşünüyorlardı. En çok zevk aldıkları şey futbolcu kartları ve bilgisayar oyunlarıydı.

Kerem ve Efe sadece kitap okumanın değil, kitap okuyanların da çok sıkıcı olduğuna inanıyordu. Kendi aralarında ‘’Kitap Sevmeyenler Kulübü’’ kurdular, bu kulübe üye olanların kitap okumaması ve kitap okuyanlarla arkadaşlık yapmaması gerekiyordu. Sınıflarında bu kulübe üye olmak isteyen kimse bulamadıkları için bu kulüp sadece ikisinden oluşmaktaydı.

Kerem’in ablası Ceren ise, Kerem’den yedi yaş büyüktü ve Kerem’in tersine kitapları çok seviyordu ve derslerinde de çok başarılıydı. Kerem’in durumuna üzülüyor, ancak mutlaka bir gün onun da kitapları seveceği inancını hep koruyordu. Bunun zorla ya da cezayla olmayacağını düşünüyor ama nasıl bir çare bulmaları gerektiğini bilmiyordu. Kitapların da aslında bilgisayar oyunu gibi macera dolu olduğunu nasıl anlatacaktı ki kardeşine? Aslında Kerem sadece bir kitaba bile şans verse mutlaka kitapları sevecek ve bir daha vazgeçmeyecekti. Nasıl sağlayabilirdi ki bunu? Birkaç kere anlatmayı denedi, olmadı. Kerem inatla, ‘’Hayır, ben kitap okumam, sevmiyorum!’’ diyordu. Bir gün Ceren kendi kendine bir plan yaptı, mutlaka Kerem’e kitapları sevdirmeliydi, çünkü Ceren kardeşini çok seviyordu.

O gün her zamanki gibi Kerem okuldan gelip, bilgisayarın başına geçti ve saatlerce kalkmadı. Annesi, babası da her zamanki gibi tüm geceyi Kerem’e söylenerek ve kızarak geçirdiler. Uyku zamanı gelince Ceren kardeşinin yanına gitti ve ‘’ Haydi, bu gece seni ben uyutacağım’’ dedi. Kerem şaşırdı, ‘’Ben bebek miyim, neden sen uyutuyorsun?’’ diye sordu ama aslında karanlıktan korkan Kerem bu duruma sevinmişti, belli etmek istemedi.

Ceren de tüm sevimliliği ile şöyle demişti:

“Çünkü kardeşimi özledim ve bu gece onunla özel abla-kardeş zamanı geçirmek istiyorum.”

“Madem bu kadar istiyorsun tamam o zaman…”

Ceren, kardeşinin yanına yatarak eline bir hikâye kitabı aldı. Kerem, ‘’Hayır, abla ben kitap okumak istemiyorum, bu kulübümüzün kurallarına aykırı.’’ dedi. Ablası da ‘’Hayır, Kerem’cim aykırı değil, kitabı ben okuyacağım sen değil, sadece yüksek sesle okuyacağım, ister dinlersin ister dinlemezsin’’ dedi ve başladı okumaya. Kerem dinlememeye çalışıyordu; ancak hikâyeyi öyle güzel okuyordu ki ablası, dinlerken keyif alıyordu. Hikâyenin en heyecanlı yerinde Kerem uykuya daldı. Ceren kardeşine bir öpücük kondurarak odadan çıktı ama yarım kalan kitabı da kardeşinin başucuna bırakmayı unutmadı.

Kerem rüyasında, kitap okumaya onu zorlayan anne ve babasından kurtulmak için odasının penceresinden kaçıyor, arkasına bile bakmadan evi terk ediyordu. Kendi mahallesindeydi ama mahallesindeki tüm dükkânlar kitapçı olmuştu. Hiçbirine girmiyor, kitapçı dışında dükkân arıyordu ama her yer kitapçı doluydu. Nihayet bir bakkal buldu, çok sevinerek içeri girdi. Aradığı çikolata maalesef bakkalda kalmamıştı ve birden bakkalın içinde de bir sürü kitap satıldığını fark etti. Sanki Kerem kaçtıkça kitaplar onu kovalıyordu.

Aaa, evet bir kıyafet dükkânı. Gerçek hayatta kıyafet dükkânlarını sevmeyen Kerem sırf kitapçılardan kaçmak için buraya girdi. Dükkânın içini gezerken üzerinde en sevdiği futbolcunun resmi olan bir kazak gördü. Hevesle onu almak istedi ama satıcı kazağın 20 tl olduğunu söyleyince Kerem yanındaki paranın buna yetmeyeceğini anladı. Üzgün bir şekilde dükkândan çıktı. Etrafa baktı yine her yer kitapçı doluydu. Yağmur da başladığından bu kitapçılardan birine girmek zorunda kaldı. Kitapçıda yağmurun dinmesini bekleyecekti. Dükkânda gezerken kapağı dikkatini çeken bir kitap aldı eline suçlu suçlu. İlk sayfasına göz gezdirdi derken birden bitiriverdi kitabı, çok beğenmişti. Kitap okumak o kadar da sıkıcı değilmiş, diye düşünürken aniden kendini yatağında buluverdi. Anladı ki rüya görmüştü. Neden kitapçıya girmeden uyanmamıştı ki, o zaman kitapları sevmeye başlamış olmayacaktı. Kitap sevmek kulüp kurallarına aykırıydı.

Uyandığında ablasının gece okuduğu ama en heyecanlı yerinde uyuyakaldığı kitabı gördü başucunda. Aslında merak ediyordu hikâyenin devamını. Eline aldı sadece bir sayfasına bakacaktı ama kendini tutamadı ve tüm kitabı bitirdi. Şimdi bunu Efe’ye nasıl anlatacaktı, çünkü kulüp kurallarını çiğnemişti.

Başına gelenleri utana utana ablasına anlattı. Ablası da şöyle dedi:

“İstersen Efe’ye de kitapları sevdirebiliriz, ister misin?”

“Yapabiliyorsan yap, ama olmazsa bu benim okuduğum son kitap olur, çünkü ben arkadaşıma ihanet etmem.”

İş yine Ceren’e düşmüştü. Kerem’den Efe’nin en sevdiği futbolcuları öğrendi ve tüm günü bu futbolcuların kartlarını arayarak geçirdi. Akşam Efe’yi eve davet ettiler. Ceren, Efe’ye kartları gösterdi. Efe o kadar mutlu oldu ki, tam da istediği kartlardı. Ceren o kartlara sahip olmak için bu kitabı bitirmeniz lazım diyerek her iki ‘’Kitap Sevmeyenler Kulübü’’ üyelerine birer kitap uzattı. Efe karşı çıktı, okumam diye ama Kerem kartları göstererek, “Bunlar için okumalıyız hem ne olacak ki kartları alıp bir daha okumayız kitap falan. Kartlar için bu fedakârlığı yapmalıyız, deyince ikna oldu.” dedi.

İkisi de kitaplarını bir solukta okuyup kartlarına kavuştular. Kerem çok merak ediyordu Efe’nin kitabı sevip sevmediğini ama nasıl soracağını bilemiyordu. Birden Efe’nin Ceren’in odasındaki kitaplığa göz gezdirdiğini görünce dayanamadı.

– Ne düşünüyorsun? Yani kitaplar hakkında, hala sevmiyoruz değil mi?

– Şey, aslında çok da sıkıcı değillermiş ama neyse boşver, hadi kart oynayalım.

– Efe, sana bir şey itiraf edeceğim, ben dün de bir kitap bitirdim ve aslında çok da keyif aldım. Ama kulübümüze de ihanet etmek istemiyorum, kafam çok karışık.

– Aslında ben de keyif aldım okurken, çok da sıkıcı değillermiş. Ben de itiraf edeyim, aslında şu an kart ya da bilgisayar oynamak değil, şuradaki uzay kitabını okumak isterdim.

Artık Kerem ve Efe birer kitap kurdu olmuştu. Tabii, bu işe en çok Ceren sevindi. Kerem ve Efe kulüplerinin ismini ‘’Kitap Sevenler Kulübü’’ olarak değiştirdi ve artık sınıflarında herkes bu kulübün bir üyesi oldu. Kulüp şartlarının arasında da haftada en az üç kitap bitirmek vardı.