Bir çocuk görüyorum, gözleri dolu dolu bakıyor karşısındakine. Anlaşılan karşısındaki babası…

El-kol hareketleri ve de mimikleri ile oldukça kızmış ve de hırslanmış bu adam belli ki. Karşısındakinin ne kadar bağımlı, ne kadar mahçup, ne kadar aciz olduğunu farketmeyecek kadar kendinden geçmiş. Hiç bir şeyi anlayamayacak kadar hoyratlaşmış bu adam, yanı başında duran şeyin cisimleşmiş korku olduğunu da mı göremiyor?

Ah o korku, gözlerdeki dolulukta… O küçük elin gayri ihtiyari – sanki engelleyebilecekmiş gibi- az sonra gelmesi muhtemel tokadı önlemeye çalışır hali… Ah o küçük, küçücük el… Bir çocuk daha görüyorum, hemen diğerinin yanında. Elinde bir çikolata ya da dondurma, gayet umarsız ve hatta keyif alır halde. Ne arkadaşı ya da kardeşi hakkında bir açıklama, bir kollama ne de bir kader ortaklığı hali… Belli ki bu duruma aşina ve de belli ki bu durum onun için normalite…

Arabayla geçiyorum yanlarından, başım o tarafa dönüp kalmış, görüntüler aklımda mıh gibi… O el kalbimde taş gibi… Sadece bir gün önceye dönüyorum sonra. Halasının başına atma ve de yapma dememe rağmen sert bir şeyle vuran oğluma… Onun ne kadar da küçük ve de masum ve de aciz ve de korunmasız olduğunun kanıtı o “minicik minnacık” ellerine… Hırsla ve hoyratça ve de tüm hayvanlığımla o ele vuruşuma… O korkmuş ve de belli ki hayal kırıklığına uğramış, yaşlı gözlerle yine de minneti, merhameti ve de acısına merhemi benden arar haline…

Dönüyorum… Kalıyorum orada uzun bir süre… Kendimi orada parçalamak, paramparça etmek istiyorum…

***

Anneliğin en zor yanı, insanın içindeki “kötü”yü dizginlemek zorunda olması. Buna ister sabır deyin, ister sakin kalmak, değişmiyor. O hiç bulunmak istemediğiniz ortamda olmak zorunda oluşunuz, idare edemeyeceğini bilmenize rağmen kaçamayacağınız anlarda yapma-yapmama seçimleri… Kısaca “iyi” kalabilmek… Derler ki böyle anlarda oradan uzaklaşın ya da çocuğu odasına yollayın ya da bir sükunet köşesi belirleyin, yaşına göre o kadar dakika orada bekletin. Ben de derim ki sinirini kontrol edemeyen, hatta o davranışı niye yaptığını bilmeyen küçük bir insanı odasına göndermek ne kadar zor ve bence onun için çok da anlamlı değilse (odasına gidene kadar neye kızdığını, neyi düşüneceğini unutacaktır muhtemelen); tüm sabır, sakinlik, anlayışlılık ve hatta annelik kotalarını doldurmuş birinin birkaç dakika başka odaya geçmesi bile yetmeyecektir kötü şeyleri engellemeye. Tabii çoğunluk benim gibi hoyratlaşmayacak, bu anları biraz bağırış çağırışla atlatabilecektir. Ama nihayetinde sonuç; kalbini kırdığınız ve bunun nedenini bile çoklukla anlayamamış bir çocuk ile zıvanadan çıkmış, üstelik vicdan azabıyla kalakalmış bir anne olacaktır.

Benim annelik sürecimde en çok özendiğim şey, çocuklarına hiç yüksek sesle konuşmadığını, hatta her şeyi tatlılıkla hallettiklerini anlatanlar olmuştur. Öyle ki, 4 yaşına erişen oğluna ilk kez ıspanak yedirmeyi başarı kabul eden bir anne olarak yemeğini sorunsuz yiyen bebişlere bile özenmemişimdir. Bir gün o da yer, daha olmadı gelinim öyle böyle sebze yemesini sağlar, diyerek avuturum kendimi. Ama onun da küçük bir insan olduğu, onun kişiliğine, karakterine zarar vermeden kriz anlarında iyiliği nasıl korurum sorusu bir vicdan sızısı olarak içimi hep kemirmiştir.

Çünkü eminim benim o anlarda verdiğim tepki onun için bir model olacaktır. Nihayetinde öyle oldu bir dönem. 2,5 yaş civarında girdiği kriz döneminde, o bağırır ben bağırırım, o saçımı yolar ben ağlarım, o “kötü anne” der ben “sen ne biçim çocuksun” diye isyan eder bir haldeyken ve durum kocaman bir  kısır döngüye dönüşmüşken gördüm bunu. Bu şekilde devam ettikçe bir şeylerin yanlış yerleşeceğinden ne kadar emin olsam da duruma çözüm bulamıyordum. O kadar çaresiz hissetmiştim ki kendimi… Nihayet anneanne-dede-baba üçlüsü bir dönem ikimizi yalnız bırakmamaya çalışarak meseleyi hal yoluna koydular.

Çözüm bazen annelik içgüdülerinde olmuyor maalesef, üzgünüm ama kitaplar da bir yere kadar idare ediyor. Böyle zamanlarda yardım almak, bir bilene (belki bir uzmana) danışmayı yenilgi olarak görmemek lazım. Birinin size çocuğunuzun o anlarda ne yaşadığını, aslında ne demek istediğini anlatması gerekiyor. O anlattıkça içinizdeki “kötü”yü teşhis ediyor ve ortaya çıkmaması için neler yapabileceğinizi kendiniz buluyorsunuz. Çünkü o bir kere çıktığında, o anı kurtarmak kolay olmuyor.

***

O masum ellere vurduğum günden beri içimde bir yara var, artık kalbim daha ağır.