İki bebeli hayattan merhaba!
Bir harala gürele içinde şimdiye kadar hiç yazı yazamadım. Artık güzel bir düzenimiz var ve oturup bir şeyler yazabilirim.
En son bizden haber olarak doğumu, yazarımız, komşum ve arkadaşım Gülen yazmıştı.
Kısaca o günü özetlemek gerekirse, benim sakın o gün doğmasın diye dualar ettiğim gün (cuma) doktora kontrole gittik ve Pazartesi günü için sözleştik. Bebe kanalda bekliyor idi ve bir sancı filan da yoktu.
Gün boyu şuursuzca Dünya’nın yolunu yürüyüp her tür toplu taşımaya eşyalı, İlyas’lı inip bindik.
Tabii bu kadar hareket tetikleyici oldu kuvvetle muhtemel ve akşam İlyas yattıktan sonra ben internette ay hangi yemeğin siparişini versem diye yalanarak gezinirken birden “n’oluyor aaaa, çişimi mi kaçırdım ama yoktu ki, ama hapşırmadım ki ama ama…” diyerek tuvalete gittim ve pembe bir su ile karşılaştım ince ince gelen. Doktorumu aradım. Hadi hastaneye dedi. Dedim ya belki değildir, ağrım filan yok ki, taaa karşıya gelmeyeyim şimdi, hemen yakındaki hastaneye gideyim. Tabii, o “saçmalama!” dedi ama ben o kadar o gün olmasın istiyordum ki evreni ikna etmeye hazırdım!
Gülen’i aradım, ulaşamayınca tek başıma gittim. (Metin, İlyas’la evde bekledi.) Dünyanın en yavaş karşılaması vardı acilde. “Ben doğuruyor olabilirim, huuuu!” diye bağırınca azıcık telaşlandılar. Nöbetçi doktor kontrolde 1,5 cm açılma var dedi ki hala gram sancı filan yoktu. Muayeneden çıktım. Annemle kardeşim gelmiş. Annemi bize bırakıp Cenan’la karşıya geçtik.
Yazı boyunca sürekli tekrar etmeme gerek yok, ilk su geldiğini anladığım andan doğum için kesilene kadar “bugün değil, niye bugün?” diye ağladım durdum. Çünkü babamın ölümünün sene-i devriyesiydi ve hala çok üzgündüm. Aynı gün olmamalı diye düşünüyordum.
Velhasıl hastaneye vardık, biraz sonra Metin’le Gülen’in eşi Semih geldi. Ameliyathaneye alındım. Epidural takılırken hasta bakıcı adamcağıza pençelerimi geçirip naralar attım, sonra da sürekli “hayııır, daha uyuşmadım kesmeyiiin!” diye söylendim. Bu arada zor konuşacak kadar da zangır zangır titriyordum. Aslında domuz gibi soğukkanlı biriyimdir ama aniden olması ve sene-i devriye meselesi yüzünden ben ben değildim. Bir de tekrar kesilmek acayip asabımı bozan bir konuydu. Bebek kanalda olduğu için doktor çekerken berbat bir vakum hissi oldu ve sağlam da bir küfrettim tüm bu karmaşada.
Sonra 23.45’te gün bitmeden Dünya’mız çıktı, bana sakinleştirici yapıldı ve bitti. Aynı gün olması da o zaman unutup, kabullendiğim bir şey oldu. Dedik, demek ki bu veledin bir görevi de bu. Kötü günü iyi etmek. Ne güzel.
Sonrası her zamanki işler işte, hastane, lohusalık, bebek bakımı, süt, çiş, kaka, sızlayan kesi yeri, olmayan uyku, düzensiz yeni düzen filan.
Ama iki çocuklu olmanın tüm özeti diyebileceğim şey, ikinci çocuk çok kolay. Biliyorsun çünkü artık her şeyi.
“Aa bu gaz ağrısı, aç değil kucak istiyor, dur süt gelir ben habire emzireyim, telaş yok” şeklinde gayet cool geçiyor. Zor olan ise işleri birinci ile birlikte yapmak zorunda olmak. Onun gönlünü kırmamak, ilgiyi eksik etmemeye çalışmak…
Son bir aylık süreye kadar annem ve Metin’in sonsuz yardımlarıyla götürdük işleri. Artık başka bir şehirde yaşıyoruz. Annem İstanbul’da (gerçi buradaydı yeni gitti), İlyas okula gidiyor, Samed Dünya 9 aylık ve ilk defa hafta içi gündüz gelen bir yardımcımız var. Allah’a şükür hep istediğimiz gibi biri. Hepimiz memnunuz halimizden yani. Artık şehirde yaşamadığımız için de çok mutluyuz. (Bodrum’dayız artık)
Samed huy ve fizik olarak İlyas’a oldukça benziyor. Ama daha yapışık bir tip. İlk 3 ay gece uykusu hariç tamamen sling’in içinde (www.tuniko.com ve Hülya sağ olsun) yaşadı. Her işi o oradayken yaptım. Asla yatağa bırakamadım.
Şimdi gündüz uykuları rica minnet, zor konsantrasyonla ve pek uzun değil. Gece hala iki üç kere kalkıyor (eğer hasta değilse ve diş ağrısı bastırmıyorsa) ve sabahın köründe de “günaydıııın!” diye zıplıyor.
Hep arkadaşımız Burak’ın yüzünden çünkü İlyas’ı duyunca bir daha asla o kadar şanslı olmazsınız dedi. (1 aylıktan itibaren tüm gece uyuyan bir mucizeydi çünkü) Bir de galiba ben uyku eğitimi veremeyen biriyim ve kurada da bize hacıyatmaz çocuklar çıktı. Neyse, sonuçta iştahlı, neşeli, meraklı, haylaz ve anneci bir insan Samed Dünya. Şükür.
4. ayda bitmek bilmeyen bir yeşil mukuslu kaka, sulu püskürerek kusma ve tüm gün süren mutsuzluk baş gösterdi. Enfeksiyon olabilir diye bekledik, tecrübeli analar “yahu, süt alerjisi olabilir mi, bir kes bakalım yediklerini.” dedi, söz dinledim ve o günden beri konu kapandı. İlyas’ta katı gıdaya başlayınca Atopik Dermatit olarak kendini gösteren inek sütü, eti ürünleri Samed’te emerken ve sindirimde çıktı. O günden beri ben neredeyse vegan yaşıyorum, Samed’e de katı gıdaya başladığından beri keçi sütü ürünleri ve kuzu eti vermekteyiz.
Çok sevdiğimiz bir Işık ablamız vardır, o bu durumu ineklerin ahlakını bozdular diye özetler. Yani zaten protein yapısı itibarıyla bebelere ters gelen inek ürünleri bir de otçul hayvanlara verilen abuk sabuk besinler nedeniyle iyice tuhaflaştı.
Bu durumun benden yana şöyle bir avantajı oldu, doğum kilolarından büyük hızla kurtulmak. Çünkü öğünlerim şu hale geldi. Kahvaltı iki tane yağda yumurta, 20 tane filan zeytin, tahin-pekmez. Yumurta çok tok tuttuğu için ancak akşamüstü acıkıyorum; o zaman da akşam yemeğine az kaldı diye bir avuç filan kuruyemiş yiyip akşam da sebze yiyorum. (Bizde sadece sebze ve bakliyat pişer. Metin vejetaryen. Eti, İlyas öğlen yer.) E, tahmin edeceğiniz gibi tüm bunlara eşlik ederek mabadım da yer görmüyor. Dolayısıyla ben 6.aydan itibaren doğum öncesinden zayıfım. Azıcık spor lazım tabii, bir muhallebi efekti yok değil.
Bir de Samed yemeye başlayıp ben de onun peynirini yiyince fark ettim ki sanki peynir pek de metabolizmamıza uygun bir şey değil. Çünkü benim herhangi bir gaz, kabızlık vs. sıkıntısı yaşamayan bir yapım olmasına rağmen peynir yemeye başlayınca onun vücudumda olduğunu hissediyorum. Yani, karnım filan şişmiyor ama bağırsaklarımda olduğunu biliyorum, hissediyorum.
Buradan henüz kendi kendime içinden çıkmadığım vejetaryen/vegan yaşam konusuna geçmenin manası yok. Zira dediğim gibi daha net bir ad koyabilecek durumda değilim. Bence ideali vegan yaşam. Ama fikirle zikir her zaman uyuşamıyor. Sürekli böyle yaşayabilirim ama hoşuma gitmez ve stresli gibi geliyor. Bu yüzden nihai hedefim çok istediğimde tüketmek seviyesinde ilişkimi sürdürmek.
İşte son 9 ayın özeti. Daha özeti: kardeş iyi, çok bebek güzel şey. Beraber eğlendiklerini, birbirlerini sevdiklerini görmek zevkten deli ediyor insanı. İkisini de eşit seviyorsunuz, hatta artık herkesi daha çok seviyorsunuz. Kıskançlık, kavga da olacak elbette, sadece miktarı mühim. Kardeşiyle bunları yaşamamış var mı aranızda? Eh, tamam o zaman, korkmayın. Doğurun.
Not: Çocukların fotoğrafını Facebook’ta paylaştıkça “3, 5, devam” diyenlerin kapısına kedi, köpek bırakmayı düşünüyorum. Şımarmayın.