Dört yıldır Bodrum’da yaşıyorum. Mavisi, yeşili, kalesi bir yana, bir de yazdan beri başka bir yanına şahit oluyorum..

“Savaşın nerede olursan olsun artık sana da dokunabileceğine!”

Yani artık o “doğu yanıyor, batı güneşleniyor” klişesi burada geçerli değil.

Gümüşlük’te oturuyoruz. Yarımadanın en batı ucunda. Önümüz Yunan Adaları. Hani Avrupa’ya açılan kapı. Gözlerini kıs, elini uzat, işte neredeyse sokakta yürüyenleri göreceksin, o kadar yakın Avrupa buradan sana…

Pazar sabahları yürüyüş yaparız maaile Gümüşlük’ün kıyılarında, tepelerinde. Hava mis, deniz masmavidir.

Yürürüz, mutlu oluruz. Fakat, bu sabahki yürüyüşümüzde kekik tarlasına geldiğimizde bir tuhaflık seziyoruz. Kekiklerin, ada çaylarının üzerine konan can yeleklerine bakıp yine dönüyoruz o kadim ruh haline… (Galiba Ortadoğu’ya hiç barış gelmeyecek)

“Can yelekleri tarlası” diyorum gayriihtiyari. Uçurumdan aşağıya baktığımda kayalıkları görüyorum, sivri, dik, sarp kayaları. Denize bakıyorum artık masmavi değil de karanlık ve soğuk diyorum.

Sanki Bodrum’da yaşayan çocuklar için yazılmış “Hollanda Kralı Bo” kitabını hatırlıyorum. Habib Bektaş’ın yazdığı. Hani pek de kimselerin bilmediği. Bazı sözcükler çocuklara anlatılamıyor ya, “savaş” gibi, “iltica” gibi. İşte, al sana “Mülteci ne demektir,  baba/anne?” sorusuna yanıt verebilecek seviyede bir hikaye Hollanda Kralı Bo.

“Hollanda Kralı Bo, bir akşamüstü dolaşmaktadır deniz kıyısında. (tıpkı bizim gibi) Birden denizden bir ses gelir ve Kral Bo telaşa kapılır. Seslenir biraz da korkarak “ Hey yabancı, sen kimsin? İn misin, cin misin?”.

“Ben İbrahim” der denizden gelen ses.

Ve kıyıya çıkar karanlıkların içinden kara derili İbrahim. Hollanda Kralı Bo, İbrahim’in ten rengine mi şaşırsın, denizden gelişine mi.

Sorar şaşkınlığı geçince:

  • İbrahim söyle bakalım, ne arıyorsun benim ülkemde? Yoksa buraya tatil yapmaya mı geldin?
  • Hayır! Bizim dilimizde tatil diye bir sözcük yok. Ben mülteciyim! Senin ülkene iltica ettim!
  • Mülteci ne demek? İltica ne demek?
  • Ne biçim kralsın sen? Hiçbir şey bilmiyorsun! Mülteci, sığınan demek. Ben şimdi senin ülkene sığındım.

Şaşkınlıklarla dolu tanışma faslının ardından “herkes kendi ülkesinin kralıdır” bakış açısıyla iki çocuk kralın birbirlerine anlattıkları ile devam ediyor hikaye…

Hayatında hiç sıkıntı çekmemiş Hollandalı ile göç etmek zorunda kalan, açlığı yaşayan Habeşli bu iki çocuk insanın kültürel ve fiziksel farklılıklarını anlatan kitap, Ege kıyılarında ikamet eden biz ebeveynler için iyi bir el kitabı. Yani biz büyüklerin oyunu olan “açlık ve yokluğu” çocuklara anlatabilen bir el kitabı.

Hollanda Kralı Bo ile Habeş Kralı İbrahim’in sohbeti üzerinden çocuklar, “sömürge”, “açlık”, “iltica”, “mülteci”, “Karaderili” ve “eşitsizlik” kavramlarını duyacak bol bol.

Kitabı okuyup “bu güzel, yaşanabilir dünyanın(!)” anahtar kelimelerini de verdik mi çocuklarımıza, geriye arkamıza yaslanıp aciz halimize bakmak kalacak galiba.

***

Hollanda Kralı Bo

Habib Pektaş

Resimleyen Ozan Tortop

Top Yayınları, 2012

8+