Enîs mûnis olmanın güzel bir ifadesidir “yanında kendin gibi olmak”.

Kimi eski arkadaşlar böyledir. Sizi her halinizle kabul eder. Onlar rahat, siz daha rahatsınızdır. Kelimelerinizi tartmaz; tutarlı ve örnek olmak gibi bir gayretiniz yoktur.

Benim de var böyle arkadaşlarım. Sunturlu bir küfür dilimin ucuna gelse esirgemem. Toyluklarımı bilirler. Yenilerini paylaşmaktan da gocunmam. Mesela, sulugöz olduğumu bilirler, alay ederler. Ama gerçekten üzüldüğüm zaman da onlara malum olur.

Dedikodunun cazibesine kaptırıp acımasızca başkalarını çekiştiririz, biliyorum benim de arkamdan konuşurlar. Hiç de esprili olmayan ben, bu arkadaşlarımla geçirdiğim birkaç saat içinde etrafımdakileri güldürebilecek bir belagatle, rahatlıkla konuşabilirim. İllâ bir kadeh parlatmam da gerekmez. Mazi hali besler.

Hani “Son Sardunyalar” şarkısında diyor ya: Bir söyler, bin gülerdik; işte öyle.

Yine de insan istiyor ki; olduğu gibi kalmasın. “Görünmek istediği” gibi olsun.

Bana eski Türkçeyi rahmetli Müjgân Cunbur öğretmişti. Azim ve tevazunun ne kadar müşfik bir örneği idi, anlatmak kabil değil. Benim okuduğumdan fazlasını yazmıştı muhakkak, ama sanırdınız ki; o da sizden bir şeyler öğreniyor.
Kimse hakkında kötü konuştuğunu -gerçekten- duymadım. Fakat, onunla temas etmiş olanlar, vicdan ve doğruluk istikametinde ne denli kararlı olduğuna şahittir.

Sevgisini ve ümidini her dem canlı tutardı, asla peşin hükümlü değildi.

Yanında hal ve hareketlerime azami dikkat etmeye çalışırdım, bulunduğu mecliste münakaşaya girmekten çekinirdim. Benden yana mahcup olmasın, hayal kırıklığı yaşamasın isterdim. Kelimelerimi özenle seçerdim. Şakalarımda ölçülü, aktardığım hususlarda iddiasız ve açık fikirli olmaya çalışırdım. Müşterek konular bulmaya gayret ederdim. Bir müşkülümüz olup da ona anlatmamak olmazdı. En doğru, en samimi tavsiyeyi vereceğini bilirdik.

Kimi zaman, sorduğumuz ‘soru’ hakkında; onun ‘cevap’ üzerine düşündüğü, çalıştığı kadar durmadığımızı utanarak fark ederdik.

Müjgan Cunbur iki sene önce vefat etti. Öyle bir kayıp hissi peydâ oldu ki… Sanki, benim içimdeki “görünmek istediğim gibi olmak” arzusunu döndüren çark boşaldı.

Hala yazdıklarım, öğrendiklerim, değişen fikirlerimin ötesine bakıp tüm bu çeşitlilik içinde samimi ve doğru olmak için kendimi Müjgan Hoca’nın hatırası ile kalibre etmeye çalışırım. Beceremediğim zamanlar çoktur.

İnsan hayatında her zaman samimi, ahlaklı ve tutarlı olamıyor. Bu gayreti ona hatırlatacak unsurları çoğaltmalı ve vicdanına, aklına yoldaş yapmalı. İnsan “görünmek istediği gibi olmak” arzusunu tahkim etmeli.

Bu arzunun kaybolması fena.