Diğer ebeveynlerin birbirlerine anlattıkları uykusuzluğa dair hikayeleri duyduğumda araya girmemek için kendimi zor tutarım. Bu deneyimler bazen komik, bazen de biraz garip olabiliyor. Benim uykusuzluk hikayelerim ise diğerlerinin aksine oldukça acı verici. Gün içerisinde çoğu zaman sabırsız olmama, fazla tepki vermeme ve sesimi yükseltmeme neden oluyor.
Birkaç sayfadan oluşan yapılacaklar listesi ile uğraşıp hepsini gerçekleştirmeye çalışarak kendimi uykudan mahrum bıraktığım zamanlar hayatımın en mutsuz dönemiydi. Herkesin “her şeyi” olmak ve her şeyi başarmak uğruna aldığım sorumluluklarla ve kendime yaptığım baskılarla hayatımı çoktan toprağa vermiştim.
Günde sadece dört veya beş saatlik uyku, hayatımda çok büyük değişikliklere neden oldu. Uyku ile ilgili bir sorun yaşamadığım zamanlarda pozitif ve güler yüzlü bir insandım; fakat daha sonra her sabah kalktığımda bir o kadar bitkin, mutsuz, rahatsız bir insana dönüştüğümü fark ettim. Dinlenmem gereken zamanlarda dinlenmeyi ve kendime bakmayı ihmal etmem beni oldukça değiştirdi ve bu değişim evdekilere de yansıdı. Neyse ki, verdiğim zararı görmeme yardımcı olan unutulmaz bir olay yaşamak bana değişim için güçlü bir motivasyon sağladı.
Büyük kızım bir tabure almış, kilerde üst rafta duran abur cubura ulaşmaya çalışırken yanlışlıkla bütün pirinci dökmüştü. Farklı yönlere sayısız minik pirinç taneleri dağılmıştı, o an kızımın bakışlarıyla karşılaştım ve nefesim kesildi: Korku dolu kusursuz bir bakış. Bu korku benden mi kaynaklanıyordu? Sanırım. Çocuğum masum bir hata yapmıştı ve vereceğim tepkiden korkmuştu. Böyle büyümesini hiçbir zaman istememiştim. Bu, olmak istediğim insan değildi. Bu, öldüğümde hatırlanmasını istediğim kişi de değildi.
Artık geç saatlere kadar uykusuz kalmamın nedeninin zorunluluktan ziyade gerçekçi olmayan bir mükemmeliyetçilikten kaynaklandığı gerçeği ile yüzleşme vaktiydi. İçimdeki zorbanın düşüncelerime ve eylemlerime hükmetmesine izin vermiştim. Kafamın içerisindeki ses beni sürekli insanları mutlu etmeye ve çalışmaya zorluyordu. Kendimi hiçbir zaman yeterli hissetmiyordum ve ne zaman kendime dair bir şeyler yapsam suçluluk duyuyordum. Gün içerisinde yaptığım restoratif yürüyüşler ve birkaç kelimeden oluşan bir mantra ile içimdeki olumsuz diyalogları susturmaya çalıştım: Bugünü sev ve anı yaşa!
Ne zaman aklıma ve dilimin ucuna olumsuz bir düşünce gelse mantram ile bu akışı kesiyordum: “Dur! bugünü sev ve anı yaşa!” Günde bin kere bu sözü tekrarladığım oldu ama işe yaradı. “Sadece bugünü sev” kalbimin, aklımın sesi haline geldi. Bu ses, çocuklarımla her gece birlikte güzel vakitler geçirmemi sağladı.
Gün içerisinde ne kadar hata yaparsak yapalım, günü olumlu ve barışçıl bir şekilde noktalayabiliriz.
Ben de bugüne kadar dinlediğim ebeveynlerin eğlenceli uykusuzluk deneyimlerini anlatmak yerine günü huzurlu bir şekilde bitirmemi sağlayan sekiz stratejiyi sizlerle paylaşmak istedim. Unutmayın, başımızı yastığa koyduğumuzda bize huzur verecek şeyler, pişmanlıklarımız veya kırdığımız insanlar olmayacak.
Sohbet ritüelleri
Dikkatimi dağıtan her şeyi, yapılacaklar listesindekileri, pişmanlıklarımı ve bütün endişelerimi bir kenara bıraktığım bu sürede bütün varlığım ile çocuklarımla vakit geçiriyorum. Ne kadar yorgun ve stresli olursam olayım birlikte geçirdiğimiz bu sürenin sonunda kendimi her zaman huzurlu ve yenilenmiş hissediyorum. Sadece 10 dakika bile bize iyi geliyor. Çocuğumun aklında ve kalbinde biriktirdiği her şeye ortak olabiliyorum. Her gece gerçekleştirdiğimiz bu ritüellerin ileride daha çok faydasını göreceğimize inanıyorum.
Soru ritüelleri
Küçük kızım birlikte düzenlediğimiz soru ritüellerine bayılıyor. 10 dakika boyunca istediği soruyu sorabilme hakkı var. “Sihirli tavşanlar nerede yaşıyor?” gibi sorular sorabilirken bazen bu sorular “Cennet nasıl bir yer?” gibi ciddi sorulara dönüşebiliyor. Çocuklarımızın istediği de bu değil mi zaten, korkusuzca istediği her şeyi sorabilmek ve geçiştirilmeden önemsendiğini hissederek bir cevaba ulaşabilmek.
Kalp atışlarını dinleyin
Çocuklarım başımı göğüslerine koymamdan ve duyduklarımı onlara anlatmamdan çok hoşlanırlar. İnanın bir insan kalbinin sesinden daha umut verici bir şey daha yok. Günüm ne kadar kötü geçerse geçsin ve ne kadar umutsuz olursam olayım başımı koyup kızlarımın kalp atışlarını dinlediğimde her şey geçiyor.
Özür dilemek
Birkaç yıl önce okuyucularımdan biri şöyle yazmıştı: “Kimse birbirine ‘Üzgünüm’ ve “Haklısın, yanıldım.” diyemediği için ailem dağıldı.”
Bu hikaye beni acı gerçekle yüzleştirdi. Daha sık özür dilemeliydim. Hiçbir zaman sıcağı sıcağına özür dileyemesem de özür dilemek için geç kalmış sayılmazdım. Yakın zamanlarda olan şeylerden başlayarak geçmişteki pişmanlıklarım için özür dilemeye başladım. Yaptığım yanlışları kabul ederek affedilmek istedim. Özür dilemek ve affedilmek bana büyük ölçüde iç ferahlığı sağladı.
Yirmi şey söyle
Bir gece küçük kızım sevdiğim yirmi şeyi söylememi istedi. Lavaboda beni bekleyen bulaşıklara, yapılacak işlere ve ağrıyan sırtıma rağmen bunu yaptım. Her kelimemde yüzündeki gülümseme daha da artıyordu. İki dakikadan daha az zamanımı aldı ama kızım bu bu listeyi hayatı boyunca aklında tutacak belki de. Ben de birkaç ayda bir yirmi şeyi yapmayı gelenek haline getirdim.
Varlığının gücünü hatırla
Sevdiğin insanla arasındaki ilişki çok gergin olabilir. Bu listedeki hiçbir şey işe yaramayabilir. Bu durumda, varlığının gücünü hatırla. Üzgün bir kalbi tamir etmeyi her zaman başaramazsın. Bazen varlığımızın bile yeterli olduğu anlar vardır. Basitçe, “yanına oturabilir miyim? Seni seviyorum ve burada seninle olduğumu bilmeni istiyorum.” demek bile yeteli olabilir. Bazen hiçbir şey yapmadan öylece durmak bile bir şeyleri değiştirebilir.
Şükran duy!
İyi geceler demek için sadece birkaç saniyen varmış gibi davran. İnsanların ruhlarını ve kalplerini besleyen cümleler kurmaktan çekinme.
İyi ki hayatımdasın!
Seninle vakit geçirmeyi seviyorum.
Yüzünü görmek beni mutlu ediyor.
Elliye kadar say
Hayatımı yavaşlatmak ve anı mümkün olduğunca yaşayabilmek için harekete geçtiğim ilk zamanlarda kızımın “biraz daha yanımda kal!” cümlesi bile uygulanması zor bir mecburiyetti. Artık elliye veya yüze kadar sayarak kendimi yavaşlatmaya çalışıyorum. Çocuğumla geçirdiğim zamanı artırdığımda bana önemli, komik bir şey söyleyeceğini veya sadece “seni seviyorum” diye fısıldayacağını biliyorum. Çocuğumla geçirdiğim her an için minnettarım.
community.today.com