Advertisement

Güncel

New York’ta ebeler ‘in’

New York Times’ın yayınladığı bir habere göre, şehrin varlıklı kesimleri arasında doğum öncesi hizmetlerin alınmasında ebelik kurumu sıkı bir dönüş yapmış gibi görünüyor. Haber ebelik hizmetinden yararlanmanın, üst sınıflar arasında yeniden bir “statü sembolü” olarak görülmeye başlandığını söylüyor. Haber, ebelik yeniden tıpkı meyve suyuyla kilo vermek ya da kimi ayakkabı markaları gibi trendi olmaya mı başladı sorusuna cevap arıyor ve peşin peşin şu cevabı veriyor: “İlk bakışta görünen o ki ebeye gitmek en azından eskiden olduğu kadar tuhaf bir şeymiş gibi görünmüyor ve hatta doğal bir seçim, bir aydın davranışı olarak yeniden bir moda haline geliyor. St. Luke’s-Roosevelet Hastanesi...

Devamı…

Çocuğunuz hiperaktif olmayabilir

Almanya’da yapılan bir araştırma, anne-babaların kâbusu olarak fazlaca adından bahsedilen Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun (ADHD), doktorlar tarafından bir hayli fazlaca teşhis edildiğini ortaya koyuyor. Araştırmayı yapan akademisyenler, Alman doktorların teşhis ettikleri ADHD vakalarının dörtte üçünün gerçekleri yansıtmadığı görüşünde. Pek çoğumuzun “azıcık hareketli her çocuk hiperaktif olacak değil ya” diye şüpheyle baktığımız Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD) konusunda yapılan bir araştırma, konulan her teşhisin gerçeği yansıtmayabileceğini ortaya koyuyor. Almanya’daki Bochum-Ruhr ve Bazel üniversitelerinden Prof. Silvia Schneider, Prof. Jürgen Margraf ve Dr. Katrin Bruchmüller, Almanya’da ADHD teşhisi konmuş 1000 çocuk, aileleri ve doktorlarıyla yaptıkları bir araştırmayla, teşhis edilen vakaların...

Devamı…

Çocuklarımla kanser hakkında konuşmayı nasıl öğrendim?

Çocuklarımın meme kanseri olduğumu öğrendikten sonra en çok merak ettikleri şey, bu hastalığın beni öldürüp öldürmeyeceğiydi. Henüz ilkokula gidiyorlar, değişmez gerçeklerin ve uzun vadeli bilgilerin inşa ettiği bir dünyada yaşıyorlar. Akıllarına düşen ilk soru “Annemiz yaşayacak mı?” ya da “Annemiz ölecek mi?” Bu soruya nasıl cevap vereceğimi hiç öğrenmemiştim. İlk ameliyatımı Pekin’de bir hastanede geçirdim, odadaki herkes Çince konuşuyordu. Hiçbir şey söylemedim. Sessiz bir hastaydım. Çünkü Çincem yemek ısmarlamak, taksi çağırmak ve pazarda alışveriş etmek için yeterliydi yalnızca. Oğullarıma kanserden bahsederken çok zorlandım. Bir yandan bu hastalıktan bahsederken, diğer yandan yaşlanıp saçlarım ağarana kadar onlarla birlikte kalacağım konusunda yüreklerini...

Devamı…

Bacaksızın "Barış Dersi"

Böyleymiş işte hayat. Okullar biter, karneler alınır, sınavlar bitmezmiş… İlkokul bitince hâlâ çocuk oluruz. Ortaokulda sivilceleri ve hayatla sorunları olan bir ergen. Lise okulu kırmak demektir, hem artık başkasının içtiği su şişesinden içebilmeniz, hayatınızın tüm akışını değiştirecek o sınava çalışmak zorunda olduğunuzun sürekli hatırlatıldığı deli zamanlardır. Üniversite aşktır çoğu zaman. İsyandır, devrimdir… İnatla umut etmektir. Derken ergenliğin bitip gençliğin başladığı yerde kaldığınız süre henüz beş seneyi geçmemişken saçlarınızda beyazlar boy vermeye başlar. Bir, iki, üç derken saymalar biter. Ne zaman büyüdüğünüzü anlamadan büyütür hayat. Yaşamak tatile girmez kimi yerlerde. Hele ki eteğinin bir ucu egenin sularıyla yıkanırken diğer ucu...

Devamı…

Başrolde bir 'taş atan çocuk'

Kırık Midyeler filminde polise taş attığı için 4 ay hapis yatan 15 yaşındaki Uğur Barış Mehmetoğlu başrolü oynuyor. Milliyet gazetesinin haberine göre, yönetmen Seyfettin Tokmak’ın ilk uzun metraj filmi Kırık Midyeler, bu cuma seyirciyle buluşacak. 15 yaşındaki amcaoğulları Hakim ve Faysal’ın Almanya’daki akrabalarından gelen bir mektuba bel bağlayıp Mardin’den İstanbul’a geldikten sonra yaşadıklarını anlatan filmde, polise taş atmaktan 4 ay hapis yatan 15 yaşındaki Uğur Barış Mehmetoğlu başrol oynuyor. Yönetmen Tokmak’ın Mardin’de keşfedip hayatını değiştirdiği Mehmetoğlu, Nusaybinli kalabalık bir ailenin çocuğu… Performansı nedeniyle bir de Norveç yapımı projede rol alan Mehmetoğlu, filmde başrolü paylaştığı Seydo Çelik ile ilk kez...

Devamı…

Çocuk devlete nasıl bakar

Kürtaj tartışmasının, insanların pek de ne dediklerini bilmeksizin, adeta can havliyle tepkilerini gösterdikleri bir atmosferde alevlendiği günlerde Sağlık Bakanı Recep Akdağ tecavüz sonucu doğan çocuklara eğer anneleri bakmak istemiyorsa devletin bakabileceğini söylemişti. Aslında demek istediği, “böyle bir durumda bile kürtaj şart değil, çocuk doğarsa sorumluluğunu devlet alır”dı. İki ucu vardı meselenin. Biri “devletin merhameti” meselesi. Akdağ bir yandan “devlet, rahme düşmüş her vatandaşı ile ilgili sorumluluk alır, iş oraya gelirse endişe etmeyin” diyordu. Akdağ’ın devlet gibi bir aygıtın sahip olduğu gücü ve bu gücün deklarasyonlarının hangi anlamlara gelebileceğini fark etmeksizin aynı cümleyle söylediği bir başka şeyse şuydu: “Tecavüz eden...

Devamı…

Çocuk parkları bakteri yuvası

Yapılan bir araştırmaya göre, kum havuzlarının 2,5 santimetresinde 7 bin 440 bakteri bulunduğu belirlendi. Bu bakteriler insanların tükürüğünden, ellerinden, yiyeceklerden, kedi ve köpeklerden ve bebek bezlerinden yayılıyor. Havuzlardaki bakterilerin yanı sıra bazı parazitler de insan sağlığı için bir tehlike oluşturuyor. Uludağ Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çetin Volkan Akyol, bu parazitlerin zoonoz olarak tabir edilen hayvandan insana bulaşabilen tabiatta olmasının yanında insandan insana bulaşabilen parazitler olduğunu söyledi. Çocuk ve gençlerde sıkça rastlanan bağırsak parazitinin kıl kurdu olduğunu kaydeden Akyol, zoonoz olarak ise askariyazis ya da kist hidatik hastalığının bulaşabildiğini dikkat çekti. Bağırsak kurdu yumurtalarının ağızdan mideye ve...

Devamı…

Oyun yaşta değil baştadır

Şöyle bir sahne var aklımda epeydir: İşten çıkmışım yorgun argın, evdeki işleri, yapılacak yemekleri ve ertesi günün planını düşünerek yürüyorum. Uzun süredir arayamadığım eşimi dostumu hatırlayıp içerisinde bolca “hay aksi” geçen cümle kuruyor, hemen akabinde şık bir “kentte yaşam” meşrulaştırmasıyla konuyu kapatıyorum. Bir adım bir adımı kovalıyor, günlük egzoz limitimi tamamlayıp evime varıyorum. Ayıltma, yorgunluğu alma, çarpıntı yapma gibi bir dizi tuhaf etkiye sahip olduğu salık verilen kahveden bir bardak hazırlıyorum. Yemek hazırlama seramonisinden önce şöyle bir kendime gelme niyetindeyim. Uzanıyorum üçlü koltuğa ve kahvemden büyük bir yudum alıyorum. Her şey yolunda. Derken dışarıdan bir bağrış çağrış geliyor. Gülüşmeler, koşturma...

Devamı…

Sessizlikle kaim

Kaan ve Mine’ye Tire’ye yaklaşırken, insan kendini mümbit tarlalarla, yamaçlardaki zeytinliklerin arasında akan, dar ama trafiği yoğun bir yolda bulur. Bu manzara, içinden geçilen köyler ve etraftaki insanlar; Tire’nin tarihi mirasına dair pek de ipucu vermez. Sabaha karşı işlerin tamamlandığı tarlalar umumiyetle boş, gölgeler kalabalık ve köy kahveleri de yorgun çiftçilerle doludur. Bazı insanlar, hasletlerini samimiyet, kabahatlerini mahcubiyet ve varlıklarını da tevazu ile örterler. Babam ise böyle biri değildi. Samimiyet, tevazu ve mahcubiyet onu tanıyanların kendisine yakıştırabileceği sıfatlar olsa da; onun örtüsü ‘endişe’ daha doğrusu ‘evham’dı. Mazisi ve hisleri hakkında konuşmaktan hiç hoşlanmayan babamın; vazgeçemediği (saklayamadığı) bir batıl i’tikadı...

Devamı…

Bir çizgi film kahramanı

Bir perşembe günü. Hep merak ettiğim gün, perşembe günü. Yataktan kalkmak, yataktan çıkmak istemeyecek olduğum gün. Bir cuma günü. En az bir perşembe günü kadar merak ettiğim gün. Boy farkıyla merakı yenen gün. Kahverengisini sevmeyeceğim gün. Kahverenginden nefret edeceğim gün. Haklı olacağım gün. Haklılığımın bir halta yaramayacağı gün. O sabah uyandığımda yanımda yoktunuz. Bedenimde bir hafiflik hissediyordum. Herkesi aynı anda görebiliyordum. Nihayet annemi de… Annemi de ne özlemiştim, kimse bilemez. Saçının tellerini öptüm. Ona doyunca, merak ettim; nesi vardı bu iki sabahın, görebildiğim herkes ağlaşıyordu. Kızım, oğlum, karım. Önce ona seslendim, duymadı. Sanki sonsuzluğa seslenmiş gibiydim. Bu dünyadaki sonsuzluğum...

Devamı…