Küçücük bir kız çocuğuyken bile en çok istediğim şeydi anne olmak. Erişkinlik hayatım boyunca sabırsızlıkla bekledim bu anı. Ve nihayet hamile olduğumu hissettiğimde hayatımın en büyük sürpriziydi. Kocam da ben de habere çok sevindik.

20‘nci haftada çocuğumuzun bir kalp sorunu olduğunu öğrendik. Yıkıldık tek kelimeyle. Doktorlar bunun büyük bir genetik bozukluktan kaynaklandığını söylediler. Bu konuda bir çok insana danıştım, herkes beni gebeliği sonlandırmaya ikna etmeye uğraşıyordu. Böylesi bir şeyi aklıma bile getirmek istemiyordum oysa, içimde yaşayan bir şeyi nasıl alıp bir kenara atacaktım ki…

Bebeği doğurmaya karar verdik. Gebelik ilerlemeye devam ediyordu, her şey daha iyi görünüyordu sanki. Doktorlar bebeğin yaşama şansının yüzde 98 olduğunu söylüyorlardı, elbette birçok sorunu olacaktı, örneğin spor yapamazdı, hayatı boyunca bir çok ameliyat geçirmek zorunda kalacaktı. Bütün bunlara rağmen normal bir hayatı olabilirdi. Mutluyduk.

37 haftalıkken doğdu. Hayatımın en zor 8 günüydü. Arada bir durumu iyi gidiyordu, ama genellikle kötü görünüyordu. Doktorlar ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Antibiyotikler, bütün o tedavi çabaları, bir türlü kendine gelemiyordu. Bilinci yerinde değildi bütün bu süreç boyunca, çünkü acı çekmesin diye onu uyutuyorlardı. Onu kucaklamayı, hep kapalı olan gözlerinin içine bakmayı o kadar istiyordum ki… Fakat bizi terk etti…

Onun için yas tutmak hayatımın en yıkıcı tecrübesiydi. Terapi görüyordum, tanıdığım herkes bana bir şeyler söylüyordu, destek gruplarına katıldım, hatta oğlum hakkında yazılar yazdım. Hiçbir şey onun yerini tutmuyordu.

Hastaneden evime elim boş gittiğim gün kaybolmuştum sanki. Kendimle ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi hissetmiyordum bile, bir daha eskisi gibi olamayacağımı biliyordum derinlerde.

Evdeki her şey onun gelişine göre düzenlenmişti. Ama bebeğim yoktu artık. Bütün o bebek giysileriyle ve eşyalarıyla ne yapacağımı bilmiyordum. Gözümden uzaklaştırmaya çalıştım ama kontrol edemediğim bir ağlama krizi beni durdurdu. Derken annem ve kızkardeşlerim geldiler bana bakmaya.

Oğlumu kaybettikten birkaç gün sonra ailem ve arkadaşlarım eşim ve benim için Hawaii’ye bilet aldılar. Gözden uzak bir yerde yasımızı tutmamızdı istedikleri. Bugün bile, hangi adaya gittik, ne yaptık orada hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey bir otel odasında elimde bir havluyla durmuş, göğsümden gelen sütü silmeye çalışırken ağladığım.

Peştun kültüründe çocuğun 40‘ını kutlarız. Onu yıkar, birlikte dua eder, bebeğe ve aileye hediyeler veririz. Yeni anne, lohusalık evresi bitene kadar ibadet etmez, bu ona iyileşmesi için tanınan bir mühlettir. 40‘ıncı günde başlar ibadet etmeye, bu bir iyileşme belirtisi, bir kutlamadır. Annenin annesi kızına yeni giysiler alır, yemeğini yapar, tatlılar hazırlar, aile üyeleri bir araya gelir yemek yer. Annem bana yemek yaptı, yeni giysiler aldı, beni yıkadı, ama tatlı yapmadı o gün. Geleneğin izinden giderek tüm anneler gibi kutladım ben de 40‘ıncı günü, boş bir rahimle… Dua ederken ağladım. Annemdi beni sakinleştirmeye çalışan. Bana tanrının beni sevdiğini, oğlumu elimden alarak beni imtihan ettiğini söyledi. Gözyaşlarımı dindirmesi ve bana kederimi unutturacak bir evlat bağışlaması için tanrıya dua etti. O da sevmişti torununu, yalnızca ölen torunu değil, kederli kızı için de üzülüyordu.

Lohusalık depresyonunu tek başıma atlatmaya çalıştım sonra. Utanç vericiydi. Bir doktor muayehanesinde sıramı bekliyordum. Biri bana çocuğumun kaç aylık olduğunu sordu, “bir aylık” diye cevap verdim. “Benimki de” dedi. Ağlamaya başladım, salondaki bütün anneler başıma toplandı, çocuğumun öldüğünü öğrendiklerinde hepsi alt üst oldular. Sonra bir arkadaşımın düğününde yaptım aynı şeyi. Ağlayarak her şeyi mahvettim. Herkesi ürpertiyordu halim. Bu yüzden yalnız başıma kalmaya karar verdim. Hiçbir şey beni teskin etmeye yetmiyordu.

Kaybolma hissinden kurtulmak bir yılımı aldı. Şimdi daha iyiyim. İkinci çocuğumu bekliyorum, tesadüf bu ya ilkinin doğum gününde dünyaya gelme ihtimali var. Ne zaman biri “ilk çocuğun mu?” diye sorsa yutkunuyorum. Ne cevap vereceğimi bilmiyorum, yabancı bile olsalar.

Onun kaybını her daim yüreğimde hissedeceğim. Dualarım, kocam, muhteşem ailem ve arkadaşlarım benim için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama biliyorum, bu benim ikinci çocuğum, ilki cennette. Bu bilgi beni daha güçlü yapıyor artık. İlk çocuğumla ilgili ne diyeceğimi biliyorum insanlara. Ama söylemiyorum. Tek bildiğim, onun kısacık hayatıyla, beni sonsuza kadar değiştirecek güçte olduğu.

Sabina Khan-Ibarra

incultureparent.com