“Çocuk Oyuncular Kampanyası” her gün biraz daha duyulmaya, konuşulmaya ve destek bulmaya başladı. Çocuk oyuncuların çalışma koşullarının düzenlenmesi ve iyileştirilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İLO ve “Oyuncular Sendikası” birlikte hareket ediyor. Bu kampanya önemli destekçilere de sahip.  Oyuncular Sendikasının ısrarlı çabaları ve çalışmaları sayesinde çocukların “istismar”dan kurtulması bizce mümkün. Fakat bunun için el birliği, güç birliği ve dayanışma gerekiyor.

Hikâyeleri hep birlikte üretiyoruz, onlara gereksinim duyuyoruz, sevip hatıralarımız arasına yerleştiriyoruz. Sinema filmi ya da dizi film yapıyoruz onlardan. Gerçek ve kurmaca karışıyor çoğu zaman zihnimizde. Hikâyelere can veren oyuncuları hayatımıza alıyoruz, öykünüyoruz çoğu zaman. Her hikâye yeni bir kimlik kazandırmıyor mu hepimize, o hayranlık duyduğumuz ya da hiç sevmediğimiz oyuncular aracılığıyla? Başka bir dünyanın insanları gibi davranıyoruz oyunculara, dilimizden eksik etmediğimiz artist kelimesiyle nostalji yapıyoruz çoğu zaman Yeşilçam sokağında. Bir oyuncu geçse yanı başımızdan, gözlerimizi alamıyoruz. Her yerini incelemek istiyoruz; yüzünü, ifadesini… Konuşmasını duymak istiyoruz. Boyunu ölçüyoruz santim santim. Yaşlı mı, genç mi, çirkin mi, güzel mi, saniyelerle ölçülemeyecek hızda değerlendirme yapıyoruz. En çok davranışlarını geçiriyoruz süzgecimizden. Eğer istemediğimiz gibi davranıyorsa vay haline! Yayvan yayvan konuşuyorsa mesela, mesela çok alkollüyse ve saçmalıyorsa, mesela herhangi birine yüksek sesle bağırdıysa, bir hayranının sohbet etme isteğini geri çevirdiyse ya da… Peki bizler onların dünyasını nasıl etkiliyoruz acaba?

Bir dizi setinde ya da bir film setinde çalışan onca insandan akılda kalan kimler oluyor derseniz ben size söyleyeyim, oyuncular. Yönetmen, senarist, yapımcı, makyöz, sesçi, ışıkçı, kameraman, kostüm ve daha say say bitmeyecek onca çalışan ne oluyor peki? Birbirlerini tanıyorlar, piyasa ya da sektör denilen şeyin parçası oluyorlar, mesleki becerileri ve ilişki ağları genişliyor vs vs. Yönetmenler ve yapımcıların da artık oyuncular gibi popüler olabildiğini söyleyeceksiniz ama emin olun yine de istisna kalıyorlar.Peki, oyuncuların durumu ne oluyor bu denklemde? Oyuncular hem “piyasa”nın, hem de izleyicilerin dünyasının birer parçası haline geliyorlar. Yalnızca bir hikâye aracılığıyla, o hikâyedeki bir rolün gereği, hiç tanımadıkları hiç tanıyamayacakları insanların birer parçası haline geliyorlar. Hayatlarını, bunu düşünerek gözeterek yaşamak zorunda bırakılabiliyorlar. Toplumsal normlar ve ahlaki baskılar onların yaşamlarını derinden etkileyebiliyor. Niçin bunca sevildiklerini ya da sevilmediklerini kimi zaman anlasalar da kimi zaman rol, oyun, film gibi konulara yabancılaşmakta zorluk çekebiliyorlar. Düşünsenize, oyuncu olmayan, tanınmayan, bilinmeyen “biz sıradan ölümlüler” için bile birkaç insanın sevgisine layık olmak, baş etmek, beklentileri karşılamak bu kadar zorken, oyuncular ne yapsın? Şimdi tüm bu zorlukların bir çocuğun dünyasında nereye karşılık geleceğini düşünmek zorundayız. Bir çocuk tüm bunlarla nasıl baş edecek? Bir çocuk tüm bunları nasıl ve ne kadar fark edecek?

Geçen gün, bu kampanyayla ilgili bir sohbete denk geldik. Sorular havada uçuşuyordu, kimse net bir bakışa sahip değildi. Sorular çokçaydı ama cevaplar tartışmalıydı. Çocuk işçiliği mevzusuna dikkat çekildi. Setlerde çalışan çocuklar çocuk işçilerdi aslında. Onlar yaldızlı bir işin işçileriydi ancak çocuktular nihayetinde ve bir yetişkin gibi seçme yetisinin yeterince olgunlaşmadığı bir çağdaydılar. Peki, aslında çocuğun seçimlerinin olgunlaşmadığını söylemek çocuğun hayatına saygısızlık değil miydi? Bu çok üst bir bakış olmayacak mıydı? Neydi çocuk, hiçbir şeyi seçemeyecek ve anlamayacak herhangi bir canlı mı? O zaman çocuğa anlatılmalı oyuncu olmanın bin bir zorluğu, denildi. Çocuk kendi seçimini yapmalı. Fakat, o zaman da, çocuğun algısı ve yaşam dünyasına bir yetişkin nasıl ve ne kadar yeterek bakıp ona bunu nasıl anlatacaktı? Anlattığı şeyi doğru bir biçimde anlatması mümkün müydü? Biri de dedi ki, bütün filmlerden çıkaralım çocukları. Hep bir ağızdan şaşkınlıklar yükseldi. Çocuksuz film nasıl olacaktı. Çocukların asla kullanılamayacağı filmleri yapmak mümkün müydü? O zaman da çocuğu yaşamdan çıkarmak demekti bu. Peki, o zaman çocuklar olsundu ama aslında oyuncular sendikasının da önerdiği gibi, çalışma saatleri belirli bir süreyi geçmeyecek pedagog bulundurulacak, fiziksel çalışma koşulları yetişkinlerle bir tutulmayacaktı. Bunu söyleyene itiraz edildi, o halde diğer çocuk işçiler için de aynı şey geçerli denildi. Tornacıda çalışan, kuaförde çalışan çocuk ne olacak denildi? Çocukların diyaloglarına ve rollerine dikkat çekildi. Haftanın beş günü çeşitli dizi filmlerde durmadan ağlatılan, arabeskin dibine vurmuş diyaloglarla duygu sömürüsü yaptırılan çocuk oyunculardan bahsedildi. Derken bu tartışma uzadıkça uzadı. İşin içinden çıkılamadı. Bu konuda ne kadar az düşündüğümüzü fark ettik.

49. Altın Portakal Film Festivali’nde, Oyuncular Sendikası ve Biroy, oyuncuların çalışma koşullarıyla ilgili bir toplantı yapmıştı. O toplantıya katıldığımızda gördük ki, ne kadar az biliyormuşuz meğer haklarımızı. Neden bu kadar göz ardı ediyoruz? Cahilliğe varan bir gönüllülük esasıyla ne kadar çok istismar ediliyoruz farkında bile değilmişiz. Hangi statüde hangi yasal mevzuata dahil olduğumuzu bile bilmiyoruz. Setlerde gece gündüz demeden çalışıp parasını alamayan, yıllarca bu şekilde çalışıp yorulan, istismar edilen, hayatını sürdürmekte zorlanan, bıkan, küsen insanlar oluyor. Hakkını korumak isterken bunu nasıl yapacağını bilmediği için eline yüzüne bulaştıran, sırf bu yüzden paracı ilan edilip sektörden izole edilmek istenen insanlar olduğunu bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Hepimiz gayet iyi biliyoruz. Ama yol yordam yöntem, biz bunları bilmiyoruz. Toplantının gündemlerinden biri de telif haklarıyla ilgiliydi. 95 yılı öncesinde çekilen 3 bin 500 filmde rol alan 107 oyuncunun, televizyon yayınlarından doğan telif haklarının ödenmesi ile ilgili bir dava açıldığından bahsedildi. Yüzlerce filmde rol almış ve oldukça tanınmış bir oyuncu bu konu konuşulurken söz aldı. Sitemkar ve kırgındı. Hiçbir filmden telif alamadığını söyledi. Söze girmek isteyenler olduysa da o devam etti konuşmasına. Oyunculara sahip çıkılmadığından ve yüzlerce filmde rol almış olsalar da birçok oyuncunun yoksul bir hayat sürmek zorunda kaldığını anlattı ve biraz da kızgınlıkla salondan ayrıldı. Geriye garip bir sessizlik kaldı… Aslında konuşmacıların da anlattığı mevzu buydu. Salondan ayrılan oyuncu sanıyorum konuşmaların bu kısmını kaçırmıştı. Oyuncular Sendikasının da, Biroy’un da, dile getirdiği ve mücadele ettiği şey buydu. Telif hakları, oyuncu hakları, oyuncunun statüsünün yasal hale gelmesi gibi konularda mücadele ediyorlardı. Aksi bir şeyden bahsedilmedi. Oyuncular Sendikasının ve Biroy’un birlikte yaptığı bu çalışma festivalin en değerli çalışmasıydı. Haklarımızı dile getirmek, haklarımızı konuşmak, haklarımızı talep etmek, haklarımız için mücadele etmek, haklarımızı savunmak, haklarımız için işbirliği yapmak, ayıp değil günah değil. İşte o toplantıda bunu anladık. Tüm bunları neden yazıyoruz. Çünkü “Oyuncular Sendikası” sektörde iyileşme yaratmak için uğraşıyor. Çocuk işçiliğiyle ilgili çabaları çok haklı ve desteklenmeli. Lütfen sitemlerimizle boğulmayalım ve salonlardan ayrılmak yerine birlikte mücadele edelim! Setlerde çalışan çocukları aslında hepimiz ihmal ettik. Oyunculuğun psikolojik hassasiyetlerini bir çocuğu nasıl etkileyebileceğini düşünmedik. Sokağa, oyuna, eğitime ne kadar zaman ayırabildiğini konuşmadık. Bu istismara bizler izleyerek katıldık.

Sektörün hangi kısmında çalışırsak çalışalım, istismar etmeyelim ve istismar etmelerine izin vermeyelim! Bizler kendi haklarımızı bilip bu haklara sahip çıkabilirsek, çocuklar için daha fazla şey yapabiliriz. Kendi haklarını bilen yetişkinler kendi haklarını bilen çocuklar yaratır.

Çocuklar için harekete geçmenin, destek vermenin tam zamanı. Film izleyicisi olalım, istismar izleyicisi değil! Bu sette çocuk var kampanyasını destekleyelim, konuşalım, tartışalım, fikir yürütelim, yazalım, yaygınlaştıralım! Çocuk işçiliğine, çocuk istismarına ve ihmaline hep bir ağızdan ‘Hayır’ diyelim! Bu kampanyaya profesyonel destekçi olamıyorsak bile gönüllü destekçi olalım!

filmcill.blogspot.comgundemcocuk.org

Dilşah Özdinç – Mustafa Kurt tarafından kaleme alınmıstır.