Çocuk gelişimi uzmanı Peg Streep, hastalarının ve yazdığı blogun takipçilerinin davranış kalıplarından yola çıkarak ebeveynlerin hangi konularda zaten bildiklerini okuduklarını ve tavsiye almaktan uzak durduklarını anlatıyor…

Ne zaman teknolojinin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsetsem, okur sayımın düştüğünü görüyorum. Bunu gerçek hayatta da izliyorum. Genç bir anneye, cep telefonunu çocuğundan uzak tutmasını söylediğimde, bana tuhaf tuhaf bakıyor ve bir daha gelmiyor. Asla bilimsel olmayan bir yöntemle derlediğim bilgilere dayanarak, ebeveynlerin çocukları hakkında neleri duymak istemediklerini yazayım istedim.

İki yaşından önce ekran yok

Bu konuda hiç kimse hiçbir şey duymak istemiyor. Neden mi? Öncelikle ekranlar bebek bakıcılarının işlerini kolaylaştırıyor. Evde bir bebeğiniz varsa ve zamanını bakıcıyla geçiriyorsa, dışardan ona ulaşmanın en kestirme yolu ekran. Arada bir onunla Skype’laşarak bakıcınızın ona kötü davranıp davranmadığını anlamış oluyorsunuz. Biraz daha büyükse onu arıyor, cep telefonuna mesaj gönderiyor ve yine devam ediyorsunuz kontrol etmeye. Common Sense Media Araştırma Şirketi’ne göre, bir yaşın altındaki çocukların yüzde 47’si günde en az iki saat televizyon seyrediyor. Bir bebeğin günün kaç saatini uyanık geçirdiğini göz önünde bulundurursanız durumun fecaatinin farkına da varmış olursunuz. İki yaşın altındaki çocukların yüzde 66’sı neredeyse bütün gün televizyon seyrediyor. 6-23 aylık çocukların yüzde 20’sinin odasında televizyon var. 4 yaşındaki çocukların yüzde 44’ü de bu tehlikeli konfora sahipler. Bebeklerin yüzde 10’u ya akıllı telefon ya tablet kullanıyorlar. Bu rakamlar çoktan eskidi bile. Hızla arttıklarını tahmin etmek zor değil. Burada mesele bebeğin ekran karşısında zaman geçirmesi değil, onun karşısında ne yaptığı ve o yaptığı şey için neden vazgeçtiği. Her ne kadar kimi bilgisayar programları ve televizyon, eğitim gereçleriymiş gibi pazarlansalar da yapılan araştırmalar ekranın çocukların öğrenme hızını düşürdüğünü ortaya koyuyor. Gerçek hayattaki, gerçek etkileşimler çocukların dünyayı daha hızlı öğrenmesini sağlıyor.

Çocuklar yeterince oynamıyor

Bu da ebeveynlerin asaplarını bozan bir başka tespit. Ama yalan da değil. Çocuklar sokakta oynamıyorlar, çünkü aileleri onlar hakkında her zaman olduğundan daha endişeli. Kaplan Anneler (bir ebeveynlik türü) çocukların her dakikasını eğitsel ve ciddi işler için programlıyorlar. Çocuk bir şekilde buna uyum sağlıyor belki ama oyundan öğrenebileceklerini, oyunun hayatına kattığı esnekliği de bir kenara atmış oluyor. Peter Gray, kitaplarında ve yazılarında sürekli olarak çocukların daha az oynamalarının hem çocukluk hem erişkinlik evrelerinde ne türden psikopatolojik sorunlar yaşayabileceklerine dikkat çekiyor. Haksız da değil. Sağlıklı bir erişkin yetiştirmek istiyorsanız, çocuğunuzun oyun oynamasına izin vermeli, hatta fırsat yaratmalı ve onun oyunlarını domine etmekten vazgeçmelisiniz. Dahası, video ve bilgisayar oyunlarını oyundan saymamanız da gerekiyor. Çocuklar gerçek oyunlardan şunları öğreniyorlar, eğer bunların vazgeçilebilir olduğunu düşünüyorsanız, oyunları boşverin…

1. Oyun, çocukların yeteneklerini, becerilerini keşfetmelerini ve geliştirmelerini sağlıyor.

2. Çocuk karar vermeyi, problem çözmeyi, kendini kontrol etmeyi ve hayatın kurallarını oyunda öğreniyor.

3. Oyun çocukların kendi hislerine anlam vermeyi öğrendiği temel etkinlik alanı.

4. Oyun oynamayan çocuk arkadaş da edinemiyor ve başkalarıyla nasıl iletişim kuracağını bilemiyor.

Çokişlevlilik şehir efsanesidir

Bir akıllı telefon çokişlevli olabilir, ama insan öyle değildir. Mesela yemek yiyerek yürümek hem kolay değildir, hem de yürümenin de yemek yemenin de tadını almanıza engel olur. Hele çocuklar, zaten kolayca dikkatleri dağıldığı için hiç bir şekilde çokişlevli olamazlar. Yani hem televizyon seyredip hem ödevlerini yapıyor olmaları mümkün değil. Ödevlerini şekilsel olarak yapabilirler ama ondan bir şey öğrendikleri asla iddia edilemez. Gene araştırmalar gösteriyor ki, 5-8 yaşlarındaki çocukların yüzde 21’i televizyon karşısında ders çalışıyorlar. 8-18 yaş arasını ise bilgisayar ya da televizyon ekranından uzakta bir şey yaparken bulmak neredeyse imkansız. Gençlerin yüzde 64’ü yemek yerken televizyon izliyor. Bu demek oluyor ki çocuklar ve gençler bütün gün medya tüketmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Teknoloji konsantrasyona mani

Bu söylediğime inanmak istemediğinizi biliyorum. Ama konsantrasyon bozukluğu çocukluğun ilk evrelerinde başlar. Bu konularda uzman Daniel R. Anderson, çocukların gerçek hayatla medya arasındaki farkı anlayamadıklarını, dolayısıyla birbirinin devamı zannettiklerini söylüyor. Televizyondan yansıyan renkli, müzikli, hareketli dünya gerçek hayatın yerini alıp ona karşı ilginin kaybolmasına neden oluyor. Bu dönemde başlayan konsantrasyon bozukluğu okul yıllarında devam ediyor. Araştırmalar öğretmenlerin bunun pekala farkında olduklarını gösteriyor. Örneğin öğretmenlerin yüzde 77’si internetin araştırma yetilerinin gelişmesinde olumlu bir etkisi olduğunu kabul etmekle birlikte, yüzde 87’si internet aracılığıyla yapılmış araştırmaların düzgün bir şekilde aktarılamadığını, çünkü tam olarak kavranamadığını gözlemliyor. Yüzde 64 ise internetin akademik olarak kaybettirdiklerinin, kazandıklarından daha çok olduğu görüşünde.

Bir narsisist yetiştiriyorsunuz

Neredeyse bütün araştırmalar narsisizmin giderek yükselişte olduğunu gösteriyor. Bu konuda daha önce de yazmıştım. Özellikle ikiz çocuklarla ve ergenlerle yaptığım çalışmalarda, narsisizmin gençlik kültürünün en yaygın parçalarından biri olmaya başladığını gördüm. Üzgünüm ama sebebi gene medya. Çocukların kendilerinin farkına varma süreçlerinde ayna olarak aileyi değil de televizyondaki ünlüleri görmeleri pek de hoş değildi. Ama şimdi sosyal medya durumu iyiden iyiye değiştirdi. Her biri birer ünlü oldular. Yükledikleri fotoğraflar, statü güncellemeleri vs. ile her an gözlem altında olduklarını biliyorlar ve bu görünürlüğü istiyorlar da. Artık süperkahramanlara ihtiyaç duymuyorlar, çünkü kendileri çoktan süper oldular.

Bütün bunları duyduğunuza şaşırdığınızı düşünmüyorum. İçinizi kemiren şüphelerin doğru olduğunu söylemekten başka bir şey yapmadım çünkü. Eğer kulak arkası etmemeyi seçerseniz, bunlarla başetmenin bir yolunu da mutlaka bulursunuz.

Kaynak: Psychology Today