Akşam olur, işten eve dönerim. Sinyalimi verip otoparka döndüğüm noktada beni karşılayan mürdüm eriği ağacına selam çakarım, hızımı yavaşlatarak ilerlerim ve camımı açarım. 

İşte o ses. Bizim parktan geliyor, çocukların sesi. Biliyorum bizim kız da orada. Semih onu okuldan almış ve kısa bir pazarlıkla eve götürmeye çalışmıştır ama nafile.

Hızla parka doğru ilerleyen Gülse’nin yanında dolanmaktadır ama günün yorgunluğundan eser yoktur kendisinde. Bir sevgiliye kavuşma heyecanıyla beklediğim günün o anında Gülse’ye koşarım. Arabayı nasıl park ettim, nasıl indim, çantam nerede, telefonumu aldım mı bilmeden, kalbimin sesi kulaklarımda kızıma kavuşurum.

Çok mutlu olurum çünkü o çok mutludur. “Anne parkta duralım eve gitmeyelim” der hemen. Sonra başlarım herkese “merhaba” demeye. Çocuklarının peşindeki anneler, gözlerinde gülümsemeyle bakan babaanneler, anneanneler, koyu bir sohbete dalmış babalar, hepsini gördüğüme ve burada olduğuma çok mutlu olurum.

Bizim park çok özeldir. Herkes birbirini tanır. Çocukların güvenle oynayabilecekleri yegâne yerlerden biridir. Daha kızım doğmamışken önünden geçerek evime girdiğim parkta oturan anneleri görürdüm. Ve kendimce, “yahu nasıl oturuyorlar çocuklar kendi kendilerine oynarken? Ya düşseler ya kavga etseler” falan diye içimden geçirirdim. Sonra kızımla parka çıkmaya başladık. Orada oturan anneler kervanına ben de katıldım. Çünkü çocuklar kendi aralarında çok güzel oynuyorlardı. Zaman zaman anneler ve babalar da oyuna dâhil oluyor çocukları iyice kudurtuyorduk.

Her bir çocuk parka çıkarılan her bir oyuncağın sahibiydi. Herkes birbirinin bisikletini, scooterını, bebeğini, arabasını, topunu, tebeşirini kullanabilirdi. Öyle salıncağa “sen binmeyeceksin, ben bineceğim” kavgaları da oldu tabii ama zamanla sıranın elbet birine geleceğini bildiklerinden beklemeyi öğrendiler. “Sizin kız bizim kızı salıncağa bindirmiyor” ya da “inin artık biz de binelim” diyen anne babalar da yoktu bizim parkta, hiç olmadı. Oyunlar oyuncaklar ortaktı. Sorunlar ise beraberce çözülürdü.

Kek yapan anneler, limonata getiren babalar, erik toplayan arkadaşlar ve paylaşan çocuklar vardı bizim parkta. Bazen bir gelirim Gülse arkadaşlarıyla piknik yapıyordur. Bazen çığlık çığlığa koşuştururlar, bazen de komik komik konuşurlar parkta. Öyle ki hiç eve girmek istemez. “Gülse hadi hemen bir eve kadar gidip geleceğiz” dediğimde “anne beni burada bir anneye bırak, sen git gel” der. Ve bırakırım.

Bazen kendimi dört çocuğa aynı anda bakarken bulurum. Bazen de Gülse’yi komşularımdan biri oyalarken evde yemek yaparken. Bizim babaannemiz ananemiz yoktur kalacağımız ama komşularımız vardır parktan tanıdığımız.

Bizim kız bizim parkta yürümüştür ilk kez. Basket sahasının tellerine tutunarak düşe kalka becermiştir yürümeyi. İlk kez bizim parkımızda salıncak ile tanışmış her havaya yükselişinde kahkaha atmıştır. İlk bisiklete parkta binmiştir üstelik kendi bisikleti bile değildir. İlk kez parkta paten kaymaya çalışmıştır. En sevdiği arkadaşlarını parkımıza davet etmişizdir, bazen de en iyi arkadaşları olmuştur parkta tanıştıkları.

İlk kez alışveriş yapmıştır parkta. Büfeye gidip eline tutuşturulmuş bozuk para ile suyunu almış parasının üstünü de avucunda geri getirmiştir. Yağmurlu günlerde su birikintileriyle oynamak için parkımız şahanedir, hele ki kar varsa uçarak çıkarız parka. Sonbaharda ağaçlardan düşen yaprakları toplar ortalarına yatarak oynarlar parkta.

Herkesin herkesin çocuğuna göz kulak olduğu bir yerdir bizim parkımız. Biri yerken öbürü bakmaz. Biri öbüründen kıymetli değildir. Gözünüz kapalı da olsa durursunuz parkta gönül rahatlığıyla. Nereye gidersek gidelim ne kadar eğlenirsek eğlenelim günün sonunda parka uğramak isteriz.

Anneler de arkadaştır babalar da burada. Zaman nasıl geçti anlamazsınız, sıkılmazsınız bizim parkta. Bazen eve girmek istemez, tencere tava yemekleri çıkarır kamelyalarda kim ne getirdiyse yersiniz ortakça. Bazen de semaverini alan gelir çay ikram eder komşularına. Mis gibi ıhlamur kokar bu arada parkımız, doyamayız koklamaya.

Her bir çocuğun adını, huyunu bilirsiniz burada. Kim ne yer ne yemez, kim ne oynamak ister, hangisi ne zaman neden ağlar öğrenmişsinizdir parkta.

Biz her akşam eve giderken yanından geçtiğimiz nar ağacına “iyi geceler” der gülen yüzümüzle gireriz yatağa. Gülse der ki bazen “anne bizim park dünyalar kadar”. Tam da öyledir işte parkımız.