Kurtulmak istediğim ko(r)ku…
Gözleri yere bakıyor daima, o gözler kimseyle buluşmak istemiyor. Görünmez olmanın bir koşulu bu olsa gerek diyorum, göz teması kurmamak, bakmazsan görmezler. Öyle sanıyor olmalı. Ya da daha acısı, korku var bu yere eğmede. Başımı kaldırır da gözlerim biriyle konuşursa, elimde olmadan susturamazsam onları, başıma bir şey gelir halet-i ruhuyesi. Biri bir şey der, her şeyi çok bilen biri “ne işin var senin burada” der, “bizim steril hayatlarımızda senin yerin ne?” yahut “bilmez misin senin gibiler metroyu bu saatte kullanamaz.” daha kötüsü “yıkanmak nedir bilmiyor musun bu kokuyu çekmek zorunda mıyız?” ama en korkuncu “bu çocukları senden almalı, onları böyle kullanmaya utanmıyor musun?” Der de der birileri, bu biri ben de olabilirim. O yoksulluk kokusu beni kendi düzenli, akışkan, olması gereken hayatımdan çıkarıyor, başka bir gerçekle yüzleştiriyor ne de olsa. Buna kimin hakkı var, ben bu yoksulluğu görmek istemiyorum, kokusunu duymaya ise hiç ihtiyacım yok, zaten benim derdim bana yetiyor, işten çıkmışım, yorgunum, hah bir de boş koltuğu kaptı, senin ne haddine oraya oturmak, orası benim, benim vergilerimle… Daha da kötüleşebilir, gaddarlaşabilirim belki, siyaset yaparım, çok da anlar halimle, doldurdular bunları ülkemize, kendi açımız yoksulumuz yetmiyormuş gibi bir de bunlara bakıyoruz, hem bunlara her türlü yardımı yapıyorlarmış da bunlar o yardımları bile satıyormuş, kaçıyorlarmış o kamplardan böyle bizim şehirlerimize, bizim alanlarımıza giriyorlarmış… Mış da mış derim. Daha birkaç aylık bebeğin kıyafetindeki tozu, kiri görür de, kendi çocuğumun o vakitlerini...
Devamı…