Bir çocuk, bir köpek, bir okul…
Bu okul da cehennemin dibindeymiş yani, git git bitmiyor. Sonunda buluyorum okulu. Şehrin göbeğinde ortaçağdan kalmış gibi bir mahalle. Teneffüs zamanına denk gelmişiz, bahçedeki çocukların içinden geçerek içeri girmemiz zor gözüküyor, beklemeye karar veriyorum. Demir kapının parmaklıklarının arkasındaki çocukları izlemeye başlıyorum. Hiç oyun oynayan yok, itiş kakış, tekme, yumruk, güreş, küfür … Oyun oynayan yok, bir tane bile yok! Zil çalıyor, demir kapıyı yumruklayarak sesimi duyurup nöbetçi öğrenci ve görevli eşliğinde giriyorum içeri. Bahçede bir anda etrafımda ellerinde tespihler olan bir grup öğrenci toplanıyor. Bıçkın bıçkın Güllü’ye laf atıp ne olduğunu anlamaya çalışarak sorular sormaya başlıyorlar. – Hooop, şşşışt, alooo, K9 mu bu? – Aaa Köpek, tut, tut, tut!! – Şşıttt kışşşt, saldır oğlum!! – Abla, ne iş? – Kurt bu kurt… – Biiiiiip, ne anlarsın sen köpekten be. – Biiiip anlarım lan. – Yok ya, bam güm, yumruklar ve tekmeler… – Hadi lan!! – Biiiip!! Kendimi ve Güllü’yü tanıştırıyorum ve 4, 5, 6. sınıflarla bir söyleşi yapacağımı söylüyorum. Kahkalarla gülmeye başlıyorlar, durumu anlıyorum ve bahçedeki kırık dökük bankın ucuna ilişiyorum. Konuşmak istiyorum, içlerinden birisi sanki o grubun lideri, tespihini afili hareketlerle çevirerek yanıma oturuyor. Sorular soruyor, eğitim ne hakkında, köpek ne cins, ben kimim, neden böyle bir şey yapıyorum vs… Yüzüne bakıyorum, hayatımda gördüğüm en güzel gözlerden, bir sürü ışık yanıp sönüyor içinde. Anlatıyorum, dinliyor. Güllü’nün soyu sopu belli olmayan bir sokak köpeği olduğunu duyunca hayret ediyor. Biraz...
Devamı…