Bazı babalar vardır; çocuğun bakımıyla falan ilgilenmezler. Aile düzenindeki tek sorumluluklarının eve ekmek getirmek olduğuna inanırlar. Belki babalarından öyle görmüşlerdir. Belki de, kafa olarak evrimlerini tamamlamadıklarından kendilerini avcı, kadını toplayıcı görürler. Bu nedenle yavruya bakmak da, annenin görevidir mesela.
Eee o zaman kafa olarak evrimlerini tamamlamamış olmaları muhtemel. Çünkü imparator penguenlerinde bile baba penguen, Antartika’nın dondurucu soğuğunda aylarca, neredeyse hiç kıpırdamadan ve hiçbir şey yemeden yumurtayı taşır da, bu canına yandığımın adamı bir gece kalkıp da bakmaz yavrusuna. Yavrusunu sevmesine sever, ama uzaktan sever. Yakınlaşması için keyfinin gelmesi, yavrunun da gıkını çıkarmadan, uslu uslu durması gerekir, çünkü yavru ağladığı an, saniyenin onda biri bir zaman diliminde kendisini annesinin kucağında bulur.
Baba imparator penguenin tırnağı olamaz, çünkü kendisi baba olarak öküz olmayı seçmiştir.
Bu tarz baba, hiç gocunmaz yaptıklarından, istediği saatte yatar, istediği saatte kalkar, maçına gider, arkadaşlarıyla içer, hazır sofraya oturur. Ortada çok ciddi sağlık problemleri olmadığı sürece suya sabuna dokunmadan yaşar. Tek derdi eskisi gibi sevişememektir. Nasıl sevişsin ki? Anne yorgun, bakımsız, isteksiz…
Bir de bu babalar, kendi içlerinde konuşmazlar, okumazlar, merak edip de bir bilene sormazlar bu işler nasıl işler diye? Annelik, hormonlar, bebeğin hissettikleri, annenin yaşadıklarının bebeğe yansıması, baba davranışları nedense bilimsel değil, mistik şeylerdir onlar için. Mistik demişken; bazıları bu konuda nirvanaya ulaşırlar. Bu seviyeye gelenler, evde yemek olmamasından, ütüsüz gömleğinden, değişen sosyal hayatından anneyi sorumlu tutarlar, ama dışarıya da hiçbir şey belli etmezler.
Öte yandan bir de ‘anneye yardım eden baba’ kavramı var ki; bahsi geçen, sadece aile içindeki vasıf ise, ‘yardım etmek’ tuhaf değil mi? İnsan kendi çocuğunun bakımına yardım mı eder ki? Gerçekten babalık yapan, annenin isteğine bakmadan, kendisini çocuğun bakımından sorumlu tutup, olaya dahil etmez mi zaten?
Ama baba kendisini olaya dahil etmez ise, anne de mecburen fedakarlık(!) yapan taraf olur. Daha doğrusu anne -babaya göre- daha fedakar taraf olur. Çünkü ebeyenlerinin iç güdüleriyle yaptıkları, dünyaya gelmek için seçim hakkı verilmeyen yavru, her koşulda en iyi bakımı hak etmiyor mu zaten? Biz de anne baba olarak üzerimize düşeni yaptığımızda, sadece yavrunun hakkını vermiş olmuyor muyuz? Çünkü fedakâr sıfatı sanki farklı doğan, ciddi kalıtsal hastalıkları olan çocukların anne babalarına daha uygun gibi. Ya da türlü zorluklarla, çocuklarını yoksulluk içinde bir başına büyütenlere…Yoksa sağlık olduktan sonra, orta düzey gelir seviyesinde çocukla şekillenen yeni hayat için söz konusu, fedakârlık değil de uyumdur sanki.
Anne baba olduktan sonra karakteri değişir mi insanın? Bir çocuğun sorumluluğunu alabilecek kadar yetişkin olan, bambaşka birisi olmaz herhalde. Ama herkesin daha az ya da “daha çok şöyle şöyle oldum, oldu” dediği şeyler vardır. Anne baba olarak, daha az ve daha çok olduklarımız birbirini dengelerse, bir tarafın fedakâr olması durumu ortadan kalkar. Mesela; hayatı boyunca tatil günlerinde geç kalkan bir adamın, baba olduktan sonra çocuğuna bakmak için kalkmaması şaşırtıcı mıdır? Doğruluğu yanlışlığı, kabul edilebilir olup olmaması, anneye göre değişebilir. Ama istediği saate kadar uyuyan bir baba, günün geri kalanına ya da bir kısmına dahil olursa bence idare eder.
Bu devirde anne baba arasındaki dengeyi etkileyen çok faktör var tabi: çalışma durumları, çalışma koşulları, yardımcı olan üçüncü kişilerin varlığı, yaşam tarzları, çift olarak çocuktan önce yaşadıkları, ebeveyn olarak çocuk dünyasına nasıl baktıkları gibi bir dolu şey. Ailenin maddi gücü bu listede yer almalı mı bilemiyorum. Elbette paranın sunduğu imkânlar vardır, ama anne baba kimliğini direkt etkilediğini düşünmüyorum. Çünkü imkanı olduğu halde, çocuklarının her türlü bakımıyla birebir ilgilenen, üçüncü kişilerden yardım almadan yükü paylaşan anne babalar var çevremizde.
Yavrunun hakkını vermenin fedakârlık sayılmaması lazım, çok doğru demişsin. Bir de tersi babalar var, kendini anne sanan babalar, o da değneğin diğer ucu 🙂 Asıl soruya gelelim şimdi: Bir penguenle evlenmek mümkün müdür, Hollanda’da filan mesela ?
Ellerinize sağlık. Her kelimesine katıldığım bir yazı. Kadının çalışması çok da yeni bir olgu olmamasına rağmen öyle içselleştirilmiş ki erkeğin çocuğa bakmaması, toplumumuzdaki pek çoğu okumuş ve kendisi de çalışan pek çok kadından ‘ ne kadar şanslısın, kocan çocukla ilgileniyor’ lafını duydum ve kendimi uzuuun bir süre uzaylı gibi hissettim. Çalıştığı gerekçesiyle anne evinde paşa muamelesi görüp çayının şekerini bile karıştırmayan erkekler, çalışan eşlerinden evi toplamasını, yemek yapmasını, çocuğun tüm sorumluluğunu almasını beklerler. Eğer kadın ‘şanslıysa’ ve eşi biraz ‘insaflıysa’ adam bebek bakımına yardım eder ki bu da tüm toplum tarafından belli aralıklarla kadının kafasına kakılır. Yok eğer adamın umru bile değilse bu zaten normaldir, olağandır, zaten her kadın çocuğunu böyle büyütür. Adamcağız bütün hafta çalışıyordur, yazıktır, yorgundur, bebek bakamaz. Çocuk bakmanın, planlamak ve yapmak kadar ortak bir iş olduğuna inanan pek çok kadının da hayallerini bir penguen kolonisinde yaşamak süsler.
Ellerinize sağlık….6 aylık bebeğim var yazılanlar birebir yaşadıklarım ve hissettiklerimle örtüşmese bile benzer durumları yaşadım ve ne yazık ki yaşıyorum…Sosyal ve çalışan bir kadın olarak doğumdan sonra yaşadıklarımı bir yandan da sorgularken depresyona girdim.Tüm duygusal çırpınışlarımla bebeğe yetiştim…bazen kendime bile şaşırdım..Yazacak çok şey var…Teşekkürler çok güzel bir yazı gerçekten…