Bu çok kişisel bir yazı. Kimseleri bulaştırmak istemem. Kızan, yadırgayan hatta “Bunlar acayip duygular” diyen çıkacaktır; umurumda değil. Gerçek duygular bunlar ve ürkmemek elimde değil.

Efendim  “Veli” olmaya ramak kaldı. Son özgür “Doğum günü” kutlayacağız bu yaz Pavuryalarla. Henüz sadece biz varız; akraba, arkadaşlar, gerçek arkadaşlıklar, bile isteye ilişki kurulan rağmen gerçek ilişkiler söz konusu. Kendi dünyamızda ve görüşümüzde yaşadık bu dört yılı. Temmuz da 4 yaşları bitecek Bade ve Barış’ın (Nam-ı diğer Pavuryalar). Saçma şımarıklıkları yok benim gördüğüm. Arada sapıttıkları oluyor tabii, olacak, olsun… Gereken ne varsa (bizce tabii) öğretiyoruz, gösteriyoruz, açıklıyoruz. Biz bizi biliyoruz da dışarıdaki müdahaleler, öğretiler, disiplinler, duruşlar, görüşler, betimlemeler, sunuşlar konusunda korku ve endişe doluyum.

Henüz okul serüvenimiz başlamadı. Öğretmenler devreye girmedi. Zorunlu arkadaşlıklar da yok. Yönetmelikler, talimatlar, kurallar (onların), direktifler, katılınması elzem görülen etkinlikler, ev ödevleri, projeler vs. vs. yok, hiçbiri yok. Zorunlu doğum günü kutlamaları, başka “veliler” ile zorunlu etkileşim, hatta bazılarıyla arkadaş olma, o aileleri tanıma, tanımaya çalışma, bilme, hayatımıza gelmeleri kaçınılmaz olan henüz tanımadığım o kişilerden ürküyorum. Yok yanlış anlaşılmasın ötekileştirmek değil yaptığım ama parklarda ve sokaklarda yaşadıklarım sanki o sürecin gerçek ürkütücü provaları.

Her anne, anneanne, babaanne ya da her kim ise çocuğun yanındaki kişi illa ki konuşma ihtiyacı hissediyor başka çocuğun yanındakiyle. İlla ki kıyaslıyor, illa ki eşleştirmeye çalışıyor… Hele bir de çocuklar aynı yaştaysa hiç şansım kalmıyor mesela benim. “Sebze yiyorlar mı, bizimki hep köfte hep köfte!  Aaaa dondurma mı yediriyorsunuz, hasta olmasın sakın! Aaa okula gitmiyorlar mı? Bizimki 2 yaşında başladı valla, çok fark etti. Aaaa biri daha mı iri ne? İkiz değiller mi, kız küçük kalmış” Cevaplarım şu minvalde; “Her şeyi yiyorlar efenim, yaz/kış dondurma yerler, okula gitmiyorlar ama fark dediğin her an yaşanıyor çocuklarda, biz de babasıyla aynı yaştayız ama o 1.95 ben 1.70 ne acayip değil mi, sakın kadın / erkek farkı olmasın bu?” ve daha neler neler… Yazsam buradan Ankara’ya yol olur…

E ben şimdi düşünüyorum; yaklaşık dört yıldır yaşadığım bu hal, okul serüveni başladığında ne hale gelecek ve uzuuuun okul sürecinde nelerle mücadele etmek zorunda kalacağım kim bilir? Çocukların zekaları, kimlikleri, kişilikleri, beğenileri, eğilimleri, karakterleri, yeteneklerini hiçe sayan insanlar olacak mutlaka ki; bu tür insanlara fena halde maruz kalıyorum yıllardır. Kendi olamadıklarını çocukları olsun diye uğraşanlar, onları yarıştıran, katılaştıran, duygularını bencilce bastırmaya çalıştıranlar, çocuklarını küçümseyen, aptal yerine koyanlar bolca var yeryüzünde, şahidim. Üzülüyorum ve ürküyorum dedim ya elimde değil…

Zor mu çocukları birey olarak görmek, hamur gibi yoğurmaya çalışmamak? Yol göstermek ve seçim yapmayı öğretmek sanıldığı kadar zor değil ki, sadece gerçekten zaman ayırmak ve sabretmeyi gerektiriyor. Aksi halde şımarık, özgüveni olmayan, taklitçi bireyler yetişmez mi sonunda.

Hazırım ama bu son kendi kendimize geçireceğimiz yazın tadına varıp, doyasıya yaşayacağım, sonraki yıllar için hazırım. Ne olursa olsun hazırım. Bütün projelerle ve o kurallarla baş ederim/ederiz.

Umarım Pavuryalar iyi insanlarla karşılaşırlar, vicdanlı insanlar düşer hep yanlarına… Yalnızca dileğim bu, gerisi bize kalacak…

Mis günler dilerim…