Televizyon hayatımıza girdiği yıllardan itibaren günlük yaşantımızda yerini pekiştirerek, kapladığı zamanı arttırarak varlığını devam ettirmektedir. Televizyonun etkileri erişkinler üzerinde olduğu kadar çocuklar üzerinde de belirgindir. Erişkinler gibi çocukların çoğu da günün önemli bir kısmını televizyon karşında geçirebilmektedir. 1970 yılında dört yaş üzeri çocuklar günde ortalama 3-4 saat televizyon seyrederken, 1999’da ortalama günlük televizyon izleme süresi 6.5 saate çıkmıştır. Günümüz çocuklarının çoğu ise uyku dışında günün büyük kısmını, günde 8-10 saate varacak kadar, televizyon karşısında geçirmektedir. Bu durum kentli çocukta daha belirgin olmakla beraber köylü çocuk da kendini televizyondan uzak tutamamaktadır. 2007’de yapılan bir çalışmada 2 yaş altı çocukların yüzde 68’inin sıradan bir günde mutlaka televizyon seyrettiğini, 2011 verisine göre aynı yaş grubunun yüzde 90’ının herhangi bir elektronik medyayı kullanmakta olduğu bildirilmiştir.

Dijital medyanın gelişmesi ve hayatımızdaki yerinin artmasıyla etkileri de gazete, dergi gibi yazılı medyanın önüne geçmiştir. Dijital medyanın yaygın, yoğun ve kontrolsüz kullanılmasının çocuk üzerine etkileri bazı başlıklar altında toplanabilir: sosyal gelişim, dil gelişimi, şiddet içerikli davranışlar, okul başarısı, beslenme, reklamlar, bedene yönelik algılar, sigara-tütün kullanımı, alkol tüketimi, cinsellik, bağımlılık yapan madde kullanımı gibi.

İki yaş altı çocuklar, büyüklerden farklı olarak kendi tecrübelerinden öğrenmek yerine taklit ederek, tekrarlayarak, gözleyerek öğrenmeye daha yatkındırlar. Sunulan bilgiyi, yönlendirmeyi işlemeksizin kabullenir ve uygularlar. Aksi anlatılmadıkça gördüklerini doğru kabul ederler. Yakın çevrelerini, uzun süre vakit geçirdikleri insanları örnekleyerek büyürler. Anne-babanın yaptığının yanlış olduğunu düşünmezler: bu kitap okuma da olabilir, sigara içme de olabilir, spor yapma da olabilir, dijital ekranla oyun oynamak da olabilir. Komutlar alması, bunların sonuçlarına göre tepkiler görmesi, onaylanması veya reddedilmesi onları yönlendirir. Duyuları ile öğrenmeleri belirgindir. Dokunmak, tadına bakmak had safhadadır. Bu yaş canlıdan öğrenir, oyuncaklar öncelikli öğrenme, eğlenme araçları değildir. Tüm bu paragrafta sayılanların hiç birisi herhangi bir dijital ekran tarafından yerine getirilemez. Bu yaşta televizyonun zararları dışında bildirilmiş bir faydası yoktur.

Dil gelişimi de gene interaktif ilişkilerden olumlu, televizyon seyretmek veya dijital ekranlar karşısında vakit geçirmekten olumsuz etkilenir. Onunla birebir yeterince vakit geçirilmeyen, konuşulmayan bebeğin konuşması da sosyal ilişkilerdeki gelişimi de geri kalacaktır. Öğrenmeyi televizyon karşısında başarmaya çalışan çocuk televizyonla konuşmaya çalışacak, ona dokunacak, oradaki görüntüyü tanımak için ellemeye, kavramaya, ağzına sokmaya çalışacak, yaptıklarına bir tepki alabilmek için eliyle vuracak, oysa televizyondaki görüntü tüm bunlara aldırmaksızın, çocuğun varlığını kabul ettiğine dair hiç tepki vermeksizin akışına devam edecektir. Bir birey olarak varlığı hayatında yoğun yer kaplayan televizyon tarafından kabul edilmemektedir. Televizyondan aldığı tepki daha doğrusu alamadığı tepki onun duyarsızlığını da arttıracaktır. Paylaşma, sıra bekleme onun bildiği kavramlar olmayacak. Sosyal ilişkilerinde öfkeli, hırçın veya endişeli, çekingen davranışlar belirginleşecektir. Bir bebek büyürken önce evdeki kişilerin yoğun olarak kullandığı eşyaları tanımak ister. Bu, yerine göre tencere, tava veya cep telefonu, televizyon kumandası olur. Elinden televizyon kumandası, cep telefonu düşmeyen bir anne-babanın çocuğu için de bunlar keşfedilesi önceliktedir.

Televizyon, bilgisayar ve diğer dijital ekranların zararlarından bebeğinizi-çocuğunuzu korumak için alabileceğiniz en basit tedbirlerden birisi bu aletleri çocuğun yatak odasında bulundurmamak veya kullanmasına izin vermemek olacaktır. Pek çok çalışma benzer veriler bildirmekte, bir çalışmada çocuğun odasına televizyon koymanın veya ona bir bilgisayar vermenin en yaygın nedeni olarak (yüzde 54) büyüklerin bu aletleri istedikleri gibi kullanmaları dile getirilmektedir. Yüzde 30 gerekçe olarak uyumasına yardım ettiğini, yüzde 25 yaptığı iyi bir davranışa ödül olarak sunduklarını ifade etmektedir. 1999 tarihli bir çalışmada 2-7 yaştakilerin yüzde 32’sinin, 8-18 yaştakilerin yüzde 65’inin yatak odasında televizyon bulunmakta iken 2007 verileri 0-2 yaştakilerin yüzde 20’sinin yatak odasında televizyon bulunduğunu bildirmektedir. Bu veriler yurtdışına ait olmakla beraber pratik hayatımızda ülkemizde de durumun farklı olmadığını gözlemekteyiz.

Çocuğun yatak odasında televizyon bulunması, ebeveyn kontrolünü azaltarak toplamda daha fazla televizyon izlemesine yol açmaktadır. 2007 tarihli bir çalışmada yatak odasında televizyon bulunan çocukların yüzde 31’inde aşırı kiloluluk, 2007 çalışmasında sigara içme sıklığında iki katı sıklık bildirilmiştir. Bu çocuklar ev hayatından uzak, genellikle yalnız başlarına odalarında vakit geçirmekte, yaratıcı, geliştirici aktivitelere katılmamakta, anne-baba-çocuk ilişkileri zayıf kalmakta, sosyal ilişkilerdeki yetersizlik sadece ev içiyle sınırlı kalmamakta, arkadaş-okul ilişkilerine de olumsuz olarak yansımakta, zaman içinde akademik gelişim gerilemekte, sportif aktiviteler, grup oyunları geri planda kalmaktadır. Yatak odasında televizyon bulunan çocuklarda uyku süresi kısalmakta, uyku bozuklukları ve peşi sıra gelen sorunlar daha sık bildirilmektedir.

Televizyonun günlük yaşantımızda kullanımında sık yapılan yanlışlardan bir tanesi de, gün içinde izleniyor olmasa bile neredeyse devamlı açık tutulmasıdır. Ailelerin yaklaşık yüzde 40’ı televizyonun gün içinde açık tutulduğunu ifade etmektedir. Odada televizyon açıkken, burada bulunan bebek-çocuk televizyonu izlemese bile, yapmakta olduğu aktiviteye odaklanamamakta, yaptığı aktivitede derinlemesine ilerleyememektedir. Geri planda televizyonun varlığını duyurması yapılan aktivite oyun ise de ders çalışmak ise de çocuğun dikkatini bölecek, odaklanmasını azaltacaktır. Böyle çocuklarda okuduğunu anlamada güçlük, sorun çözme yeteneğinde gelişememe, yaratıcılık gerektiren aktivitelerde gerilik, hafıza sorunları yaygındır. Televizyon benzer şekilde anne- babanın dikkatini de çocuktan alacağı için aralarındaki ilişkide alınacak yollarda daha aksak ilerleyecektir.

Sekiz yaş altı çocuklar bilişsel ve psikolojik olarak savunmasız olup gerçekle gördükleri arasındaki farkı ayırt edemezler. Bu durum göz önüne alınarak bazı yayın saatleri ile ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. Çocuk yaş grubuna hitap eden programlar gündüz saatlerinde yayınlanırken içeriği bu yaş grubuna uygun olmadığı düşünülenler geç saatlerde yayınlanmaktadır. İyi niyetle yapılan bu uygulamalar gündüz çocukların bol bol televizyon seyretmesini kolaylaştırmaktadır. Avrupa ülkelerinde medyada çocuklara yönelik reklam uygulamalarına da kısıtlamalar getirilmiş olmakla beraber pek çok ülkede bu konuda her hangi bir düzenleme bulunmamaktadır. İsveç ve Norveç’te 12 yaş altı çocuklara yönelik reklam yapılması yasakken, Danimarka ve Belçika’da ağır kısıtlamalar getirilmiş, Yunanistan’da ise akşam saat 10’dan sonraya izin verilmektedir. Bir sistem birliği olmamakla beraber pek çok ülkede ve ülkemizde de televizyon programlarının içeriklerini tanımlayan ve önerilen yaş gruplarını bildiren simgeler kullanılmaktadır. Bu uyarılara dikkat etmek önemlidir.

Son söz olarak dijital medyanın iki yaş altında kullanılmaması, iki yaş üzerinde ise hem süre hem de içerik olarak kontrollü kullanılması gereği akılda tutulmalıdır. Dijital medyanın kontrolsüz kullanımının bebek, çocuk ve genç üzerine olan etkileri bir sonraki yazıda tartışılmaya devam edilecek.