Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler kitabını görmeyen kaldı mı bilmiyorum. Kitap yeni çıktı ve çok satanlarda yerini aldı. Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan ya da yaşamış olan kadınların başkaldırı hikâyelerini anlatıyor. Hep bir isyankârlık var hikâyelerde. Bir şekilde var olma, varlığını ispatlama, ilkleri gerçekleştirme, hayalleri yerine getirebilme vurgusu var gerçekleşmiş hayat hikâyelerinde. Kitabın illüstrasyonları gerçekten çok güzel ve her bir kadının hikâyesi ilgi çekici. Bazılarını tanıyor bazılarıyla ilk kez karşılaşıyorsunuz okurken.

Kitabı alıp eve getirdiğimde kızım, “Bana mı aldın anne?” diye sordu, rengârenk sayfaları görünce. Önce tereddüt ettim sonra “Evet, sana aldım” deyiverdim. Başladı “Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler” kitabını okumaya.

“Asi ne demek biliyor musun Gülse?” diye sordum. “Evet, biliyorum, karşı koyan” dedi. Kitabı okudukça asi olmanın aslında kötü bir şey olmadığını fark etmeye başladı. Peki, gerçekten kötü değil miydi? Önce kendim için bunun cevabı bulmak zorunda hissettim. Asi miyim? diye sordum kendime. Evet, asiydim. En azından anti militarist ve anti hiyerarşik olarak tanımlayabilirdim kendimi. Sonra işaret edilmekten hoşlanmaz, gözetimin her türlüsüne karşı gelebilirdim. Mesela, bir AVM’ye girerken bizi arayan, bizim güvenliğimiz için özgürlüklerimizden fedakârlık etmemiz gerektiğini bize dayatan zihniyete asilik yaptığım çok oldu. Potansiyel terörist ya da hırsız olarak nitelendirilmekten hiç hoşlanmadım ve dile getirdim. İş yerlerindeki kart sistemine hep sinir oldum, güvenlik değil hiyerarşik bir ihtiyaç olarak gördüm. Bizi izleyen kameralardan hep rahatsızlık duydum. Asi bir evlat, asi bir eş ve asi bir arkadaş olduğum da oldu. Hayatımda, sistemin dayatmalarını sorgulayıp, eleştirel yaklaşımları benimsediğim doğrudur.

Şimdi kızıma asi olmak iyi değildir diyen bir ebeveyn olup asilik yapmayacak çocuk diler duruma gelince, aslında kendimle çeliştiğimi fark ettim. Uslu, söz dinleyen, hadi hadi demeyeceğimiz çocuklar yetiştirmek isterken aslında isteklerinin peşine düşemeyecek kadar silik, sorunlarla baş edemeyecek kadar öz güvensiz, kurallara sorgulamadan uyacak kadar akılsız çocuklar mı yetiştiriyoruz? Bunlar kendime sorduğum ve sizlerle paylaştığım sorular.

“Uslu” kelimesinin İngilizce karşılığının “be quiet – sessiz ol” olarak geçtiğini düşünecek olursak çocuklarımıza toplum içerisinde ideal bir birey olmak ve kurallara uymak ile ilgili uyarılarda bulunurken aslında karşı koymayan birer birey olmayı öğretiyoruz. Asi olmanın iyi olmadığı, aileye karşı koyulmayacağı, büyüklere saygı göstermekten kastın karşılarında susmak olarak nitelendirildiği, kızların davranışlarının asilikten uzak asalete yakın tutulduğu, her yerde her durumda her yaşta karşı koymanın edepsizlik olarak görüldüğü bir toplumda yaşıyoruz. Asi çocuklar yetiştirmenin böyle bir toplumda yeri olmadığını fark edince ikileme düşmem çok doğal.

Düşününce, sadece uslu dursun ve yorulmayayım diye, sorgulamayan, eleştirmeyen, sessiz kalan, fikirsiz olan, savunmasız olan, hayallerinin peşine düşmeyen, karşı koymayan bir çocuk yetiştirmemeye karar verdim.

Evet, kızım asi olmak iyi bir şeydir. Karşı koyman gereken şeylere karşı koy. Bu ben bile olsam…

Gülen Kurt Öncel
10 Nisan 2017 İstanbul