“Yürüyerek görüşmek”, yürüye yürüye sohbet etmek, şehir hayatının bir zevkidir. Kalabalık içinde anonimliğe karışmış, iki başınıza yalnız olursunuz. “Toplamda” aşinâ olan ama ayrıntıda değişken, canlı bir muhit içinde seyir halindesinizdir. Hem kafa dağıtmaya, sözü saçmaya yarayan bir hareketli dekor; hem de masa başında otururcasına konsantrasyona elverişli bildik güzergâhlar…

Ankara, yürüyerek görüşmeye bilhassa müsait bir şehir… idi. Mesafelerin kısalığı, bir yerden bir yere yürüyerek gitmeye elverir ve bu “seyahatleri” bir ahbapla paylaşma alışkanlığı yaygın… idi. Özellikle Kızılay-Esat, Kızılay-Bahçeli/Emek, Kızılay-Cebeci hatlarında uzun yürüyüşlerin yârenliğinde demlenmiş çok dostluklar biliriz. Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, bir yanıyla da bu değil midir?

Tamamen yitmiş değil bu alışkanlık gerçi. Ama hayatın gaddarlaşan temposu, kalabalığın dozu, gürültü, otomobillerin kaldırımları da istilâ eden şiddeti, yürüyüş yollarını kesiyor, yürüme sohbetlerine ket vuruyor. Barış Bıçakçı’nın Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’sinin kurgusu gibi; atlamalı, kesintili, parazitli, kolaj konuşmalarla yürüyebiliyoruz ancak. Ama hâlâ mümkündür! Gelin, yürüyelim, biraz konuşuruz…