Üçlü koltukta oturuyorum, kucağımda daha bir-iki günlük Efe meme emiyor, yanımda eşim. Az sonra olacaklardan habersiz annemle konuşuyorlar. Benim içimde ise fırtına ne kelime!… Volkanlar patlıyor, çığlar düşüyor. Ne hissettiğimi hissedemeyecek kadar dolmuşum.

Az sonra yanaklarımdan sicim gibi yaşlar boşalıyor. Hıçkırarak ağlamaya geçişim ise birkaç saniyeyi bulmuyor. Eşimin omzuna dayıyorum başımı ağlıyorum salya sümük ve…

“Ben bu bebeğe nasıl bakacaaaam?”

“Ben ne yaptııım?”

“Bunu büyütemem beeeen!!”

Diye bilumum eksikliklerimi ve eski hayatımın ellerimden kaçıp gittiğini sıralıyorum.

Eşim şaşkın, şokta. Tam anlamıyla yaşadığı bu. Annemse az çok ne olduğunun farkında. Avutmaya çalışıyor. Zaten 40 günüm çıkana kadar gitmeyeceğine söz verdi. (Ne 40 günü, neredeyse 1 sene eşimin halasıyla dönüşümlü olarak yanımda kaldılar.)

Avunamıyorum, korkuyorum. Kendime güvenemiyorum. O kadar küçük ki ona nasıl bakacağımı bilemiyorum. Oysa onun tek istediği meme, uyku ve gazının çıkarılıp altının temizlenmesi. Aslında sadece sevgi.

Diğer taraftan kendime bile itiraf etmekten çekindiğim bir his var içimde. Kimseye söyleyemiyorum, ama yapıp ettiklerimle o kadar belli ediyorum ki. Evet, ben artık sadece ben olamayacağım bundan sonra, belki de uzun bir süre, “Ebru” olamayacağım, artık sadece bir “anne” mi olacağım? Bütün hayatımı Ebru anne olarak mı düzenlemem, değiştirmem gerekecek. Uyumak, yemek yemek gibi en hayati ihtiyaçlarımı bile yeniden belirlemem gerekecek. İçimdeki korku, ağlama ve hatta kaçıp gitme hissiyatı çoğunlukla bu sebepten.

Aman Allah’ım!! Tam bir kaos ortamı. O cici bici hazırladığım bebek odası hastaneden geldiğimiz gün savaş alanına dönmüş bile. Etrafıma bakıyorum, en sakin ve serin kanlı yine annem. Onun hem canım kızına hem de sonraları canından çok sevdiği torununa bu yeni hayatı anlatması, alıştırması gerekecek. Belli oldu, iş başa düştü.

Yeni anne ise, herkesi evde istiyor. Kimse gitmesin. Yalnız kalmaya cesaret edemiyor, öyle ki bütün günü kocasının kırmızı kocaman hırkasıyla geçiriyor, hani sanki yanındaymış gibi. Bir şey yemek istemiyor, üstünü değiştirmek, saçını taramak bile. O kadar ki zaten bir süre sonra saçlarını kısacık kestiriyor. İnsanların ilk yüz ifadelerinden anlaşılan o ki, çok çok kısacık olmuş. Ama herkes yeni anneye kırılacakmış gibi davranıyor. Oysa belki kırıldı da, yeniden yapılması, yeni bir ben olması gerekiyor.

Günleri sayıyorum, hatta bazen saatleri. Anneliğe adapte olmakta çok zorluk çekiyorum, inanılmaz. Bir yandan çok sevmek, bir yandan kaçıp gitmek isteği, ben ne yaptım halet-i ruhiyesi. En çok emzirmekte zorlanıyorum. Daha hastanede çocuk doktoru aç bu çocuk ondan ağlıyor der demez, hadi mama verelim diyen kişi benim. Tabii anneannenin o gözleriyle dövülen de.

Anneanne daha o zaman anlamıştı, bana “anne olmayı öğretme”si gerektiğini belki de. Hamilelikle ilgili ve hatta doğumla ilgili çok şey okumuştum da, sonrasını bilmiyordum. Doğuracak, kucağıma alacak ve gözyaşları içinde yeni ve sonsuz bir aşk doğacıktı işte. O da memesini emecek, uyuyacak, en kötü altını pisleyecekti. Bebek işte daha ne olsun?

Anneliğe dair tüm bilgim buydu, öte yandan kendimi bildim bileli anne olmak istedim. Bebekleri seviyorum. Ee o zaman şimdi niye her şey zor?

Eski hayatımın devam ettiğini göstermek için karnımdaki sezaryen dikişleri acırken evi süpürmüşlüğüm var. Hatta oğlumun halasının unutamayıp, ancak bana aylar sonra söylemeye cesaret ettiği bir anı: “Ben çocuksuz halimle karnıyarık yapmıyorum, sen lohusa halinle bir de karnıyarık yapmıştın.”

Eşim bu ağlama şoku üzerine ertesi gün iş yerinde erkek-kadın kim var kim yok sormuş normal mi bu diye, interneti araştırmış, bir şeyler dökmüş ve bana Siyah Süt kitabını almış getirmiş.

Bense “Ne yapacaam beeen?? Ah bir büyüse” diye diye geçirdim herhalde ilk 6 ayımı. Bu altı ayın altısı da aynı yoğunlukta kaos içinde geçmedi elbette. İlk ay kendimi kaybettim, sonra hem eski beni korumayı hem de eskiye yeni Ebru’yu sevdirmeyi çabalayarak geçirdim. Sonra sonra biraz rahatlamaya başladım. Ama 3,5 yıl sonunda bile halen bazen yandan yandan “eski hayatım?” diye sorduğum oluyor. Ancak artık bu, ağlamama ve sonrasında suçluluk duymama sebep olmuyor, o an kaçıp gidiyorum, sonra koşa koşa oğluma dönüyorum.

İlk zamanlardaki o suçlulukla karışık, korku ve ağlama hali biraz da doğum sonrasında birden bebeğimize aşık olacağımız, tüm fedakârlıkları yapabileceğimiz ve bunun böyle olması gerektiğine inanıldığından oluyor belki de. Ya da ben de öyle oldu diyeyim.

Benim için aşk hemen başlamadı. Evet, elbette onu ilk andan itibaren, daha karnımdayken sevmeye başladım. Ama ben haricinde bir başka insan için de yaşama gerekliliği, değişimler, uyarlamalar biraz zaman aldı.

Mükemmel olmaya gerek yok. Bazen emzirirken uyuyakalacak, bazen kakalar paçadan taşacak, bazen üstünü açık unutacak, kaka yeşile döndü diye panik olacak, kusmuklarla çarşı pazar gezecek, belki benim gibi büyüsün diye gün sayacaksınız. Ama onun annesi sizsiniz ve en iyisi de sizsiniz.