Vücut içerisinde ilk günümdü. Kırmızı kemik iliğinin içindeydim. Kendimi pek yorgun hissediyordum. Etrafımdaki herkes bir telaş içindeydi. Onlardan biri bana çarptığı an ben de olduğum yerden fırladım ve kılcal damarların vakum etkisine kapıldım. Sünger dokuda düzensiz delikler olduğundan yolumu çok sık sık kaybediyordum. Sağ olsun çok nazik bir akyuvar bana yardımcı oldu. Kemik zarını geçtikten sonra ana damarlardan birine bağlandım.

Yol oldukça uzundu. Herkes, ben de dahil olmak üzere rengi solmuş gibiydi, yorgundu ve yavaş akıyordu. Sonra damarlardan birinde inşaat çalışması olduğu için başka bir şeride saptık. Çocuk düşüp kendini yaraladığı için akyuvarlar yaranın üstünde kabuk oluşturmuştu. Ortam bir savaş alanına benziyordu. Ölü bakteriler ve akyuvarların görüntüsü çekirdeğimi sızlatıyordu. Sonra akıl almaz bir olayla karşılaştım, bana yardım eden o akyuvar hücresi de oradaydı. Akrabalarından biri ölü bulunmuştu. Ağlıyordu. Ona baş sağlığı dilemek istedim. Yanına gitmek istedim. Ama kalp çok güçlü pompalıyordu. Damarların vakum etkisi çok güçlüydü. Yapamadım.
Sonunda kalbe varmıştım. Sağ kulakçıktan içeri girdim.

Hayatımın en heyecanlı anıydı ve sadece beş dakikadır yaşıyordum. Orada biraz bekledikten sonra yeni gelenleri sağ karıncığa aldılar. Ardından akciğer atardamarına girdik. Oldukça kısa sürdü. Akciğer kılcal damarlarına vardığımda buranın muhteşem olduğunu düşündüm. Ama yeterince dibe inince, hele alveollere gelince tüm hayallerim suya düştü. Lizozomum bulanıyordu.

Çocuğun anne babası çok sigara içtiği için alveollerin durumu acınasıydı. Birden onu fark ettim. O akyuvar. Yine. Bu sefer şansımı boşa harcayamazdım. Yanına gidip merhaba, dedim. O da bana hiç içten olmayan bir karşılık olarak üzgün bir sesle merhaba, dedi. Durumdan hiç haberim yokmuş gibi davranarak ona ne olduğunu sordum. O da bana her şeyi anlattı. Biraz sohbetten sonra ikimizin de işine devam etmesi gerekti. Akciğerden oksijeni alıp kalbe geri dönmeliydim. Akyuvarda benimle birlikte geldi. Oksijen çok ağırdı ama hücrelerin hepsi zamanla buna alışıyordu.

Kalbe vardık. Sol kulakçığa vardıktan sonra ikimizde bacaklardan birine gönderildik. Bir süre sonra bacağa doğru yol almak için sol karıncığa geçtik. Yolda bir sürü yeni alyuvarla tanıştım. Akyuvarın da neşesi de geri gelmişti.

Ama birden akıl almaz bir şeyle karşılaştım: Bir sürü ölü hücre gördük. Sonra nerdeyse ışık hızında bir şey hızla yanımdaki bir alyuvar çarptı. Virüsler. Çok hızlılardı, hepimizi teker teker yakalıyorlardı. Birden bir virüs hızla bana doğru geldi. Akyuvar beni kurtarmak için kendini benim önüme attı. Virüsün kurbanı oldu ama ben sadece damarın kenarındaki yağ tabakasına çarptım. Ama en iyi arkadaşım sonsuza kadar gitti. Diğer akyuvarlar anca yetişti ama savaş çoktan bitmişti.

Gittiğim yer beni şoke etmiştim. Doğduğum yere çok benziyordu. Yine bir kemik zarından geçtik. Kemik, kılcal damarından geçince bu sefer sert dokuya girip oradan sarı iliğe vardık.

Gördüğüm şey inanılmazdı. Hayatımda görebileceğim en sevimli yavru akyuvar hücresi. Komik sesler çıkarıp bana doğru gülümsedi. Ama birden ağlamaya başladı. Elimdeki oksijeni verince bana doğru yeniden gülümseyip o koca gözlerini açarak baktı. Verdiğim oksijeni çok beğendi. Ama birden sallanmaya başladık. Ben de bebek de korktuk. Dev bir yarılma oluştu, hem de kemiğin ortasında. Oradan hızlıca bebeği alarak kaçmaya başladım. Ama yukarı çıkmak çok zordu ve kan basıncı düştüğünden çabalarım boşaydı. Sonra oradaki akyuvarlardan birine bebeği pasladım. Bebeği yakaladı ama benim hiç şansı yoktu.

Bebek akyuvar bana son bir kez o kocaman parlak yaşlı gözleriyle baktı. Çocuk babasının çarptığı arabada bacağını kaybedecekti. Olduğu gibi bacak resmen lapa haline gelmişti. Ben daha havadayken bir sürü virüs ve bakteri etrafımı sardı. Evet, ölecektim ama kendimi bu canavarlara yem etmeyecektim. Bana göre saatte 300 kilometre hızla gelen toz zerresi bana çarptı. En azından mikroplar uzaklaştı. Yerdeki kir ve mikrop yığınına gelmeden önce hayatımı göz önünden geçirdim. Sadece 15 dakikadır hayattaydım ve şimdi öleceğim. Artık yerdeydim ve mikroplar bana saldırmaya çoktan başlamıştı, beni canlı canlı yemeye. Artık ölüme bir adım kalmıştı. Ölümüne bir damla. Sonsuzluğa doğru BİR DAMLA…