Yakın bir tarihte metastatik kanseri tanısı konulan Heather McManamy, ölmeden önce, bütün dünyaya seslendiği bir mektup bırakmaya karar verdi ve bu mektup kocası Jeff tarafından Facebook’ta yayınlandı.

McManamy’nin son sözleri her ne kadar hüzünlü de olsa içerisinde umudu da barındırıyordu.

Mektup şöyle başlıyordu: “Evet, sizlere hem iyi hem kötü haberim var. Kötü haber, öleceğim.”

Bu son mektupta içimizin az da olsa rahatlamasını sağlayan şey, Heather’ın kendini bir kurban olarak görmekten yerine hayata sıkıca sarılıp yaşayacaklarını kabul edebilmesidir.

İnsanlara kanser ile olan mücadelesini kaybettiğini söylemek istemedi; cenaze töreninde arkadaşlarının onunla gurur duymasını istedi. Öyle ki mektubunda cenaze töreninde onun için dans etmelerini istediğini bile yazdı.

Peki, Heather’ın ölümü küçük kızı Brianna’ya nasıl anlatılacaktı? Heather bunu da düşünmüştü ve mektubunun en çarpıcı bölümünü yazmıştı:

“Ne olursa olsun din sizi rahatlatacaktır ve bir dininiz olduğu için mutluyum. Ancak, dindar olmadığımız için lütfen bize saygı duyun. Lütfen, lütfen, lütfen Brianna’ya cennette olduğumu söylemeyin.

“Onun zihninde, bu, başka bir yerde olmayı seçtiğim ve onu terk ettiğim anlamına gelebilir. Fakat, gerçekte, onunla birikte olmak için her şeyi yaparım, onun olduğu her yere gitmek için elimden gelen her şeyi yaparım. Lütfen, aklını karıştırmayın ve bir saniye dahi olsa gerçek olmayan bir şeyi düşünmesine izin vermeyin.

“Ben cennette değilim, çünkü buradayım. Enerjim, aşkım, kahkaham, o inanılmaz hatıralar, sizinle burada.”

Daha sonra bir Reddit kullanıcısı bu mektubu Ateizm Topluluğu’nda paylaştı. Ahirete inanmayan ebeveynlerin ölümü çocuklarına nasıl açıklayacağı konusunda şiddetli bir tartışma da başlamış oldu.

Bir araştırma, genç kuşağın diğer kuşaklar kadar manevi değerlere sahipken daha az dindar olduğunu gösteriyordu.

1928 ila 1945 arasında doğan sessiz kuşağa mensup şimdinin yetişkinlerinde bu oran kabaca dörtte üç iken, Y kuşağı sadece üçte ikisi cennetin varolduğuna inanıyordu.

Bazı Reddit’çiler dinin kötü şeylerin nedenlerini anlatmak için kullanılmasının çocukların aklını karıştıracağına inanıyordu.

zapsquad adlı bir Reddit kullanıcısı şöyle yazmıştı:

“Dini kullanarak korkunç ve üzücü şeyleri açıklamak bir çocuğu incitebilir. Neden ben yalnız ve korkmuş bir vaziyetteyken annem cennete gönderildi? Annem beni terk etmek istemiyorsa, neden Tanrı beni ondan uzaklaştırıyor?”

Ateist ebeveynler ölüm gibi zor bir konuyu çocuklarına nasıl anlattıklarını paylaşmak istedi:

nickutah adlı kullanıcı kendi düşüncelerini aktardı:

“5 yaşında bir kız çocuğunun ateist ebeveyni olarak, her zaman ölüm konusunda cesur oldum. Kızım 3 yaşındayken teyzem öldü. Cennet hakkında hiç konuşmadım. Ben sadece herkesin, tüm bitki ve hayvanlar gibi öleceğini anlattım. İnsanlar ölünce üzülebileceğini söyledim, fakat onların ardından iyi şeyleri hatırlamamız gerektiğini ekledim. Ölümün masallarla anlatılmaması, masalların ölüm karşısında bu denklemden çıkarılması çocuğun kayıplar karşısında daha dirençli olmasını sağlar.”

“Ailem ateistti ve 10 yaşındayken en iyi arkadaşım öldü. Kesinlikle bunun gerçekçi bir dille anlatılması, şefkatli bir kucak ve sıcacık bir fincan çay eşliğinde soru sormam için bana izin verilmesi benim ölüm karşısında metanetli olmamı sağladı.” diyen SharkReceptacles adlı kullanıcının çocuklara ve ebeveynlere önerdiği ölüm konusunu irdeleyen kitaplar ise, Michael Rosen’in yas, ölüm ve üzüntü gibi durumları bilge bir dürüstlükle karşılayan “Sad Book” adlı kitabı ve Sue Varley’in “Badger’ın Parting Gifts” kitabı.

“Bazen bu, beni gerçekten sinirlendiriyor.  Kendime, “Gitmeye ve ölmeye nasıl cüret eder?” diyorum. Beni üzmeye nasıl cüret eder?” (Rosen’in kitabından bir bölüm.)

Yazar Tracy Moore ise şöyle diyor: “”Yeryüzünde olduğunuz sürece yeryüzünde olacaksınız; kimse daha sonra ne olacağını bilmiyor. Belki de sonrası tamamen bir özgürleşme. Yapmanız gereken şey zamanı en iyi şekilde değerlendirmek ve bazı şeyleri bulduğunuzdan daha iyi bir şekilde bırakmak olmalı.” deyin.”

Son mektubunda, Heather McManamy ise şöyle yazmıştı: “Lütfen, Brianna’ya hikayeler anlatın, böylece benim onu ne kadar çok sevdiğimi ve onunla ne kadar gurur duyduğumu bilir. Onun annesi olmak dışında başka hiçbir şeyi daha çok sevmediğimi söyleyin ona. Hiçbir şeyi. Onunla geçirdiğim her dakika o dünyamıza gelene kadar hiç hayal edemeyeceğim bir mutluluktu.”

Her ne söylenirse söylensin, Brianna annesini tanıdı ve sevildiğini öğrendi.

***

 

Bu yazıyı Berfun Çağinli Türkçeleştirmiştir.