Sağcı demeye dilim varmıyor ama Tercüman okunan bir evde büyüdüm ve ortalama her Türk kadar ben de “birlik beraberlik, huzur ve sükun” telkinine maruz kaldım. “Eskiden kim Kürt, kim alevi hiç bilmezdik.” serzenişlerine kulak kabartarak da gençliğimi yedim, bitirdim. Milliyetçi-muhafazakâr muhitin diskurlarının hepsine kulak kabarttım. Hiç birini hakir görmedim. Aklımın yettiği kadar bu iklimi koruyacak tedrisatı da takibe de çalıştım. Çok kıymetli tavsiyeler aldım, güzel kitaplar okudum. Gerçekten müstesnâ, hâlis ve çelebi insanlarla da tanıştım. Üzerimde hakları bâkîdir.
Gel gelelim ulaştığım menzilde; sağcılığın kof hamaset kullanılarak, halka pespayeliğin dayatıldığı bir siyasi yöntem olduğuna kaniyim. Zira, Maraş Katliamı’nın yaşandığında veya 1980 darbesi sonrası Diyarbakır cezaevindeki işkenceler yapılırken, aklı baliğ olanların “Eskiden kim Kürt, kim alevi hiç bilmezdik” demek lüksleri olduğuna inanmıyorum. Konfor düşkünlüğünün ve ataletin yegane sebebi olarak, tek haber kaynağı Hürriyet Gazetesi’ni öne sürmenin de vicdanları teskin etmesi mümkün değil! Malumunuz, iktidar tepede bir güç değildir: İktidar, toplumun kılcal damarlarına nüfuz eder. Otoriteyi liderle sınırlamak, onu Hitler’e, bunu Goebbels’e benzetmek hiç bir sorunu çözmez. Aynaya ve çevremize baktığımızda 1930’lar Alman toplumunda filizlenen ayrımcılık ve militarizm izlerini tespit edebiliyor muyuz? Mesele budur. Tasvip etmediğimiz siyasi partinin sempatizanlarını tahkir etmek, onları olan bitenin esas sebebi addetmek de “aynaya ve çevremize” bakmadığımıza delalet eder. İnsanlık hikayesinin özü, öteki ile olan ilişkisidir.[1] Faşizm ise öteki ile olan ilişkinin yok edilmesi!
Türk sağının öteki ile arasına ördüğü set inat tuğlalarından bina edilmiş ve müktesebatına duyduğu güvensizlik mertebesinde yüksek, kunt ve hiç bir açıklık barındırmayan, sağır bir duvardır. Sağ ideoloji dediğimiz taassubun bitmeyen sermayesi, müphem değerleri koruduğu iddiası ile inatlaşmak, hayata/hakikate meydan okumaktır. Bu denklemde, zafiyetini örtbas etmek için ötekine saldırmak dışında bir ‘hikayesi’ de yoktur. Bu hikayesizliği saklamak gayretini “ideoloji” diye yutturmak, sağ siyasetin omurgasıdır. Devlet ciddiyeti diye yutturduğu abusluk da, itibarda tasarruf olmaz diye sloganlaştırdığı israf da, bilgiyi hakir gören küstahlık da aynı gayeye hizmet eder.
Sağ “ideoloji”, Ani harabelerinde dua eden Ermeni müzisyenin karşısına geçip ezan okuyan vatandaşta[2] da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının meslek odaları ve üniversitelerle inatlaşıp, twitter hesabında bunu halka teşhir ediş üslûbunda da benzer silsile ile işler.[3][4] Nazilli’de Efe kıyafetleri giymiş çok milliyetçi Alperenler, Noel Baba kıyafeti giymiş (muhtemel bir başka milliyetçi tosunu) -temsili olarak- tartaklar ve hatta saçı sakalı ağarmış yaşlı adamın (yine temsilen) başına da kuru sıkı silah dayamaktan utanmaz![5] İstanbul’da bir alışveriş merkezinde sergilenen “Konstiniyye” adlı heykele, “Burası 1453’ten beri İstanbul.” gerekçesiyle saldırır.[6] Meclis camiinin vitraylarında paranoyakça kripto haçlar desenleri görür.[7] Magazin figürü Kerimcan Durmaz’ın gündemde olmasını da heteroseksüelliğe tehdit telakki eder[8] (ki; bu konuda en yetkin açıklamayı -vaktinde- Yiğit Karaahmet yapmıştı: “Valla alperenler bizim sabrımızı sınamasın. Bu zamana kadar yattığımız ülkücülerin listesini açıklarsak insan içine çıkamazlar”)[9]. Örnek bol ve eğer Belçikalı falan olsaydık; derlemesi de bir o kadar eğlenceli! Ama Türkiyeli olduğumuz için sadece ümidimiz kırılıyor.
Oysa, Ani’nin tarihi belli. Ermeni tehlikesinden bahsetmek ise absürt! Dua eden insanın karşısına geçip nispet yapmak için ezanı alet etmek densizlik. Ankara Büyükşehir Belediyesinin kavşak düzenleme kararlarını savunurken argümanlarını “solcuları sinir etmek” dışında müspet unsurlarla desteklemesi, bulunduğu makamın gereğidir. Noel Babaya meydan dayağı atarak, ramazanda sopalarla insan kovalayarak tebliğ olmaz. En nihayetinde bu ülkenin tarihi, İslâm tarihinin de önemli bir yekununu tutmaktadır. İslami, örfi değerlerin sahiplenilmesi için bu unsurların toplum hayatına adalet, barış, huzur, beraberlik, neşe gibi paydalarda katkı sağlamalarının önünü açmak gerekir. 1200 küsur senedir İslâm kurumlarının, sanatının ve felsefesinin hakim olduğu coğrafyada fatih edasına bürünmek ise bizatihi densizlik ve bu dine saygısızlıktır. Menderes’ten bu yana her nevi yıkıma maruz kaldığı halde, cazibe ve güzelliğinden bir şey kaybetmeyen, Türkiye’nin en kalabalık şehrinin kimliğini bir heykel ile değiştirmek mümkün müdür? Kaldı ki heykelin gayesi bu şehrin tarihi ve çok katmanlı kültürü üzerine insanları düşünmeye sevketmektir. 564 yıllık bir tarihin, AVM önündeki bir heykele dayanacak kudreti olmadığına inanmak, ancak cehalet ile açıklanabilir. Nitekim Latin istilasında tahrip edilen Ayasofya, İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmiş, ancak yapı içindeki fresklerin sıvanma süreci 1849 kadar sürmüş, 1453’ten bu tarihe kadar da müminler o tasvirlerin altında, imanlarında bir gedik açtırmadan namazlarını eda etmişlerdir.[10] “Erkekliklerine” ancak imanları kadar güvenen güruhun yakışıklı, genç bir erkek görüntüsü ile cinsel yönelimlerinin değişeceğine inanmalarına ise çok şaşırmamalı!
Lafı tevil etmenin manası yok mesele, sağcıların otoban, inşaat ve ölüm müstesna somut bir “değer” oluşturamıyor olması. Her ne kadar tersini iddia etseler de dillerinden düşürmedikleri kutsallar da, bu taassup ile topluma, zamana ve insanlığa dair ilham verici bir şekil alamıyor. “Sağcılık” dediğimiz fâsit dairenin çapının genişlemesi ise zombi istilasına benziyor. Yaşayan ölüler beynimizin peşinde ve onlar beynimizi yediği için, bir noktada bizler de, bitmez açlığımızı doyurmak gayesiyle aynı şiddet sarmalının içinde etrafımıza saldırgan bir nazarla bakıyoruz.[11] Bu ülke siyasetinde baraj, duble yol, şehitler, mihraklar ve “bıçak kemiğe dayandı” dışında bir argümana rast geldiniz mi? Siyasi partilerin iktidar dili budur. İktidara yaklaştıkça bilaistisna hepsinin beynini zombiler yer!
İşin bam teli ise şu, sağcılığın diline pelesenk ettiği soyut, somut değerler içinde zamana ulaşabilecek sözü olan yok mudur? Var. Hiç bir şeyden bilmiyorsam; Refik Fersan’ın hicaz peşrevinden biliyorum.[12] Ne olaydı yar nolaydı (Sinemde bir tutuşmuş) türküsünden biliyorum.[13] Yahya Kemal Beyatlı’nın Deniz Türküsü şiiri[14], Mehmet Özçay’ın vav’larından[15], Yunus Emre’nin “Biz kimseye kin tutmayız”[16] dizesinden biliyorum.
Siz Refik Fersan’ın Eric Satie’ye husumet besleyebileceğine inanıyor musunuz veya zaten kadınlara yasak olan meyhanedeki sevdiğine kavuşmak için bir fermana muhtaç aşığın homofobik olabileceğine? Yahya Kemal Beyatlı’nın Mallarmé ile tanışmadan “İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.” dizesini yazması kabil mi? Mehmet Özçay’ın vav’ı, Maleviç’in Siyah Daire’sinin[17] tehditi altında mı? Amcasının katili ve azmettiricisini affeden peygamberin ümmeti ne oldu da Yunus Emre’den, Necip Fazıl’ın “kininin, öcünün davacısı” sığlığına yuvarlandı?[18]
Doç. Dr. Bilge Selçuk, Aşağıdan Yukarıya Değişim adlı makalesinde; otoriter ana-babanın endişesinin, evladını ancak baskı ile kendi “değerler” çerçevesinde tutabileceği olduğunu kaydeder. Bu gözetim zayıfladığı anda çocuk her türlü tesire maruzdur! Dinci ile dinci, hırsız ile hırsız olabilir. Zira çocuğu, sorgulamayı öğrenmemeiş ancak “iyi bildiği insanların” düşüncelerini kendininmiş gibi sahiplenmesi dışında bir varoluş geliştirememiştir. Bu sebeple “diğeriyle karşılaşma” ihtimali ana-babayı dehşete düşürür![19]
Ana-baba’yı kaldır, sepetinde ne varsa koy! Formül sağlam, şaşmaz. Bu linç kültürünün, ‘ölürüm de uzlaşmam’cılığın altında yatan hep bu güvensizlik.
Günümüz özgüven yoksunu sağcıları ile geçmişin “muhafazakar” değerlerini inşa edenler arasındaki fark; terennüm ettikleri medeniyet ve kutsallara duydukları inançtır. Fetih dönemi müslümanları, ele geçirdikleri şehirlerin kiliselerinde namazlarını eda ederken, sadece amel ve niyetlerinin namazlarını ıskat edeceğini bilirlerdi. Elinde kör satırla sokaklarda hayvanlara işkence edenler, ibadetine daha çok özen göstermeyi düşünmüyorlar bile. Ramazanda “bir nurlu neş’e”[20] yerine kan şekeri düşmüş, bir birinin boğazına sarılmaya hazır oruçlular var. Devamlı ölmek ve öldürmekten bahsediyorlar ama Fatih Camii avlusundaki ağaçların ‘nakledildiğinden’[21] haberleri bile olmuyor. Kadınların, trans bireylerin, çocukların, hayvanların maruz kaldığı şiddet ve tecavüzler karşısında tepki vermek için tepeden sufle bekliyorlar ve genellikle yanlış perdeden çığırıyorlar. Zorbalıkla nizamı alemi tesis edeceklerine inanıyorlar! Yegane sermayeleri de bizim ah’ımız! Dilinden vatan, din ve reisi düşürmeyen güruhun, hayatına anlam katabilmesi için Barbaros Şansal’ı linç etmek dışında bir seçenek olmaması, Türk sağının kısırlığının ispatıdır ve böyle idare edilen bir milletin istikbalinden “korkulur pek korkulur”.
Emir komuta mucibince, tosunların çığırdıklarından, hayali kurulan nizamın çağ dışı, otoriter ve kıyıcı olduğunu anlıyoruz. Fakat sessiz kalınan olaylar, bu düzenin insanlık dışı veçhesini de bize gösteriyor. .
Şeb-i firâkda baht-ı siyâhımızdır hep
Eden bizi eser-i subhgâhdan nevmîd[22]
[1]Prof. Zeynep Direk’in Paul Ricoeur üzerine Ka Atölye’de yaptığı sunuştan ilhamla.
[2] http://www.dha.com.tr/ani-harabelerinde-ermeni-turistin-duasina-ezanli-karsilik_963956.html
[3] http://haber.sol.org.tr/turkiye/devlet-bahceli-hdp-baykala-destegini-aciklarsa-biz-baykala-oy-vermeyiz-121158
[4] http://onedio.com/haber/ankara-da-robot-gitti-dinozor-geldi-498903
[5] http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/aydinda-ilginc-noel-baba-protestosu-1592105/ (Sözcü’nün bu protestoyu “ilginç” bulduğunun da altını çizelim!)
[6] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201612251026483090-konstantiniyye-adli-esere-tahammulsuzluk/
[7] http://arsiv.hurseda.net/print.php?id=14144
[8] http://www.diken.com.tr/kerimcan-durmazi-darp-edenler-erdogan-ve-bahceli-bilsin-gencligimizi-yaptilar/
[9] http://gzone.com.tr/acik-escinsel-yazar-yigit-karaahmetten-ulkuculere-gulduren-tehdit/
[10] https://en.wikipedia.org/wiki/Hagia_Sophia#Mosaics
[11] Bu açıklama için hocam Ahmet Nezihi Turan’a teşekkür ederim.
[12] https://www.youtube.com/watch?v=xgqooJ1lp3A&feature=youtu.be
[13] https://www.youtube.com/watch?v=lyT-zNjGqVs (Doğu-Batı sentezinden kimseye zarar gelmez, demiş Orçun Kunek!)
[14] http://siir.alternatifim.com/data.asp?ID=3868&siir=Deniz%20T%FCrk%FCs%FC&sair=Yahya%20Kemal%20Beyatl%FD
[15] http://www.ozcay.com/mehmed/galeri#116
[16] http://www.siir.gen.tr/siir/y/yunus_emre/biz_kimseye_kin_tutmayiz.htm
[17] https://en.wikipedia.org/wiki/Black_Circle
[18] http://www.antoloji.com/genclige-hitabe-siiri/
[19] 100 Ne Olacak Bu Memleketin Hali, Ağaçkakan Yayınları, Ed. Metin Solmaz, s.222, 2016, İstanbul
[20] http://www.siir.gen.tr/siir/y/yahya_kemal_beyatli/atikvaldeden_inen_sokakta.htm
[21] http://www.haberler.com/cami-avlusundaki-agaclar-kesilmedi-4124805-haberi/
[22] Ayrılık gecesi, sabahtan ümidimizi kesen hep kara bahtımızdır!