Can Candan’ın çektiği Benim Çocuğum belgeseli LGBT çocukları olan ebeveynlerin yaşadıklarını, çocuklarıyla karşılaşmalarını, onları keşfetmelerini anlatıyor. Seyirci filmi ilk olarak !f İstanbul’da izleme imkanı bulacak.

Benim Çocuğum adlı uzun metraj belgesel seyircisine kavuşmadan önce Fransız Kültür’ün salonunda boy gösterdi.

Belgeselde beş aileden çocukları LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) olan yedi ebeveynin deneyimlerini, çocuklarını tekrar nasıl keşfettiklerini, onların kendilerine açılma süreçlerini, kendilerinin gösterdikleri tepkileri, çocuklarıyla yeniden ilişki kurmalarını anlatıyor.

Kimi çocuğunun açılması karşısında nasıl kapandığını, kimi LGBT bireylerle çocuğu üzerinden nasıl yüzleştiğini dile getiriyor.

Muhafazakar, homofobik bir toplumun bireyleri olarak önceleri çocuklarının kimlikleriyle barışamayanlar da var, toplumun kafamıza kazıdığı “eşcinsellik hastalıktır” tanımını psikiyatriste başvurana kadar yıkamayan da…

Biri daha çocuğu doğmadan yorgan diktiğini anlatıyor; erkek istediği için yorganın yüzü mavi. Cinsiyetini tam olarak öğrenene kadar gerilmiş doktor karşısında: Mavi yüz doğru mu? Sonunda bekleyemeden bir yüzünü mavi, bir yüzünü pembe yapmış yorganın. Bugünden bakınca gülüyor…

Kızı okulda erkek çocuklarla oynamakta ısrar edince okul psikoloğunun nasihatine maruz kalmış bir diğeri: Elbise giydirin, kolye takın.

Bir başkası çocuğunun trans biri olduğunu öğrendiği zamanı anlatırken “benim sevgili oğlum başka biriymiş” diyor.

Toplumun şartladığı zihinlerimizi “kimse bana çocuklar böyle de olur demedi” diye anlatıyor bir ebeveyn.

Çocuğunu kabul etme sürecinde onun diğer LGBT arkadaşlarıyla buluşmasına giden bir anne şaşkınlığını ve şartlanmışlığını o anki duygusunu aktararak ifade ediyor seyirciye: “Sakallı, bıyıklı… Böyle eşcinsel mi olur?”

Babalardan biri çocuğunun eşcinsel olduğunu öğrendiğinde ona destek olurken bir yandan da iş ilişkilerinde zorluk yaşayacağından söz ettiğini aktarıyor.

Bir başkası çocuğuna destek mesajını kendi söylemeyi değil, eşi üzerinden ulaştırmayı seçiyor.

Psikiyatristten çocuğunun bir garipliği olmadığını öğrenen bir annenin zamanla oğlunun elinde törpü görmesine nasıl alıştığı da yer alıyor belgeselde, sonunda gidip sutyen alarak nasıl giyileceğini göstermesi de…

Ebeveynlerin hepsinin vardığı yer sonunda aynı: Çocuklarının yanı. Dahası, onlar sayesinde buluştukları diğer ailelerle dayanışma tavrı.

Ortak dil

Çocukları LGBT olan anne babalar ve aile yakınları için çalışan bir dayanışma ve destek grubu olan LİSTAG’ın ödünsüz dürüst dili aynı dili sinemada kullanan belgeselin diliyle örtüşüyor, iç içe geçiyor film boyunca.

Benim Çocuğum’un ticari gösterime çıkıp çıkmayacağı belli değil. Türkiye’de belgesellerin gösterim yerleri ise belli. Ancak Benim Çocuğum bunu kırmaya aday bir film. Belgesellerin kaderini değiştirecek bir dağıtımcıya ihtiyaç var sadece.

Film zaten şimdiden !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde birden fazla seansta yerini almış durumda. Arkasının gelmemesi için bir neden yok aslında.

Dikkate değer bir not belgeselin !f İstanbul’da LGBT’lere ayrılmış “Gökkuşağı” bölümünde değil, “Ev” bölümünde izlenecek olması.

Filmin yönetmeni Can Candan bunu Benim Çocuğum’un “bir aile filmi” olmasıyla açıklıyor. “Türk aile yapısını güçlendiren filmleri destekleyeceklerini” ilan eden Kültür Bakanlığı’nı da anıyor bu bağlamda ve ekliyor:

“Aileyi güçlendiren film böyle bir film olmalı. Anaların babaların çocuklarını olduğu gibi kabul ettikleri, onlara destek oldukları ebeveynleri kim istemez! O anlamda bir aile filmi, bunda korkulacak bir şey yok.”

Filme yapım öncesi Kültür Bakanlığı’ndan destek çıkmamış gerçi, ama yapımcıların Ankara’daki gösterime Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’i davet etmeyi planladıkları düşünülürse belki destek bu bakanlıktan gelebilir.

Seyircinin “fotoğrafı”

Filmin basın gösterimi sırasında Can Candan’ın sorulara cevap verirken vurguladığı iki nokta filmin etkisine dair önemli ipuçları içeriyor.

Candan müzik kullanmamasını filmin yalınlığına vurgu yaparak, müziğin yönlendirici etkisinin bu tür belgesellerde gerekli olmadığı inancını tekrarlayarak açıklıyor.

“Seyirciyle ebeveynleri bir kafede, bir oturma odasında karşı karşıya koymuşum gibi düşündüm. Karşı karşıya oturduklarında kendi hikayelerini anlatsınlar istedim.”

Candan’ın beklenilenin aksine, LGBT bireylerin eski fotoğraflarına başvurmamış olması da ilgi çekici bir nokta. İlgi çekici ama belli ki hesap edilmiş, hesabı verilmiş.

“Düşündüm orada fotoğraf olmamalı. Çünkü fotoğraf olursa çok belirliyor, işte bak bu kadının çocuğu bu! Bana benzemiyor, benim çocuğuma da benzemiyor… Dolayısıyla ben bu hikayeden biraz uzaklaşabilirim…

“Fotoğrafı koymayınca seyirci kendinden bir şey koyuyor oraya. Böyle bir fırsatı seyirciye vermek gerekiyor.

“Ya kendinin o yaşlardaki fotoğrafını ya da çocuğunun fotoğrafını hayal edeceksin. LGBT olsun ya da olmasın, çocuğunun fotoğrafını bile o hikayenin içine soktuğun zaman değişim orada başlıyor diye düşünüyorum.” (YY)

Benim Çocuğum belgeselinin !f İstanbul ve diğer gösterimleri üzerine bilgi edinmek için tıklayınız.

Kaynak: bianet