“Yedek babalık” yazı dizisi fikrini Gökçe hanımefendiyle paylaştığımda henüz 33 yaşına tam olarak basmamıştım. Hâlâ da basmış değilim. Çok eskiye dayanmıyor yani.

Yedek babalık deneyimim bundan tam 4 yıl önceye dayanıyor. Bu görevi şu an beş, o zaman da haliyle bir yaşında olan Brendon İzzet Modra ile yerine getirmiştim.

Neydi bu görevler?

* Gece yarısı karnı acıktığında annesi (Songül ablam) sütünü ısıtıp benim yatağıma getirirdi. Ben ise gözlerimi ve gönlümü açar, onunla birlikte uyur, ona güven ve huzur verirdim.

Eli hep yüzümdeydi. Geri çekildiğimde gözlerini açmadan elleriyle yüzüme dokunana kadar yoklamaya devam ederdi. Zor bir görev değil elbette ama babalık hissiyatını ilk o zamanlarda hissetmiştim. Çok duygulandım yine.

* Fırsatını bulduğum her an öpmek; bulmadığım zamanlarda ise bu fırsatı yaratmak diğer görevimdi.

* Altına yaptığı zaman annesine haber vermek ve o ortamda uzaklaşmak veyahut oda spreyi sıkmak da diğer olmazsa olmaz görevimdi. Annesi hep kızıyordu bu duruma. Ona göre hava hoştu tabii. Evladından gelen koku sonuçta.

Gördüğünüz üzere görevlerim az ama öz. Bu gelişimde daha tecrübeli ve daha zayıfım. Ama çocuk sayısı ikiye yükselmiş durumda. Aramıza Lily de katıldı. İlk izlenimlerime -ki genelde doğrudur- göre bu çok hareketli ve şımarık. Görevlerime Alman disiplinimi de katmam gerekebilir. Ama ben katmayacağım. Yenilik bunu gerektirir çünkü. Geleneklerimi devam ettireceğim. Gece yarısı uyku, fırsat bulunca öpme ve altına yapınca gerçekleştirdiğim olası icraatlar. Bunlara ek olarak gaz maskesi bulursam altını değiştirebilirim. Belki bulmadan da gerçekleştirebilirim. Biber gazını solumuş insanım neticesinde. O mideme iyi geliyordu gerçi. Neyse.

Yazıya başladığımda uçaktaydım. Şimdi ise soğuk bir iklimde, yatağın içindeyim. Lakin konumuzla alakası yok. Her şeyi birbiriyle bağlamak zorunda değiliz. Anayasada da yok zaten.

Brendon ile karşılaşmamız sıcak oldu. Sonuçta birlikte bir ay Avustralya, iki ay Türkiye’de birbirimizin kokusuna aşina olduk. Lily ise orta karar davrandı. Hem kan çekiyor hem de internet üzerinden tanışıyoruz.

Eve gelirken yolda nöbetleşe ağladılar. Kafa dağıtmak için mükemmel bir yöntem. Yaşayanlar bilir. Eve geliş sonrasında sizin için yer kazanma bahanesiyle yapılan duşakabinle biten, benim için ise 2. Geleneksel Küvet Şenliği ablamın hazırlığıyla başladı. Sıcak ve mis gibi kokulu suyun içine girip uyuma hayalimi Lily suya düşürdü. Benden önce o girdi. 20 dakika oyun oynadık. Çoksesli bir oyundu bu. Arabanın aksine eko çok daha yüksekti. Ablam onu almaya geldi, derin bir oh çekecekken Brendon girmek istediğini söyledi. Bana yakışan bittabii kabul etmekti.

Oyuncu değişikliği sonrası oyunun şekli de değişti. Ben ona Türkçe öğretmeye çalıştım ve sadece o suyu öğretebildim. O ise göz, burun, dudak ve 10’a kadar saymayı öğretti. Verimli bir çalışmaydı. Sonra o da çıktı, sızmışım. Sızmadan önce bu kısmı kafamda yazdım. Fotoğraf çekilmedim, namahrem sonuçta. Ama temsili olarak 2010 yılına ait bir fotoğraf gönderiyorum.

Brendon 1 yaşında.

Brendon ben dinlenmek üzere sallanan koltukta istemsiz bir şekilde sallanırken iPad’ini (burada iPad’i olmayan çocuğu sınır dışı ediyorlar) alıp kucağıma oturdu. Önce oyun oynadı. Sonra Youtube’u açtırdı, oyuncakların tanıtıldığı sayfaya girdi ve çıkmadı. Hepsine tek tek tıkladı ve izledi. Zaman zaman kucağımdan yere kaydı “Up Edün dayi” diyerek tekrar kucağıma çıktı. Bu videoların bende yarattığı etki 10 bardak yasemin çayı, 5 saat yoga, 3 saat meditasyon ile ancak karşılanabilirdi. Abartmış da olabilirim.

Yorgunluk ve videoların etkisinden ara ara nerede olduğumu ve kendimi test etmek için Lily’e seslendim. Hafif bir şekerleme sonrası uyku sersemliğinden ya da odanın karanlığından olsa gerek sesin geldiği tarafa yani bana bakıp, şaşkınlıkla ifadesi takınıp kafasını çevirip gitti. Sanki 2 saat önce küvette çoksesli oyunu benimle icra etmemişti. Bunu gurur meselesi yapmadım. Büyüklük bunu gerektirir.

Hatta 3 kere tekrar ettim bu durumu, çünkü çok komikti. Babası da -John- çok güldü. “Kim lan bu adam!” der gibi bakıyordu adeta bana. Sonra Brendon’a uyuma vakti geldi dedim tarzancadan hallice olan İngilizcem ile. İki kez reddetti. Üçüncü sefere kabul etti. Kucağımdayken bir yandan Play Station oynamaya çalışıyordum. Kabul ettikten sonra joyistiği elimden alıp sana da uyku zamanı dedi. En az benim kadar komik bu çocuk. “Tamam” dedim.

Ablam ona kiminle yatmak istediğini sordu. Seçenekler babası, kendisi ve bendim. Beni seçti.